AMERİKAN SÖMÜRGECİLİĞİ

2
530
Amerikan Sömürgeciliği
Amerikan Sömürgeciliği

Can Emre

AMERİKAN SÖMÜRGECİLİĞİ

Analiz

Sömürgecilik; genellikle bir devletin başka ulusları, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak, yayılması veya yayılma istemidir.

Ülkelerin kaynaklarına el koyarak, halkın sosyo-kültürel, dini değerlerine baskı uygularlar. Sömürgecilik ile emperyalizm kimi zaman, birbirleri yerine kullanılan terimler olmakla birlikte, emperyalizm şekli olduğu kadar şekli olmayan alanlarda da kontrolün hakim gücün, elinde bulunduğunu durumlarda kullanılmaktadır.

Sömürgecilik terimi aynı zamanda, bu sistemi meşrulaştırmak veya yaymak için kullanılan, bir dizi inanca da işaret etmektedir. Toplumları refaha kavuşturmak, aydınlığa çıkarmak, zenginleştirmek, geliştirmek, aynı zamanda dinlerini ve dillerini rahat kullanarak, sözde daha özgürleşeceklerini ortaya koyarak, algılanmasını sağlar. Bir bakıma iyimserlik havası estirilir. Sözde; bilimsel teorilerle de desteklenmeye çalışılan bu tip inançlar, daha çok 19.yüzyılda Avrupa’da yayılmış ve Avrupalıların tüm dünyada, sömürgeci güç olarak yayılmasının da, sözde meşru dayanağı olmuştur.

Avrupa’yı 1890’lardan itibaren sömürgeciliğe iten faktör ise tamamen ekonomiktir.

Köken olarak Avrupalı olan Amerikalılar, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra verimli topraklar sayesinde; tarım, hayvancılık ve daha sonra da, sanayide gelişmişliğini tamamlayınca, ekonomik olarak daralan iç pazarları nedeniyle, yurt dışına açılarak, yeni pazarlar bulma arayışına girmişlerdir.

Özellikle 19.yüzyıldan itibaren, ülkelerin ham maddeye ve pazara olan ihtiyaçları, Avrupa devletlerini sömürgeciliğe itti.

Amaç; sömürgeleri baskı altına almak, onları borçlandırarak, kendilerine bağımlı hale getirmekti. Bugün Amerikan yayılmacılığı, diğer adıyla sömürgeciliği tamamen çıkar üzerine kurulu olup, kendi ülkesinin refahı, huzuru ve ikamesi için önemli bir parametredir.

Özellikle son yüzyılda, Orta Doğuda yaşananlar, savaşlar, toprak kayıpları, insan hakları ihlalleri, darbeler, devrimler, ülkelerin yer altı ve enerji kaynaklarına sahip olarak onları sömürme politikası, ‘Amerika’yı’ dünyada yeni bir çizgiye oturtmuştur.

Amerika için onun çıkarlarına uyduğu müddetçe, devletler onun dostu, çıkarlarına uymadığı ve ters düştüğü zamanlarda ise düşmanı sıfatı ile karşısında yer almıştır. Ayrıca dünyanın neresinde olursa olsun, Amerika’nın çıkarları her zaman kendisi için güvenlik tehdidi oluşturduğundan, bu tehdidi ortadan kaldırmak ve yok etmek üzere planlarını yapmış ve yapmaktadır.

Dünya ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunların sonucunda; ekonomik, sosyal ve kültürel baskılar, bu günlerde daha da şiddetlenerek, devam ediyor. Altta yatan neden belli. Ülkemizin Orta Doğu Coğrafyasının, tam göbeğinde olması ile birlikte, Asya ve Avrupa’ya köprü, verimli toprakları, değerli su ve enerji kaynakları ile yaşanabilir; değerli ezoterik geçmişidir.

Bugün dünyada emperyal ‘Ulusalcı tek Devlet Amerika’dır’

Kendi ulusal çıkarlarını tüm çıkarların üzerinde tutan Amerika, büyümesi, gelişmesi, ikamesinin sürekliliği, vatandaşlarının huzur ve refahı için bu düzeni devam ettirirken, ekonomik olarak ta bu düzenden beslenir.

Amerika dünyanın jandarmalığına soyunmuş yine kendi çıkarları için kendisine rakip olabilecek devletlerin, toplumların oluşmaması için önlemler alarak, kendisine yönelecek en küçük bir tehdide, dünyanın her yerinde cevap verecek yapılanmaya sahiptir.

Ülkeler; kendi çıkarları için dost veya düşman terimlerini kullanarak, hareket ederler. Amerika’nın ulusal çıkarları, başkaları tarafından tehdit edildiği takdirde Amerika için bu, küresel bir düşman ve tehdit olarak algılanır. O nedenledir ki, Amerikan felsefesi dünyanın neresinde olursa olsun, kendi çıkarlarına dokunduğu zaman onun düşmanı olmaktadır. Küresel güç olmak bunu gerektirir.

1.Dünya Savaşına kadar büyüyen ve gelişen Amerika iç pazarda endüstri ve ziraatı ihtiyacın ötesinde büyümüş olması ile birlikte, artık yeni pazarlar aramak için ülke dışına çıkılması fikirleri ve teorileri, güçlü bir şekilde söylenmeye başlamıştı.

James G. Blaine gibi iş camiası ve siyasetin önde gelen figürleri daha fazla ekonomik büyüme için yabancı pazarların gerekli olduğu, Ernst Haeckel’in biyogenik yasasına dikkat çeken John Fiske, Anglo-Saxon ırkı üstünlüğü teorisini öne sürmüş, Josiah Strong ise geri ulusları medenileştirmek ve Hristiyanlaştırmak gerektiği çağrısını yapmış, Frederick Jackson Turner’in geliştirdiği Öncülük Tezi Amerikan ruhunun sürdürülmesi için denizaşırı yayılmacılığının hayati olduğuna inanmaktaydı.

Ayrıca, Alfred T. Mahan’ın 1890’da yayımlanan The Influence of Sea Power Upon History adlı eseri ABD’nin ‘dünya gücü’ konumunun yükselmesi için gereken, üç unsur olduğunu öne sürmüştü.

Güney Amerika’da bir kanal inşası (Panama Kanalının inşası fikrinin de kaynağıdır), ABD deniz gücünün genişletilmesi ve Pasifik’e Çin ile ticareti geliştirmek için ticari-askeri bir yapı, karakol inşası fikirleri, Amerika’nın yeni pazarlar aramak için yeni bir sömürge planının, hayata geçirilmesi teorileriydi.

1.Dünya Savaşına önceleri girmeyen, ancak onlarla dirsek temasını devam ettiren Amerika, İttifak Devletlerine el altından para, silah ve petrol sağlayarak, yardımlarda bulunuyordu. Daha sonra 1914 yılında ortaya çıkan stratejik nedenlerden dolayı Avrupa’da başlayan savaş Amerika Birleşik Devletlerinin İtilaf Devletleri safında savaşa girişiyle, sona erdi. Ve dünya barışını korumak, devletler arası sorunları barışçı yollarla çözümlemek amacıyla Milletler Cemiyeti kuruldu.

Savaş nedeniyle yorgun ve bitkin Avrupa mali kaynaklarını kaybetmiş, milyonlarca insan ölmüş, açlık ve yoksulluğun yanında sömürge yaratmak için girdikleri 1.Dünya Savaşına yeni bir sömürge olarak parçalanmış ve küçülmüş olarak devam etmek durumundaydı.

Savaşa sonradan dahil olan Amerika güçlü, zengin, yıpranmamış ordusu ve kaynakları ile o güne kadar dünyanın en güçlü ve en stratejik devleti, İngiltere’nin yerine artık dünyaya hükmetmek istiyordu. Amerika’nın yayılmacılık yani sömürgecilik politikasının en önemli nedeni dünya hakimiyeti ve ticari kaygılardır.

Yeni Dünya düzenini oluşturan ve bunu doktrinleştiren Amerika, özellikle 1.Dünya Savaşından sonra ilişkilerini sadece ve sadece çıkarları üzerine kurmuş olup, onun çıkarlarına uyduğu müddetçe tüm ülkeler dostu, çıkarlarına ters düştüğü müddetçe düşmanı olarak yer almaktadır.

Amerika çıkarları için Başkan Bush’un söylediği gibi; ‘Ya benim yanımdasın ya da karşı tarafta’ diyerek geliştirdiği doktrinler ile yaklaşımlarını somutlandırmıştır.

Amerika’nın geliştirdiği bakış ve yaklaşımlar dış politikasını da belirlemektedir. Dört Joe Stratejisinin teorileri Amerika’nın sömürü perspektifini belirleyen teoriler olmuştur.

Alfred Thayer Mahan’ın ‘Deniz Kuvvetleri’, Sir Halford J.Makinder’in ‘Kara Hakimiyeti’, Nikholas J. Spykman’ın ‘Kenar Kuşak’ ve A.P.Severky’nin ‘Hava Hakimiyeti’ teorisi.

Yine; Amerikan Başkanların geliştirdikleri ve uyguladıkları teoriler ile dış politikalarını geliştirmiş, emperyal dünyanın sömürgeciliği anlamında bu doktrinler belirleyici olmuştur.

Monroe Doktrini, Truman Doktrini,  Eisenhower Doktrini, Nixon Doktrini, W.Bush Doktrini sömürü düzeninin bir parçasıdır. Ayrıca 1.Dünya Savaşı sonrası ise Amerikan’ın 28.Başkanı Thomas Woodrow Wilson’un geliştirdiği Wilson İlkeleri ile Self-Determination uygulamaları bunun en tipik örneğidir.

Amerika; kendine rakip olabilecek ülke veya ülkeler topluluğunun oluşmasına, imkan vermeyecek şekilde stratejilerini belirlerken, onların kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece dostları, ama çıkarlarına hizmet etmediği zaman, düşmanı olarak karşısında yer alır.

Amerika ‘dostluk veya düşmanlık’ temelinde değil sadece kendi çıkarları doğrultusunda dış politikasını belirlemiş, çizgilerini çizmiş, küresel güç olmanın verdiği, etki ile dünyanın neresinde olursa olsun, kendi çıkarlarının her zaman üstün olduğu, doktrin ve teoriler ile yönetilmektedir.

Aynı zamanda; Amerika yaratığı doktrinler ve stratejiler ile küresel anlamda, dünya dengelerini kendi lehine çevirecek, parametreleri ile oyunlar oynarken;

> Wilson İlkelerinin sıcak ve yumuşak yaklaşımı,

> Truman Doktrininin soğuk savaş yılları programları

> Marshall Yardımları ve NATO konsepti ile dünyayı çevreleme politikaları ile birlikte, askeri anlamda müdahalelerde bulunarak, kendi dünya düzenini ve emperyalist duygularını, uyguladığı doktrin ve ilkeler ile sömürüye devam etmektedir.

Amerika için dost veya müttefik kavramından çok çıkar kavramı ve tek/çift taraflı ilişkilerde, Amerikan çıkarları ön plandadır. O nedenle bu gün küresel güç olan Amerika; Genel Kurmay veya ilgili Komutanlıklara bağlı olmayan Komutanlıklar ile dünyayı dört ana bölgeye ayırarak kontrol etmektedir.

Avrupa, Rusya, Kuzey Afrika, Türkiye ve İsrail’i Avrupa Komutanlığı ile Orta Doğu, Orta Asya Kenya ve Mısır ve Afrika arasındaki bölgeyi; Merkez Komutanlığı ile kontrol ederken, Hawaii ve Hindistan arasındaki bölgeyi; Pasifik Komutanlığı, Latin Amerika’yı Güney Komutanlığı, Amerika, Kanada ve Meksika’yı; Kuzey Komutanlığı ile Washington ile birlikte yönetmektedir.

Aynı zamanda Amerika dünyayı siyasi, sosyal ve askeri anlamda dört ana bölgeye ayırıp yönetirken, ekonomi ve finans anlamında da dünyayı yönetmektedir.

Amerikan Merkez Bankası bilinen ismiyle FED, Amerikan Devletinin olmayıp, sahipleri 8 Yahudi ailedir.

FED; Amerika’nın harcamaları ve isteği doğrultusunda dolar basarak, Amerikan Devletine ihtiyacı olan doları vererek, karşılığında devlet tahvilleri alır.

O nedenledir ki, FED yapısı ve işleyişi dünya konjonktüründe önemli bir yere sahiptir. FED’ i kontrol eden ve dünyayı yöneten küresel baronlar, yine dünyayı, sahip oldukları bankacılık, borsacılık, fon, madenler, uzay sanayi, bilgisayar ve silah sanayi gibi Amerika’nın dünyaya egemen olmasını sağlayan gücün, kontrol merkezi bugün ABD/Nevada olup, ona sağladığı güç ile Amerika’nın emperyalizm odaklı dünyaya müdahaleleri ve güç dengelerinin korunmasında, önemli bir misyona sahiptirler.

Bugün dünyanın, hegomon gücü Amerika, ekonomik, askeri, siyasi ve hatta uzay dengeleri açısından dünyada, belirleyici rol oynarken, bunun arka planında dünyayı yöneten ‘Küresel Baronlar’ ve onların ellerindeki para, asker, silah gücü ile ordusunun, dünyanın neresinde olursa olsun, kendisine tehdit oluşturabilecek yapıları anında yok etme kapasitesine sahiptir.

ABD’ nin bugün Orta Doğu’da ortaya koyduğu,Yeni Dünya Düzeni’ misyonu ile aynı zamanda, NATO konsepti şemsiyesi altındaki ülkelerin, kendisine bağımlılığı  ve Soğuk Savaş Senaryolarının sonlandığı 1990’dan sonra ise dünyada, tek başına Küresel bir güç olarak, belirleyici misyonunu devam ettirmektedir.

Ne kadar çok savaş, o kadar çok Amerika’nın paraya ihtiyacı var demektir.

Ne kadar çok müdahale, o kadar çok silah ve mühimmata ihtiyaç var demektir. Yani Amerika; küresel anlamda kıt’a dışına yapacağı yaptırımlar için FED’ den dolar isteyecek, FED ise bunun karşılığında dolar basıp, Amerikan tahvil alacaktır.

Şimdi savaşları Amerika olarak değil, bir başka pencereden yani FED penceresinden bakalım.

Dünya finans ve ekonomisini kontrol edenle FED,  Amerika’nın ‘barışçıl güvercin’ politikasını mı? Yoksa ‘şahin’ politika uygulamasını mı ister? Tabi ki para kazanmak ve küresel gücünü sürdürmek için ‘şahin’ politikasını tercih eder. Öyledir de. Bakarsanız bugün Orta Doğu’da yaşananlara Amerikan’ın ‘şahin’ yüzünü göreceksiniz.

O zaman; bugün dünyanın hegemon gücü Amerika, dünya jandarmalığına soyunduğuna göre, küresel güçler yani bu ailelerin istekleri doğrultusunda, yoluna devam etmektedir. Bugün Amerika salt Beyaz Saraydan değil, Pentagon ve FED’ den yönetilmektedir.

Küresel güç olmak, güçleri bir arada tutmak, dünya dengelerini kendi lehine değiştirmek, paranın yanında bilgi, eğitim, bilimsellik, teknoloji ve sanayi gerektirir.

Bugün size şöyle söylemeliyim;

Amerika’da bulunan silikon vadisinde yer almış dünya şirketleri ve bunların çalışanlarının, nasıl beslendiklerini, çalıştıklarını, size başka bir yazıda anlatırım.  Fakat, adamlar niçin on yıllardır, akıllı ve süper zeka insanları, göçmen olarak Amerika’ya neden davet ediyorlar?

Gelecek adına; Çünkü gelecek hatta yakın gelecek, başka bir yöne doğru gidiyor, biz Amerika’dan buğday, mısır, arpa…..vs. alırken, adamlar gelecek için yarı insan, yarı robot ve belki de  yeni bir tür yaratmanın heyecanındalar.

Biz mi?

Olduğumuz yerde bir ileri, iki geri gitmeye devam.

Emperyalizm seni öldürmez ama bir sülük gibi kanını emer.

1800′ lü yıllarda; Akdeniz’de gezinmek için Osmanlı’ya haraç veren Amerika, bugün hem bizden, hemde dünyadan haraç almaktadır.

Osmanlı-Amerikan ilişkileri; Osmanlı Donanmasının 1830’da Navarin limanında; İngiliz, Fransız ve Rus donanması tarafından batırılması ile başlayan ve 7 Mayıs 1830′ da ABD ile Osmanlı’nın imzaladığı Seyri Sefa-in Ticaret Anlaşması ile Amerikan’ın, ülkemizde ayrıcalıklı devlet statüsüne gelmesi ile başlayan ve start alan sömürü planlarının ilk başlama noktasıdır.

1918′ e kadar yani Osmanlı’nın 1.Dünya Savaşında yenilmesiyle son bulan bir dönem sonunda, diğer emperyal devletleri destekleyen Amerika, sonunda yok olmuş, yıkılmış, yorgun ve çaresiz Osmanlının topraklarını işgal ederek bu süreci tamamlamıştır.

Ama Osmanlının yıkılması ile rahatladıklarını sanan ‘Emperyalizm’ hiç ummadıkları bir anda karşılarına Mustafa Kemal Atatürk çıkınca tüm planlarını 1918′ den onun vefatına kadar yani 10 Kasım 1938’e kadar, ertelemek durumunda kalarak, derin bir kış uykusuna yatmıştır.

Ayrıca 1.Dünya Savaşı sonrası, Amerikan’ın 28.Başkanı Wilson’ un yazdığı ve dünyada emperyalizmin ilk yazılı anayasası olarak kabul gören Wilson İlkeleri ve Self-Determination; uygulanmadan, Atatürk tarafından planları yırtılıp, denize dökülmüş, Amerikan’ın hayalleri yarım kalmıştır.

Sonrası malum?

11 Kasım 1938’den sonra Emperyalizm ‘Kış Uykusundan‘ uyanarak, bu kez 2. Dünya Savaşından sonra, bölgeyi ele geçirmek için SSCB’ yi ve sözde Komünizmi kullanarak, bizi çevreleme adına 33. Başkan Truman ile birlikte Truman Doktrini ve Marshall Yardımları ile bizi artık çevrelemiş ve NATO ile kontrol altına alınmıştır.

Bu gün BOP denilen Büyük Orta Doğu Projesi ABD Başkanı Bush’un 2004′ te açıkladı ve bizimde eş başkanı olduğumuz projenin ilk metni, tasarımı ve ortaya çıkışı aslında Navarin Limanında, emperyalistlerin Osmanlı Donanmasını denize dökerek bizi ABD ile Seyri Sefa-in Ticaret anlaşmasına götüren süreçtir.

Yani BOP; 7 Mayıs 1830′ da uygulamaya konulmuştur.

Sonrası malum.

Olaylar, olaylar…

O da başka bir yazıya kalsın.

canemregundem.com

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here