Can Emre
PATRİYARKA YIKILMADIKÇA
Bugün ülkemizde, sosyal hayatın içinde değişikliler olduğunu, hepimiz biliyoruz ve bu olguyu yaşıyoruz. Yine insanoğlu, Mars’ta yeni yaşam koşulları ararken, gelişen ve modernleşen toplumlar, eskimiş ve köhnemiş düzenin yerine, yeni düzenler inşa ederek, kadın erkek dayanışmasına örnek çalışmalar sergiliyorlar. Aynı zamanda yaşadığımız toplumda ‘İnsan’ olarak bizler, dünyaya gelirken kadın-erkek eşit olarak dünyaya geliyoruz.
Bu süreçte; ayakta kalma mücadelesi verirken, aslında Patriyarka kavramının şekillendirdiği, biçimlendirdiği ve çevrelediği bir düzen içinde, yaşam mücadelesi veriyoruz. Evet; insan doğduğunda, kadın-erkek eşit olarak dünyaya gelir, fakat şartlar daha sonra Patriyarka ile değişir ve fabrika ayarları ile oynanır.
Nedir Patriyarka?
Hayatın; erkek bakış açısıyla biçimlendirilmesi olarak tanımlanan Patriyarka kavramı gündelik dilde, daha çok ‘ataerkil’ olarak kullanılmaktadır. Kadınların üzerinde tamamen erkek iktidarı olarak da niteleyebileceğimiz Patriyarka kavramı, kamusal alan-özel alan ayrımı, toplumsal cinsiyet gibi maddelerle birlikte, feminizmin temel kavramlarındandır.
Cinsiyet eşitsizliğinin hakim kavramı, toplumsal üretime katılan kadınların yaşadığı sorunlar, kadınların görünmeyen emeği, kayıt dışı çalışma vb. gibi konuları kapsayan, tüm şartlar ve olgular bugün değil, 8.yüzyıldan bu yana hakimiyetini sürdürüp, ‘Erkek Egemen‘ toplum inşa ederek, kadınların ikinci planda olduğu bir dünya yaratıp, düzeni sürdürmüşlerdir.
Aslında, bu konudaki mücadele, değişen dünya düzeni ile başlamış olsa da, sistemler ve rejimler ile everilen bu paradigma, toplumlara göre değişiklikler göstermiştir. Bir tarafta ‘Marksizm’in ve Sosyalizmin’ şekillendirdiği düzen, diğer tarafta ‘Kapitalizmin’ şekillendirdiği çift kutuplu dünyadan, bugün ise vahşi kapitalizmin pençesinde, yaşam mücadelesi veren toplum düzenine geçiş…
İşte bu düzen, evrimleşerek bugün kadınların çalışma hayatında karşılaştıkları zorluklar, kendi haklarını araması ve düzenin değişmesi gerektiğinin haykırışları, bu gün karşılık görerek, kadınların hayatını olumsuz yönde etkileyen koşullar, sorgulamaktadırlar.
Evet, Patriyarka Yıkılmadıkça, çağı yakalamak zor!
Malum; bugün Ülke olarak, büyük bir aşındırma ve dezenformasyon içindeyiz. Siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda. Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve onun değerleri, bir bir tartışmaya açılmış durumda. Onun Cumhuriyet ile hayata geçirdiği, kazanımlar, başta insan hakları, kadın hakları, eşitlik ve çalışma hayatındaki yenilikler, yaşadığımız bu dezenformasyon altında, her geçen gün eriyerek, geçmiş yılları aratır durumda…
16 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı, özellikle kadınları, toplum, eğitim ve çalışma hayatı içinde yok saymış, bu nedenle kadın ikinci planda kalmış, her gün artan taciz, tecavüz, cinayetler ve darp olaylarına rağmen iktidar, ailelerin çığlıkları karşısında, özellikle kadınlar adına, yeterli korumayı sağlayamamıştır.
AKP İktidarının, toplum düzeninde ve çalışma hayatı içinde, kadına bakış açısı, kadınları ‘Meta’ veya ‘Hiçlik’ duygusu içinde kabul edip, varlıklarını yok saymış, aynı zamanda, çalışma hayatında olmaması gerekir düşüncesiyle, kadınları evde çocuk bakan, yemek yapan, toplum ile bağlantısı kopuk, erkek egemen toplumda, sadece ‘Cinsel Meta’ kavramı gibi görülmesinin algısını yaratmıştır.
İktidarın politikası budur.
Yok saymak.
Orta Doğu toplumlarında olduğu gibi. Kadının adı yoktur.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Milletvekili Leyla Şahin Usta, ‘Türkiye’de insan hakları ihlali olduğunu dile getirmenin, abesle iştigal olduğunu’ söylemesi, AKP’nin insan haklarına, kadın haklarına ve özgürlüklere karşı gösterdiği tutum, yaralara tuz basmaktan başka bir şey değildir.
Düzen değişsin dediğimizde? Hop; noluyoruz…
Ama hangi düzen?
Patriyarka düzeni, erkek egemen ve ataerkil düzeni…
Kadınlarımızın, kızlarımızın, fiziksel ve psikolojik tacizlere maruz kalışı, dayak, taciz, cinayetlere kurban gitmediği, iş yerlerinde mobinge uğramadığı bir toplumun olmasını istemek, eşitlikçi, paylaşımcı bir düzen talep etmek, nerede kabul edilemez istekler olarak görülmüş?
Kaldı ki, Atatürk ile dünyada ‘Kadınlarımız’ seçme ve seçilme haklarını, bu gün bir çok medeni ve çağdaş ülkeden önce almış olmasına rağmen!
Toplumda genel anlamda, ezilen, dayak yiyen, cinayete kurban giden, erkek egemen toplum ve ailelerin yanında, toplumun her katmanında, kendi ayakları üzerinde duran, güçlü kadınlarda yadsınamayacak kadar çoktur. Onlar da, bu duruma isyan ederek, yapılanları kınıyorlar. Peki, bu güçlü ve donanımlı kadınlar, topluma gökten zembille inmedi. Aileleri, eğitti, okuttu, yanlarında oldu, destekledi ve onları hayata hazırlayarak, iyi bir eğitim almalarını sağladı.
Demek ki, en büyük eksiklik eğitim ve iletişim.
O nedenle önce ailelerin eğitimi…
Ama başka bir sorun daha var!
Yeni Dünya Düzeni denilen yok etme kavramı, ‘Patriyarka’ nın bitmesine ve yok edilmesine müsaade eder mi? Esas sorunda bu?
Birde;
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda bir söylemi var: ‘Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır. İş hayatında hamile bir kadını, erkek ile aynı şartlara tabi tutamazsınız. Çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi, bu tür yükümlülükleri olmayan bir erkekle, eşit konuma getiremezsiniz’ dedi.
Kolay gelsin,
Şimdi aslında yeni bir kapının eşiğindeyiz.
İktidarın bakış açısı ise toplumun genel bakış açısı arasında farklılıklar var. İktidar Patriyarka ‘nın devamından yana. Sorunda zaten burada. Eşit görülmemek. Eşitlik matematiksel olarak rakamlarda değil, önce beyinlerde başlar ve eğitim ile perçinlenir.
Önce beyinleri eğitecek, daha sonra kalpleri…
Nasıl olacak bu iklimde?
Bekleyip göreceğiz, kış bitince mevsim ilkbahar…
Patrikarya yıkılmadan, toplum nefes almaz, alamaz.
O zaman, kadınların yanında, mücadeleye devam…
Güzel ve aydınlık yarınlara.
Benim için: Kadın ve Erkek eşittir. Nokta…
Eğitim, eğitim, yine eğitim;
Hoşçakalın. Saygılarımla
canemregundem.com
Factors associated with longer endocrine therapy use by South Carolina Medicaid insured breast cancer survivors priligy side effects Dexamethasone minor nephrotoxicity associated with overt hypercalcemia