ÇOBAN KÖPEĞİ MİNİK

2
542

Can Emre

ÇOBAN KÖPEĞİ MİNİK

Çoban Köpeği Minik

Minik, o gece; karla kaplı ayaz gecede, şehirden uzak evlerinin bahçesine kurulu, geniş ve ferah kulübesinde, bir kulağı dışarıda, diğer kulağı içeride uyuyordu…

Birden uyandı ve bu güne kadar, hiç duymadığı sesler ve iniltilerin geldiği yöne doğru, kulak kabartarak, sesleri dinledi.

Aynı zamanda havada, kötü bir kokuda vardı.

Yerinden kalkarak, havayı kokladığı yöne doğru ilerledi. Evlerinin biraz ilerisinde bulunan, ormanlık alandan geliyordu bu sesler. Gerek içgüdüleri, gerekse burnu, kötü kokular alıyordu; hatta tanıyordu bu kokuyu, kan kokusuydu..!

Minik, iri bir çoban köpeğiydi, en babalarından…

Büyük babası ve babası ’da bu evde yaşamıştı, ama onları tanıma fırsatı olmamıştı. Patron dediği sahibi ile çok iyi dostlukları vardı. Patron ’da şehir hayatından kaçmış, uzun yıllardır bu evde yaşıyordu.

Ama patronun, neden şehirden kaçtığını bilmiyordu. Fakat ne olursa olsun, Minik ’in bahçenin dışına çıkması yasaktı.

Minik ‘in hareketlendiğini duyan patron, bahçeye çıkarak, Minik’e seslendi:

-Ne oldu Minik?

-Ormanlık alandan sesler ve iniltiler geliyor patron, aynı zamanda burnum, kan kokusu alıyor.

-Tamam, Minik sen kulübene geç, sakın dışarıya çıkayım deme;

-Tamam, patron, yarın bakarız…

-Olur, yarın sabah gider bakarız…

Sabah; gördükleri manzara karşısında, ikisi de şok olmuştu.

Akşam burada bir katliam yaşanmış, insan kılıklı canavar, kedinin kulaklarını kesip, 7-8 yerinden bıçakladıktan sonra, onun üzerinde sanki otopsi uygulamıştı. Korkunç ve iğrenç bir olaydı.

Bunu insan olan yapamazdı. Ama yapmıştı…

Patron;

-Çok üzgünüm Minik, yapabileceğimiz bir şey yok artık bu saatten sonra, zaten karlar tüm izleri örtmüş, hadi evimize gidelim diyerek; evlerinin yolunu tuttular, üzgün ve çaresiz…

Eve geldiklerinde “Patron”, Minik’e,

-İçeri gel, sana bir şeyler göstereceğim.

-Ne göstereceksin Patron;

Sandık açılır ve içinden, iki adet fotoğraf çıkar.

-Bunlar nedir patron?

-Bak, bu büyükbaban yani deden, bu da baban;

-Babam mı?

-Evet

-İlk defa, görüyorsun ve onları hiç tanımıyorsun…

Yıllar önce büyükbaban, zabıtalar tarafından zehirlenerek öldürüldü. Yanına geldiğimde yapabilecek bir şey kalmamıştı. İlk onu tanımıştım. Çok iyi bir çoban köpeği idi…

Baban, elimde doğdu senin gibi; Ama bahçemizde kötülere, hırsızlara, uğursuzlara aman vermediği için, çok gürültü yapıyor bahanesiyle, bitişik komşularımız tarafından, gece bahçeye girilerek, suyuna zehir katılarak öldürüldü…

Babam fark etmemiş mi?

Baban, komşularımıza ve tanıdıklara karşı, sakin ve uysaldı. Nereden bilsin, onların cani ruh taşıdıklarını. Vicdansız olacaklarını…

Ağlamaya başladı Minik, gözyaşlarına boğuldu…

-Nasıl anladın peki;
-Bahçemizde gizli kamera vardı, oradan tespit ettik…

-Bak Minik, onlar çok iyi dosttular, kimseye zararları yoktu, beni ve ailemi korumak için hayatları boyunca, mücadele içinde oldular.

Baban, komşularımıza ve tanıdıklara karşı sakin ve uysaldı. Nereden bilsin onların cani ruh taşıdıklarını. Vicdansız olacaklarını…

Onlar şimdi bir melek…

Ağlamaya başladı Minik, gözyaşlarına boğuldu…

Peki, neden şehir dışında, ormana yakınız, insanlardan uzaktayız?

Dünya, çevre ve toplum bozuldu. İnsanlar birbirine küs, toplumda kavga ve gürültü eksik olmuyor, insan kılıklı caniler, yine insan-hayvan ayrımı yapmadan, gözleri dönmüşcesine çevremizde dolaşıyorlar.

Kimin iyi,  kimin kötü olduğunu ayırt etmek zor. Onlardan kaçtım adeta!

Hele; büyükbaban ve babana yapılanlardan sonra, insanlarla beraber aynı ortamda, olmak istemedim.

Aynı havayı solumak istemedim, sizlerden vazgeçemem, ama onlardan vazgeçtim…

Bu toplumda, özellikle sosyal medyada, kedi ve köpeklerin kulaklarını, kuyruklarını hatta kafalarını kesen, onlara işkence edenlerin, paranoyak ve faşist duygular içeren görüntülerine, sessiz kalıp, hesap sormayanlar…

Yine, bu eylemleri yapanların gerekli cezalara çarptırılmaması…

Siyasilerin bu olayları hafife alıp, yine sivil toplum kuruluşlarının ikircikli tutumları, hayvanların evrensel normlarda ‘Yaşam Hakkına’ saygı duyulmaması…

‘Hayvan Haklarının’ yani ‘canlı haklarının’ yok sayılması, onları koruyucu yasaların çıkarılmaması…

Toplum bilincinin, yeterli eğitim ve ruhsal açıdan desteklenmemesi, bugün sosyal ve kültürel aşındırmalar, hayvanlarımıza yapılan kötü ve çirkin muameleyi de, arttırmıştır…

Yani minik, toplumda hayvanlara karşı yapılan katliamlar, ruh hastalığı, psikolojik travma, hayatların dejenere olmuş, son halini yansıtırken;

Bunu sergileyen, faşizan duygular ise, toplumun hasta olduğunu ve baskıların hayvanlar üzerinde, denemesinin ise hastalıklı insanların, bugün hayvanlara, yarın insanlara ne kadar büyük zarar vereceklerini, bizi yönetenlerin görememesidir…

Bugün hayvanları katleden, 7-8 yerinden bıçaklayarak, otopsi yapan, kulaklarını, burnunu kesen, ruh hastaları, insanlara ne yapmaz?

Bu bir hastalık ve toplumun travma halidir…

Patron,

Evet, seni dinliyorum Minik;  ‘bana, bahçeden dışarı çıkma, bizleri koru’ derdin.

Görüyorum ki haklısın. Ama bugün zarar hayvanlardan değil, insan kılığındaki canilerden, ruh hastalarından geliyor.

Maalesef Minik öyle; Bugün, betona, taşa yatırım yapanlar, insanlara yatırım yapsa, onları eğitse, sosyal ve psikolojik desteklese, olaylar azalabilir.

Bilinçlendirme ve hayvan sevgisini, topluma aşılandırmak şart. Hayvanlarında insanlar gibi can taşıdığına; Onlarında acı çektiklerine inansalar, o bile yeter…

Birde şu var.

Av meselesi ve avcılar…

Eline tüfek alan avcı oluyor.

Farkında değiller? Soyu tükenmekte olan, geyik, karaca, tilki, kuşlar ve diğerlerini avlayarak, sanki spor yapıyormuşçasına nesillerini tüketiyorlar…

Bu spor değil katliam.

Canın et yemek mi istiyor? Git kasap’ tan al, spor mu yapmak istiyorsun, deniz kenarında, ormanda yürü…

Ama nedir o silahla hayvanları kovalamak? Silah spor malzemesi değil ki? Birde papağan seviciler var.

Hayvanları katleden… İyi misin?

Evet patron…

Ama ailem ile beraber olamadım, onların kokusunu hissedemedim, onlara sarılamadım, doğum günümde, karne heyecanımda yanımda yoklardı.

Babamı tanımadım. Saçımı hiç okşayamadı, onunla maçlara, basket oynamaya, sinemaya gidemedim, benim suçum neydi?

Suçun yok Minik, suçun yok..!

Haklısı, hem de çok haklısın…

Öyle bir ülkedeyiz ki!

Ne senin, ne de benim hakkım, hukukum yok…

Hadi; ormana doğru yürüyelim, ne zaman insan hakları ve hayvan hakları, gerçek manada bu ülkede uygulamaya koyulursa;

O zaman şehre iner, insanların içine karışırız….

Bu vesileyle, hayvanları koruyan, onlara sahip çıkan, onları bakan ve evlerini açan dostlara, buradan selam olsun;

Kocaman yüreklerine…

Hem hayvan hakları, hem de insan hakları geri gelene kadar;

Hoş çakalın, esenlikler…

Ama havalar soğuk, bir kap su veya bir kap yemekte, kapımızın önüne;

Veya bahçemize koyalım.

Kediler, köpekler, kuşlar… aç kalmasınlar, insan yüreği işte.

Onlarda; bizim gibi canlı.

Saygılarımla.

canemregundem.com

 

 

 

TEILEN
Önceki İçerikSARDALYA KONSERVESİ
Sonraki İçerikSÜRREAL FOTOĞRAFLAR
Bağımsız, özgür, hiç bir kişi yada kurum ile nakdi, ayni yardım ilişkisi içinde olmayan, sadece özgür gazetecilik ve habercilik yapan, çevreye, doğaya ve canlı haklarına saygılı, gazetecilik anlayışı ile gündeme ışık tutmak için yola çıktım. Amacım sadece gazetecilik...

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here