NATO UYGULAMALARI ve YAŞANAN KRİZLER
NATO
Türkiye Sovyetler tehdidinden dolayı, ABD’ye yakın olmak istemesi ve Soğuk Savaş dönemi senaryoları nedeniyle yüzünü Batı’ya çevirmiştir. ABD ile sürekli ilişkilerini geliştirmek isteyen Türkiye, 1949 yılında kurulan savunma örgütüne üye olabilmek için sürekli mesai yapmıştır.
Türkiye’nin NATO’ya üye olmak istemesini sadece Sovyet tehdidi olarak görmek yanılmamıza neden olur. Çünkü sanayi, ticaret ve kültürel anlamda ve gelişen dünyada ‘modern Türkiye’ olmak isteyen ve askeri yapısını güçlendirmek isteyen bir ülke olarak Amerika’nın yanında olmak istiyordu. Bu isteği Kore Savaşı sonrası gerçekleşmiş ve Kore Savaşında gösterdiği başarı sayesinde oluşumunda 3 yıl sonra 18 Şubat 1952’de Yunanistan ile birlikte tam üye olmuştur.
Amerika’nın ilk icraatı, NATO Konseptine dahil olmamız ile birlikte NATO içindeki başat güç Amerika, üye olduğumuz 1952 yılından itibaren subaylarımızı NATO kapsamında Amerika’ya götürerek eğitmiş, Türkiye’de olmayan Amerikan Silahlarını tanıtarak ve eğiterek subaylarımızı adeta Amerikan Askeri kıvamına getirmiştir. Amerika’da eğitim gören Subaylarımız ülkeye döndüklerinde ise eski subayların emekli edilmesi sonucu, başta Genelkurmay olmak üzere Ordu içinde çeşitli görevlere atanarak, Amerika’nın ve NATO konseptinin ön gördüğü görevlere gelmişlerdir.
Amerika soğuk savaş döneminde özellikle SSCB’nin komünizm temelinde yönetimini tehlikeli olarak görmüş, 2.Dünya Savaşı sonrası Truman Doktrini ve Marsall Yardımları çerçevesinde 1952’den itibaren hem Türkiye’nin hemde Yunanistan’ın NATO’ya girişini onaylamakla birlikte yine Marsall Yardımları kapsamında Yunanistan’a 300 Milyon Dolar, Türkiye’ye 100 Milyon Dolar kredi vererek, askeri malzeme ve silah yardımında bulunarak Türkiye’yi bu anlamda kendisine daha da bağlamıştır.
Zaten Türkiye’nin 1950’de yapılan seçimler ile tek partili sistemden çok partili hayata geçmesi ve Demokrat Partinin iktidarı ile birlikte değişen yönetim Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes ile birlikte NATO üyeliği ve Marshall Yardımları ile Türkiye-Amerika ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır.
NATO’nun Uygulamaları ile yaşanan krizler
Türkiye’nin NATO sürecinin başlangıcı; 8 Eylül 1952’de İzmir’de Müttefik Kara Kuvvetleri Karargahı (LANDSOUTHEAST) kurulmuş, karargahın başına ABD’li korgeneral getirilmiştir. 1954’te ise karargaha Fransa, İngiltere ve İtalya’dan askerler dahil edilerek üs güçlendirilmiştir. ‘NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi’ Türkiye tarafından 10 Mart 1954 tarihli ve 6375 sayılı kanunla onaylanmıştır. NATO Kuvvetleri Sözleşmesine göre, ABD’nin Türkiye topraklarında askeri tesisler ve üsler kurması ve askeri personel bulundurması kabul edilmiştir. Bu durum ABD’nin askeri üs kurmak için Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu gözler önüne sermektedir.
Türkiye-NATO ilişkilerinde ilk kriz;
>1964’te çıkan Kıbrıs krizi Türkiye’nin NATO’ya bakışında değişimlere neden olmuştur. Kıbrıs’a müdahaleyi düşünen Türkiye’nin NATO ve ABD’den beklediği desteği görememesi ve bu konu hakkında ABD başkanından aldığı tehdit içerici mektup Türkiye’nin büyük bir hayal kırıklığına uğramasına neden olacak. ABD başkanı Lyndon B. JOHNSON’un Türkiye başbakanı İsmet İNÖNÜ’ye yolladığı mektupta örgütün ve ABD’nin Kıbrıs sorununa bakışını gözler önüne sermiştir. Johnson mektubunda “Olası bir savaşta Sovyetlerin Türkiye’ye savaş açma olasılığı yüksektir ve bu durumda NATO, Türkiye’ye yardım konusunda isteksiz davranacaktır.” Diye dile getirmiştir. ABD başkanı bu mektupla NATO’nun “üye ülkelerden birine yapılan tecavüz, tamamına yapılmış kabul edilir” olan 5.maddesini ihlal etmiştir.
Bu olay Türkiye’de tepkiyle karşılanmıştır. Hükümetin ABD ve NATO’yla olan ilişkilerini gözden geçirmesine neden olmuştur. Halk ise ABD ve NATO karşıtı gösteriler düzenlemiştir. Johnson mektubu Kıbrıs Harekatını geciktirmiş olsa da 1974 yılında Türkiye Adaya barış götürmek amacıyla asker çıkarmıştır. ABD ise bu konuda kararından vazgeçmemiş ve 1975 yılında ABD Kongresi, Türkiye’ye silah ambargosu uygulamıştır. Bu durum Türk diplomatları tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
>1990’lı yılların ikinci yarısından sonra Türkiye’nin en büyük iç sorunu terör örgütü PKK olmuştur. Halk bu terör örgütüne NATO’nun destek verdiğini düşünerek NATO’ya karşı halkın çoğu tepki göstermeye başlamıştır. Bu tepki 1991 yılında 1. Körfez Savaşı sırasında ABD, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu Çekiç Güç oluşumundan sonra daha da artmıştır.
>1991’de Sovyetlerin yıkılmasıyla Soğuk Savaş dönemi sona ermiştir. Sovyetlere karşı kurulan NATO devamlılığını kaybetmemek için konseptini değiştirmiştir. NATO’nun yeni konsepti insani müdahale ve demokratikleşme gibi ilkeler olmuştur. NATO’nun yeni konseptinde etkili olan olaylardan biri 1955’te gerçekleştirilen Bosna-Hersek koruma gücünü Dayton Antlaşmasının uygulanması görevinin NATO’ya verilmesi üzerine Uygulama Kuvveti (IFOR) ve müteakiben İstikrar Kuvveti (SFOR) teşkil edilerek bölgede harekat başlamıştır. Türkiye’de IFOR’a askeri birliklerini tahsis etmiştir. Bir başka olay ise Kosova’daki Arnavut kökenli Müslümanlara karşı Sırp baskısının artmasıyla 1999 yılında NATO birlikleri Kosova’ya havadan müdahale etmiştir.
>ABD’de gerçekleştirilen 11 Eylül 2001 saldırısıyla ABD hem kendi politikasını hem de üyesi olduğu örgütlerin konseptini değiştirerek uluslar arası terörizm, demokrasi, insan haklarına yönelmiştir. Bu yeni konseptten de etkilenen NATO’nun yeni konsepti de uluslar arası terörizm, demokrasi, insan hakları olmuştur.
>Makedonya’daki silahlı militanları silahsızlandırmak amacıyla NATO, Makedonya’daki uluslararası gözlemcilere destek sağlamak için bir güç oluşturmuş ve 27 Eylül 2001 tarihinden itibaren ‘Amber Fox’ harekatına başlamıştır. Türkiye, ise bu gücün karargahında yer almıştır.
>NATO’nun Irak’a Eğitim Desteği, NATO İstanbul Zirvesi ‘Irak Bildirisiyle’ 2004 yılında tesis edilmiştir. Misyon, Aralık 2011 tarihinde sonlandırılmıştır. Türkiye, NTM-I misyonuna 2004-2011 yılları arasında personel desteği sağlamıştır.
>Libya’da başlayan iç karışıklıkların uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmesi sonucunda, NATO Libya’ya yönelik olarak başlatılan NATO Birleşik Koruyucu Harekatı’na (Operation Unified Protector-OUP) Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları, 29 Mart-31 Ekim 2011 tarihi arasında, dört firkateyn, bir denizaltı, bir lojistik destek gemisi, altı F-16 hava savunma uçağı, iki KC-135 tanker uçağı, helikopter unsurları, Özel Kuvvet karargah personeli ve Su Altı Taarruz (SAT), Amfibi ve Sualtı Görev Timleri ile katılım sağlamıştır.
>Uluslar arası terörizmde ilk hedefini Orta Asya’da Afganistan’a çeviren ABD, NATO kapsamında Taliban’ı devirmek için Afganistan’a girmiştir. ABD’nin yeni politikası olan Orta Asya’da etkili olabilmek için bu bölgeye yakın ve bu bölgeyle ilişkileri yakın derecede iyi olan Türkiye’ye yönelmiştir. ABD, NATO birlikleriyle girdiği Afganistan’a Türkiye’de asker yollamıştır. ABD, NATO kapsamında Orta Asya’daki İslami terör örgütlerini parçalamıştır.
>Günümüzde ise Suriye sorunu, Türkiye’nin NATO’yu seferber yapmasına sebep olmuştur. Türkiye, Suriye sorununa karşı NATO’dan istediği desteği görememiştir. Bu kriz Türkiye ve NATO ülkeleri arasında tehdit algılamasının büyük farklılıklar taşıdığını göstermektedir. Türkiye, Suriye sorununa karşı NATO’dan istediği Patriot füzelerini alabilmek için yoğun bir tempo göstermiştir. NATO’da bazı ülkeler füzelere ihtiyaç duyulmadığını dile getirse de NATO, Türkiye’ye Patriot füzelerini yerleştirmiştir.
Yeni Konsept ve Orta Doğu Politikaları
NATO Konseyi Devlet ve Hükümet Başkanları 18-19 Kasım 2010’da Lizbon’da toplandı ve “Yeni NATO ve Nükleer Savunma Stratejik Konsepti”ni belirleyen antlaşmayı imzaladı. ABD Başkanı Barack Obama, imzalanan antlaşmanın Avrupa’nın “21. Yüzyıl Savunma ve Güvenliği ”ne yönelik tehditleri etkisiz hale getireceğini açıkladı. Yeni NATO Stratejik Konsepti 11 sayfa ve 38 başlıktan oluşmaktadır. Bunun gizlilik taşımayan 13 başlığı açıklanmıştır. NATO Konsepti ’nde
NATO ülkelerine yönelik tehditler 5 kategoride şöyle sıralanmıştır:
• Terör ve aşırı gruplar,
• Yabancı askeri ve istihbarat servisleri,
• Suç örgütü üyeleri, teröristler ve aşırı kaynaklardan kaynaklanan süper saldırılar,
• Enerji güvenliğine yönelik tehditler,
• Lazer silahları, elektronik silahlar ve aşırı teknolojilerin gelişmesini de kapsayan ciddi teknolojik boyutlu tehditler.
Antlaşmada, bazı tanım, görev ve karar alma konularında NATO’ya üye ulus devletlerin hayati çıkarlarına yönelik dikkate değer ögeler yer almıştır.
Şöyle ki:
• Terör, NATO’ya yönelik “birinci sırada tehdit” olarak yer almasına rağmen, terörün tanımı yapılmamıştır.
• “İslam terör ”ün, lafı çok edilmesine rağmen, tanımı yapılmadığı gibi, bu adla “tehdit” olarak da antlaşmaya konmamıştır.
Antlaşma içeriğini düzenleyen ABD, terörün tanımını yapmamakla, kendisine yönelik herhangi bir hareketi, “terör tehdidi” kapsamında değerlendirme kozunu elinde tutmuştur.
Türkiye’nin ağır tavizlere hangi pazarlıklar sonucu razı edildiği çok iyi bilinmektedir.
ABD Ordusunun NATO’nun askeri gücünden yararlanmasını sürekli olarak veto hakkı ile önleyen Türkiye’nin bu kozu elinden alınmıştır. Bu koz, KKTC’nin, Kıbrıs Rum Yönetimi altında ayrı bir bağımsız devlet olarak AB’ye üye yapılması için elde tutuluyordu. 1999’daki “Yeni NATO Konsepti” ile ABD’nin NATO üyelerine dayattığı ve bugüne kadar tartışma konusu olan 3 önemli madde imzalanan antlaşmaya eklenmiştir.
Bu maddeler şunlardır: NATO askeri gücünün NATO üyesi ülkelerin coğrafi alanlarının dışında kullanılması.
Savaş ve askeri hareket kararlarının, esas karar alıcı örgüt olan BM kararlarına bağlı olmaksızın NATO tarafından alınması.
NATO’da çok uluslu birleşik görev kuvvetleri kurulması ve bu kuvvetlerin NATO’ca gerekli görülen askeri harekatlarda kullanılması.
Avrupa savunmasının ABD savunmasına bağlanması
ABD’nin Ulusal Füze Savunma Sistemi stratejisinin hayata geçirilmesi ile karada, denizde, havada ve uzayda konuşlandırılacak dev nükleer füze savunma sistemi, “Yeni NATO Avrupa Füze Savunma Sistemi” ile bütünleştirilerek, 21. yüzyılda ABD’nin ulusal savunma ve güvenliğine yönelik tehditler etkisiz hale getirilecektir. Temelindeki, eski başkan George W. Bush Yönetimi tarafından kabul edilen “ulusal strateji”, Obama Yönetiminin ilk aylarında aynen benimsenmiştir. Ancak bir süre sonra Obama, Bush’un Avrupa’ya kurulmasını planladığı bu füze savar savunma sistemi modelinde düzenlemeye giderek “Aşamalı ve Uyarlanabilir Füze Savunma Sistemi “ni geliştirmiştir. Bu yeni model yaklaşımla ABD, NATO üyesi ülkeleri ilk defa doğrudan işin içine katarak “NATO Avrupa Füze Savunma Sistemi “ni oluşturmuş ve antlaşmanın Lizbon Zirvesinde imzalanmasını sağlamıştır.
ABD başta olmak üzere emperyalist devletlerin yönetimindeki NATO, eskiden olduğu gibi kapitalizmin hizmetinde bir askeri güç olarak yandaşları ya da iş birlikçileri ile birlikte dünyayı kana boyamaya devam etmektedir. Özellikle Ortadoğu’da, örgütün genişleme planları gereği, savaşı giderek yaymakta, yandaş olmayan ya da piyasaya yeterince açılmamış ülkelerin sınırlarını değişmeye zorlamaktadır. ABD Temsilciler Meclisi Ohio Demokrat Parti Milletvekili Dennis Kucinich bile, NATO’nun kuruluş amacından saptığını ve ‘küresel bir polis’ rolüne büründüğünü, ‘itidalden, disiplinden ve hesap vermekten uzak, hukuka ve egemenlik haklarına saygısız bir kurum’ haline gelerek sürekli BM kararlarını ihlal ettiğini, masum sivilleri bombaladığını ve öldürdüğünü söylemekte ve NATO eylemlerinin ‘yasa dışı ve kabul edilemez’ olduğunu ifade etmektedir.
>NATO sistem içi bir siyasal yapısal olarak iktidar AKP’de BOP programı ile NATO ve ABD taşeronu görevine soyunmuş bulunmaktadır. Türkiye’nin Libya’ya NATO/ABD müdahalesine tam destek vermesi, Suriye’de emperyalist güçlere topraklarında yataklık ve aktif destekte bulunması, Somali, Kosova, Afganistan ve benzeri müdahalelerde askeri güçle ABD/NATO desteği sadece bazı örneklerdir. Çok güncel olan iki haber, ülkenin ABD çıkarları doğrultusunda sürüklenmekte olduğu bölge savaşına da işaret etmesi açısından çok önem taşımaktadır.
Ayrıca;
NATO konsepti içinde; Birincisi, 1960-70 döneminde NATO, İkili Anlaşmalar ve askeri üslerin varlığıyla SSCB’nin ve sosyalist sistemin varlığının uğradığı tehdidin önceliği ve güncelliğidir. Diğeri ise, Türkiye’nin 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinin yaygın işkence, cinayet ve katliamlarıyla henüz karşılaşmamış olmasıdır.
>Türkiye istihbaratının Amerika ile bağlantısının hep var olduğunu görmekteyiz. Örneğin, MİT Başkanı Fuat Doğu’nun CIA’dan para aldığına, NATO gizli ordularının kurulmasında etkin rol üstlenen Nazi suçlusu General Gehlen’in öğrencisi olduğuna ilişkin ciddi iddialar bulunmaktadır. Yine, birçok kaynakta, Türkiye’de ilk Gladyo (Kontrgerilla) şubesinin NATO üyeliğiyle eş zamanlı olarak 4 Nisan 1952’de açıldığı NATO katkılarıyla gizli ordunun kurulduğu belirtilmektedir.
Aynı zamanda Amerika’ya gönderilen ve eğitilen subaylar daha sonra Türkiye’de 1965’de Seferberlik Tetkik Kurulu olarak yapılandırılan kurum daha sonra Özel Harp Dairesi, daha sonra Özel Kuvvetler olarak karşımıza çıktı.
>Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerine ilişkin ilk büyük itiraf Özel Harp Dairesi Başkanlığı da yapmış olan Sabri Yirmibeşoğlu’ndan gelmiştir. Yirmibeşoğlu, 1955’de Menderes hükümeti sırasında yer alan 6-7 Eylül olayları döneminde Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanmasını “ÖHD’nin düzenlediği mükemmel bir operasyon” olarak nitelemiştir. ABD’nin Türkiye hükümetinin talebi halinde ülkeye silahlı müdahalede bulunmasını olanaklı kılan 1959 ikili askeri anlaşmasının içeriğinde, CIA ve Menderes hükümeti arasında yapılan ve Türkiye’deki gizli ordunun yurt içi görevlerinin tanımlandığı, gizli askerlerin rejime karşı iç ayaklanma durumunda da harekete geçirileceğinin belirtildiği bir bölüm bulunmaktadır.
>12 Mart askeri cuntası döneminde örgüt bir bakıma kendini afişe etmiştir. İstanbul, Ankara ve Türkiye’nin birçok bölgesindeki işkence karargahlarında insanlara kontrgerilla denilen örgütün elinde bulundukları, Türk yasalarının bu mahallerde geçerli olmadığı söylenmekteydi. Özel Harp Dairesinin varlığının resmen açıklanması ise 1974’de Ecevit’in ağzından gerçekleşti. Ecevit, 1960’lardan önce 1958-59’da ‘dışarıdan kabul ettirilen dolaylı savaş kavramının bazı yanlış uygulamalara ve saptırmalara son derece elverişli, ‘tehlikeli’ bir kavram olduğunu, ‘ülkenin içinde hatta ideolojik akımlar dolayısıyla çıkabilecek bir kargaşalığı, bir huzursuzluğu kökü dışarıda bir dolaylı savaş olarak değerlendirme ve ona göre savaşta düşmana karşı uygulanabilecek önlemleri, stratejiyi uygulamanın yanlış olduğunu belirtmişti. Ecevit, 1974’de bir Genelkurmay brifingi sonrası gazetecilere yaptığı açıklamada, çıkarılacak Af Kanunu ile geçmişin üzerine bir sünger çekileceğini, yasanın işkence yaptıkları öne sürülenleri de kapsayacağını söylemiştir. Hükümet, geçmişle ilgili hesaplaşmaları, karşılıklı kırgınlık ve intikam duygularını kapatmak ve yeni bir barış ve huzur dönemi açmak kararındadır.
>Ecevit, 3 Şubat 1978’de yaptığı bir basın toplantısında yine Özel Harp Dairesinden söz etmekte, örgütün her ilde “gereğinde” kullanmayı düşündüğü silah depoları olduğunu anlatmakta ve MHP’li üyelerinden bahsetmektedir. Ama bir gün sonra, yani 4 Şubat 1978’de “Yaptığım araştırmalara göre Türkiye’de devletçe düzenlenmiş kontrgerilla denen bir örgüt yoktur… Eski yarayı kanatmak istemiyoruz. Bu tartışmaların bitmesini istiyoruz, halen devam eden uygulama varsa üzerine şiddetle gideceğiz” dediğini görmekteyiz.
Ayrıca 1960 ve 1980 darbeleri ile 1971 askeri muhtıraları NATO içinde ‘Bazı Subayların’ darbeleri içselleştirmeleri nedeniyle gerçekleştirdikleri, bu darbe ve muhtıralar ile Türkiye’yi istedikleri yöne doğru çevirdikleri darbeler ile değişen ve dönüşen Türkiye’nin bugün yaşanılanlara zemin hazırladığı açıktır.
But an association between estrogen and an increased risk of breast cancer has led to a continuing debate about the role birth control pills may play in developing breast cancer priligy over the counter usa