ATATÜRK İNÖNÜ’YÜ BAŞBAKANLIKTAN NİÇİN ALDI?
Bakanlar Kurulu toplantısının daha ilk dakikalarında İnönü’nün “ Ne oldu Paşam size? Eskiden böyle değildiniz? Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız? Aramıza Kara Tahsinler giriyor, konuşmamıza meydan vermiyorlar. Ne olacak bunun sonu? Şeklindeki şok sözleri ile toplantı başlamadan bitti.
Kurtuluş savaşının iki önemli komutanı Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa Cumhuriyetin ilanı ile devlet yönetiminde Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak görev aldılar. 1937 yılına kadarki beraber yönetimleri sırasında çoğu zaman uyum içerisinde olmuşlarsa da özellikle son senelerde aralarında önemli anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Anlaşmazlığın en önemli sebebi ise Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Atatürk’ün hükümet işlerine müdahaleleriydi.
İlk kriz Maliye Bakanının görevden alınması
Atatürk ile İnönü arasına iç siyasi konularda bir düşünce farklılığı yoktu. Ancak Atatürk devletçi ekonomik yapının özel sektörün gelişimine engel olmasına karşıydı. Aralarındaki ilk çatışma da bu konu sebebiyle yaşandı. 1932 yılında özel sektörün bir kağıt fabrikası kurma girişimi İktisat vekaletince ‘Maliye Bakanlığı’ engellenmeye çalışılınca Atatürk, Maliye Bakanı Mustafa Şeref Özkan’ın istifasını istedi ve yerine özel sektör tarafından tasvip edilen İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar’ı atadı. Bu müdahale ile hükümetin ekonomi politikası dar devletçi bir ekonomiden karma ekonomiye doğru kaymaya başladı. Atatürk böylece hükümetin ekonomi politikasına doğrudan müdahale etmiş oluyordu. Bir diğer konu ise Maarif Vekilinin ‘Eğitim Bakanı ‘değiştirilmesi teklifi oldu. Cumhurbaşkanı Atatürk Maarif Vekili olan yaşı hayli ilerlemiş Esat Bey’in yerine reformları daha hızlı bir şekilde uygulayabilecek genç birinin geçmesini uygun görmüştü.
Hatta bu fikri Esat Beye de açmıştı. Esat Bey de kendisinin yorulduğunu söylemiş ve yerine Reşit Galip’in getirilmesi tavsiyesinde bulunmuştu. Bu görüşmenin ardından Atatürk durumu İsmet İnönü’ye bir telgrafla bildirmiş ve onun da fikrini sormuştu. Ancak İnönü cevap olarak gönderdiği telgrafta “ gece yarısı gaflet uykusundan uyandırılarak kabinede değişik yapılmak istendiği haberini alan bir başvekilin, bu hususta ileri süreceği mütalaadan nasıl bir fikir selameti beklenebilir ki?’ tarzında ifadeler kullanmıştı. İnönü maliye bakanlığının ardından yapılmak istenen bu değişimi kendi başbakanlık otoritesinin zayıflatılması olarak görüyor ve karşı çıkıyordu.
Atatürk Hatay’ı istiyor
Atatürk ile İnönü arasında iç politik konularda yaşanan bu anlaşmazlıkların benzerleri dış politikada da yaşandı. Uluslararası siyasetin durağanlıktan çıkıp da hareketli bir hal aldığı yani II. Dünya savaşının ayak seslerinin duyulduğu, bloklaşmaların başladığı yıllarda Atatürk ile İnönü arasında görüş ayrılıkları yaşandı.
Bunlardan ilki Hatay meselesiydi. 1937 yılına gelindiğinde Fransa mandaterlikle yönettiği Suriye’ye bir takım hükümranlık hakları vermeye başlamıştı. Atatürk de bu durumdan faydalanarak Lozan Antlaşması ile Fransa’ya bırakılan Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması için çalışmaların yapılmasını istiyor ve Fransa ile bu konuyu müzakere etmek gerektiğini düşünüyordu. Ancak başta Başbakan İnönü olmak üzere hükümet üyelerinin büyük bir kısmı böyle bir çalışmanın Fransa- Türkiye ilişkilerini bozacağını ve bundan kaçınılması gerektiği kanaatindeydi.
Başbakan İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve birkaç milletvekilinin bulunduğu bir toplantıda Atatürk, Hatay meselesi ile ilgili fikrini açık olarak ifade ederek konuyu tartışmaya açtı. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras da uluslararası şartların böyle bir müzakere için müsait olduğunu söyleyince Atatürk, Tevfik Rüştü Aras’a bir memorandum hazırlanarak Fransa’ya bildirilmesini ve aynı zamanda Fransız elçisinin de çağrılarak kendisine durumun öneminin vurgulanmasını emretti. Bir pazar günü yaşanan bu gelişmelerin üzerinden on saat geçmemişti ki Fransa, Türkiye ile bu konuyu görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Türkiye’nin tezi çizgisinde görüşmeler yapılacaktı.
Ancak İnönü durumdan memnun değildi. Bu müzakerelerin Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin bozulmasına ve hatta savaşa sebep olabilecek bir sorun haline gelebileceğinden kuşku duyuyordu. İlk anda alınan bu neticenin ardından bu kez de İnönü ile Atatürk arasında müzakerelerin nasıl bir yöntemle yapılacağı yönünde ayrılık baş gösterdi.
İnönü yumuşak bir müzakere olması gerektiğini savunurken Atatürk’ün ‘netice alıcı’, kesin müzakere isteği Dışişleri Bakanlığını büyük bir açmaza sürüklüyordu. İnönü’nün bakanlarından Şükrü Saraçoğlu’nun “ Bir Hatay için savaşı göze almak, Fransayı karşımıza çekmek, ne demek? Bizim nüfusumuz her yıl Hatay ölçüsünde zaten büyüyor” sözleri o günlerde Ankara’nın atmosferini göstermekteydi.
Bardağı taşıran olay: Niyon konferansı
Atatürk ile İnönü arasındaki siyasi ilişkileri koparan, bardağı taşıran damla ise Niyon konferansı sırasında yaşananlar oldu.
İspanyanın iç savaş yaşadığı günlerde Akdeniz’de kimlerin olduğu bilinmeyen denizaltılar dolaşmaktaydı. İngilizler bu denizaltılara birlikte müdahalede bulunmak gerektiğinden hareketle Niyon da bir konferans topladılar. Toplantıya Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras katıldı. Görüşmelerin ardından yapılan Antlaşmanın son maddesinde “ Fransa ve İngiltere devletleri Akdeniz’deki denizaltı korsanlığını önlemek için gerektiğinde Türkiye’den kuvvet yardımı isteyecekler” şeklinde bir ifade bulunmaktaydı. Atatürk bu madde ile İngiltere ve Fransa’nın Türkiye’yi eşit büyük bir devlet saydığını, yapılacak bir müdahalede ise bizim güçlü olmayan gemilerimize ihtiyaç duymayacaklarını düşünmekteydi.
Bundan dolayı da konferanstaki Tevfik Rüştü Aras’a antlaşmayı imzalaması yönünde bir telgraf gönderdi. Atatürk’ün Dışişleri bakanı ile doğrudan yaptığı bu görüşmelerden haberi olmayan hükümetin ise konuya bakışı farklıydı. Başbakan İnönü bu maddenin Türkiye’yi ileride güç duruma sokabileceği endişesi içindeydi ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a antlaşmayı imzalamaması yönünde bir telgraf gönderdi.
Böylece Tevfik Rüştü Aras biri hükumetten biri cumhurbaşkanından gelen birbirine zıt iki telgraf ile baş başa kalmıştı. Yaşanan bu gelişmelerin ardından üç gün sonra hükümet Tevfik Rüştü Aras’a yeni bir telgraf göndererek antlaşmanın onaylanması talimatını verdi. Böylece bu konuda da Atatürk’ün dediği olmuştu.
İnönü: Emirlerinizi sofradan mı alacağız?
Antlaşmanın imzalandığı günlerde meclis tatildeydi. Antlaşmanın onaylanması için TBMM olağanüstü toplantıya çağrıldı. Atatürk de toplantıya katılmak için İstanbul’dan Ankara’ya hareket etti. Atatürk’ün iç politikadan sonra dış politikaya da sürekli bir şekilde karışmaya başlaması Başbakan İsmet İnönü’nün sabrını taşırmıştı. Atatürk’ün de katıldığı Bakanlar Kurulu toplantısının daha ilk dakikalarında İnönü’nün “ Ne oldu Paşam size? Eskiden böyle değildiniz? Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız? Aramıza Kara Tahsinler giriyor, konuşmamıza meydan vermiyorlar. Ne olacak bunun sonu? Şeklindeki şok sözleri ile toplantı başlamadan bitti. Bu olay 24 yıldır ülke yönetiminde beraber çalışmış olan iki liderin de siyasi ilişkisinin bittiğini gösteriyordu. Atatürk tren ile İstanbul’a dönerken İnönü’yü de yanına çağırdı. Kompartımandaki görüşmede Atatürk “ görev arkadaşlığımız bitmiştir, ama dostluğumuz devam edecek.’ diyerek aldığı kararı İnönü’ye bildirdi.
Kaynaklar: Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga
Your point of view caught my eye and was very interesting. Thanks. I have a question for you.