DARBELER İLE DEĞİŞEN DEĞİŞTİRİLEN TÜRKİYE

0
490

DARBELER İLE DEĞİŞEN DEĞİŞTİRİLEN TÜRKİYE

Darbelerle uyandık bir sabah;

27 Mayıs 1960

12 Eylül 1980

12 Mart 1971 muhtırası

Kaldı ki, 1971’de ki de bir darbedir.

Askerler el koydu yönetime,

Yine hükümetler yıkıldı son buldu, her darbede.

1960′ ta Menderes-Polatkan-Zorlu,

1971′ de Deniz Gezmiş ve arkadaşları,

1980’de Erdal Eren ve diğerlerinin yaşamları dar ağacında son buldu.

Aslında esas darbe; Atatürk’ün vefatından sonra başlayan 2.Dünya Savaşı sonrası, ülke olarak yaşadığımız kaoslar sonucunda;

Siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri sorunlar, bunalımlar oldu..!

ABD, Truman Doktrini ve Marsall Yardımları ile bölge ülkelerini SSCB ve komünizm tehdidine karşı, önce Marshall Yardımları ile kontrolüne almış,

Daha sonra yine SSCB’ yi kullanarak, ortaya koyduğu güvenlik ve komünizm tezleri ile ülkeleri NATO şemsiyesi altına alarak, özellikle silahlı kuvvetlerin “Ulusal” olma özelliklerini kaybetmesini sağladı.

1960 – 1971 – 1980 askeri darbeleri NATO ile birlikte eğitilmeye başlayan ve Ordu içinde, önemli görevlere gelen ve getirilen subayların, daha sonra sözde “devleti koruma refleksleri ve darbe isteklerini içselleştirmeleri”  Türkiye’ de darbe geleneği başlatan nedenlerdi.

Her seferinde demokrasi gömleği kirlendi, yıkandı, ütülendi ve bize eski ve yıpranmış gömlek, yeni diyerek yeniden giydirilerek, diğer darbelere zemin hazırlandı.

Aslında her darbe birbirini tetikledi.

Marshall Yardımları – 1948

NATO – 1952

27 Mayıs Darbesi – 1960

12 Mart Darbesi   – 1971

12 Eylül Darbesi   – 1980

Ve yine her darbe, Atatürk’ün kurduğu çağdaş, modern, laik ve demokrasi temelleri üzerine kurulmuş Cumhuriyeti, yörüngesinden çıkardı.

Amaç, Cumhuriyeti ve Atatürk’ü aşındırarak, değerlerini yok etmekti.

Her darbe sonunda, özellikle 1980’den itibaren laik ve çağdaş Türkiye, ortaya konan politika ve doktrinler ile Türklüğün İslamlaştırılması adına, “Ilımlı İslam” ve “Araplaştırma” politikaları ile sarıp sarmalandı, çevrelendi.

Yine, 1980’den sonra ortaya konan politikalar ile devlet içine enjekte edilen cemaatler ve tarikatlar, güçlendirilerek, Ilımlı İslam politikaları derinleştirildi. Sonuçta; devlete yerleştirilen ve güçlenen terör örgütü FETÖ, 15 Temmuz’da hain darbe girişimi ile ülkeyi bir kez daha çıkmaza sürüklemek için harekete geçti.

Emperyalizm bu kez FETÖ terör örgütünü kullanarak, Atatürk Türkiye’sini ve Cumhuriyeti yok etmek üzere planladığı darbeyi bu kez başaramadı, ama geride acılar, şehitler, gaziler ve sorular ile bizi baş başa bıraktı..!

Fakat, işin en acı tarafı, 1960-1971 ve 1980’de halk kendi askerine, kendi vatan evladına, Mehmetçiğine herhangi bir eylemde bulunmadı.

Ama 15 Temmuzda böyle olmadı!

15 Temmuz gecesi yatağından kaldırılarak, “tatbikat var diyerek” boğaz köprüsüne getirilen, hiçbir şeyden haberi olmayan asker ve askeri öğrencileri katledenler, kanlarında yıkananların devlet eliyle soruşturulması önlenince, Türk Halkının vicdanlarında bu kararlar derin yaralar açtı.

Evet, FETÖ kalkışması terör eylemi ve darbedir…

Ama boğaz köprüsünde masum askerlerin, askeri öğrencilerin boğazlarının kesilmesi, hunharca katledilmesi, kanlarının akıtılması nedir?

Bunlar yapılmadan, Mehmetçiğin akan kanı halen daha Boğaz Köprüsünde kaldığı müddetçe, FETÖ’ den hesap sorulmadıkça, Türk Halkı rahat etmeyecektir.

Şimdi soruyorlar, darbelerde kimin parmağı var?

S400, F35, Patriot’ları kimden alıyoruz?

Sözde kiminle, stratejik ortağız?

Bakın fotoğrafa ve düşünün?

Benim katledilen, asker ve askeri öğrenciler için halen daha yüreğim yanıyor. Aydınlanmayan ve cevaplanmayan sorular ile halen daha FETÖ darbesinin Türkiye ayağı sorumlusu ortaya çıkarılmıyor?!

Sorumlu denilen adam, siyasetçilerin iki dudağından çıkan sözlerle, serbest kalıyor olması sizce ne?

Benim yüreğim yanıyor Mehmetçiğe?

Sizin yanmıyor mu?

Darbelerle Türkiye değişiyor, değiştiriliyor…

Görmüyor musunuz?

Türkiye nereye gidiyor?

Hani terör örgütü FETÖ’ nün lideri Türkiye’ye getiriliyordu?

O nedenle; yapacağımız tek şey;

Atatürk ve onun bize emaneti Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmak.

NUTUK’ta Atatürk ABD mandasına girmek isteyenler şöyle diyordu: ” Hayır paşalar, hayır beyler, hayır hanımefendiler, manda yok. Ya istiklal ya ölüm var” demişti.

Esen kalın.