Can Emre
KARANLIK GECEDEN ZİFİRİ AYDINLIĞA
Karanlık Geceden Zifiri Aydınlığa
Kadın, uçarcasına merdivenlerden çıktı. Asansör kullanmak istemedi, acelesi vardı. Nasıl çıktı 5. kata kadar kendi de bilmiyordu. Heyecanlı, korku dolu ve ürkekti. Koridorun sonunda, hasta-bakıcılar yolunu kesti.
-Lütfen önlem için bizim size vereceğimiz, elbiseyi giymelisiniz…
Kadın tereddüt etmeden, yeşil elbiseyi vücuduna geçirdiği gibi, ‘Yoğun Bakım’ yazılı kapıdan hızla geçerek, babasının yattığı bölmeye doğru koştu. Koşmadı, adeta uçtu! Arada cam bölme vardı. Gözlerinden yaşlar dökülürken, hıçkırıklar salonu inletiyordu. Fakat ne adam nede kadın, birbirlerinin sesini duymuyordu. Adam, hastanede ve özel bir odada, makinalara bağlı, camlı bölme ile sevdiklerinden ayrı yatıyordu. İçeride belirsizlik, dışarıda da belirsizlik ve hüzün! Bahar mevsiminde adeta ‘Kış’ yaşanıyordu.
Salonda, lapa lapa kar yağıyor adeta, kadında tir tir titriyordu. Her yeri, çivi gibi kaskatı olmuştu. İçeride yatan babasıydı.
-Baba
-Babacığım, diyebildi, sadece…
Elleri camda, dudaklarında, ‘Seni Seviyorum’ cümleleri, camda buhar yaparcasına kadının nefesi, camı ısıtıyor ve yakıyordu. Belliydi kadının içi yanıyordu. Daha onun için erkendi, ayrılık. Ama biliyordu, her şeyinde bir sonu vardı…
Babasıyla, daha çok işi vardı. Avrupa’yı gezecekler, yeni hikayeler yaratacaklar, daha fazla vakit geçireceklerdi. 20 yılın yalnızlığı ve ayrılığı ona olan hasreti, daha yeni sonlanmıştı. Ama babası da, yoğun bakımdaydı. Amerika’ya gitmemeliydim, master için, orada kalmamalıydım dedi, ağzından dökülen cümleler buhar olup, adeta cama yansıyordu…
Adam el sallıyor. Konuşamıyor, konuşsa da duyulmuyordu. Camlı bölmeden. Selam, ben iyiyim mi diyor, yoksa elveda mı?! Yada, hoş çakalın…. Bilinmiyor?! Bu günlerde yaşanılan belirsizlik gibi…
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Corona Virüsü ile ilgili bilgilendirme konuşmasında: ‘Dua edelim, sabredelim, kenetlenerek buna göğüs gerelim.’ dedi. Evet, dua etmek iyi dir, ruhsal açıdan rahatlatır. Doğrudur, dua edelim.
Ama;
Bilim insanlarının yakın bir zamanda “CORONA VİRÜS aşısını” bulması için, dua edelim, yoksa durum kötü..! Bu vaka, dua ile beklemek, kenetlenmek ile çözülecekse, eyvallah… Bakın İran’ a adı ‘Demokratik Cumhuriyet’ ama demokrasi orada soyut bir kavram şu anda. Sözde adı Cumhuriyet olan ülkeyi, mollalar yönetiyor. Ve her gün Corona’ dan yüzlerce insan ölüyor. Dua ile olacaksa, İran’ da olurdu. Demek ki olmuyor. Dua yeterli değil, din hiç değil. Hangi din ‘Virüsleri’ öldürmüş yada aşı geliştirmiş?
Yine insanlar, hastanelere, eczanelere, doktorlara, kolonyacılara koşuyor. En basiti alkol bazlı kolonya. Virüsler için bire bir. Diğer yandan, dinen alkol yasak! Nasıl bir paradigma!?
Doktor, kadına sakin olmasını, yeni geliştirilen ilaçların ve geliştirilmekte olan aşının/aşıların, insanlara umut olabileceğini ve babasının hastalığa vereceği tepkiyi beklemekten başka bir yollarının olmadığını, ancak umutlu olduğunu söylüyordu…
Kadın, gözlerini silip birazda olsa rahatlıyor, doktora güveniyordu. Başka güvenecek kimse yoktu çünkü. Doktora güvenmeliydi.
Yoksa, yanmaz kefen satan, yine sırat köprüsünden sorunsuz geçiren terlik satan, Corona Virüsü ile görüştüm, bize uğrama diyen din bezirganlarına mı inanacaktı? Yada, kızıl denizi ortadan ikiye böldüğü söylenen, ata binip gökyüzüne uçan, ölen insanları nefesi ile yeniden dirilten insanlara mı? Nerede bu insanlar? Onlarda senin gibi ölümlü…
İnanacaksan; soyut değil, somut elle tutulur, gözle görülür şeylere inan. Hurafelere değil. İnanmak istiyorsan, gece gökyüzüne, yıldızlara bak. Evrene yani uzaya bak. O muhteşem döngüyü seyret, o sesi içinde hisset, incele ve karar ver. Gerçekten de tıp son 50 yılda, önemli bir mesafe kaydetti. Ama bunun yanında, siyasi İslam ve bunun yarattığı kurgu ve senaryolarda hızla arttı ve ilerledi.
Kadın sakinleşti,
Düşündü, doktorun söylediklerini, ‘Bilim’ mesafe kat etmişti. Ama dinde öyle; fakat hangi din? Babası el salladı,
Elveda! Gidiyorum…
Merhaba! Geliyorum…
Ve bir anda ışıklar söndü,
Karanlık bir gece,
Elveda kızım,
Hoşçakal baba,
Ve karanlık bir geceden zifiri aydınlığa doğru bir yolculuk…
Kadın hıçkırıklara boğuldu, nefes alamıyordu.
O anda, omuzunda bir el;
Kızım, kızım… Leyla…
Leyla kabustan uyandı.
Kötü bir rüya, hatta kabus görmüştü.
Sarıldı babasına sıkıca, yanaklarından öptü sayısızca…
Gördüğü rüyasını babasına anlattı.
Babası kızını dinledi.
Ona şöyle dedi.
-Leyla,
Gece uzaya, evrene, yıldızlara bak. Muhteşem evrene, göz gezdir. Nasıl, bir ahenk var göreceksin. Yıldızların ve gezegenlerin uzayda, nasıl ahenk içinde olduğuna bir bak. Dünyamızın, hem kendi, hem de güneş etrafında salınımına bir bak. Muhteşem sesi dinle. Bizde doğduk, yaşıyoruz ve sonunda öleceğiz.
Benim gibi, senin gibi, insanların yani ölümlülerin, bizlerden hiç bir farkı yok. Dünyamızın da içinde bulunduğu galakside, evrende, diğer galaksilerde neler var bilemiyoruz. Ve bu dünyada yaşamak zorundayız. Başka gezegenlerde yaşamamız mümkün değil. Sanki biz insan oğlunun, yaşaması için dizayn edilmiş bir yer burası. İşte, bu dünyada, akla, bilime ve somut olaylara elle tutulan, gözle görülen nesnelere inan.
-Leyla
-Baba uzaya bak, evrene ve yıldızlara bak diyorsun. Galaksimizden ve bize sunulan özelliklerden bahsediyorsun. Fakat dünyada yaşayan tüm insanların, birbirinden farkının olmadığını da söylüyorsun.
-Evet kızım…
Ben gezegenimiz için bunları söylüyorum. Yaşadığımız dünyada, insan üstü hiçbir şey yok. İnsanlar, hepimiz aynıyız. Yani ölümlü. Ama sana şunu söylüyorum. Uzaya, yıldızlara, galaksilere bak diyorum. Evrenin büyüklüğünü hayal edemezsin. Çünkü, biz dünya dışında ne olduğunu bilemiyoruz. Bilmek durumunda da değiliz. Çünkü ne bizi nede galaksiyi, evreni tasarlayanı, kodlayanı bilmiyoruz. Bak Corona Virüsüne. İçindeki, temel yapı proteinin kodunu çözemedik. Bu kodu kim yazdı? Nasıl ve nerede yazdı, yazıldı bilemiyoruz?
Dünyanın en iyi tasarlanmış arabasını, uçağını, telefonunu ve bilgisayarını alsan bile onlar nesnel olarak neden tasarlandığını bilmezler. Tasarlayan insanlardır. Ve ancak Power düğmesine bastığında çalışırlar yani kinetik enerji. O nedenle, dünya yaklaşık 13.8 milyar yıldır uzayda salınımına devam ediyor. Biz bilemeyiz ilk patlamanın (Bing-Bang) nasıl ve kim/kimler tarafından kodlandığı, dizayn edilip, tasarlandığını sonunda Power düğmesine basarak, enerjiyi hareket eden gücü bilemeyiz, bilemeyeceğiz…
Yani dünyadaki insanların birbirine farklılıkları ve üstünlükleri yok. Korku ile yönetiliyoruz. İktidar ve güç sahibi olmak için uyduruk hurafelerle insanları korkutuyorlar. Bugün din bezirganları, Corona için bir şey yapabiliyorlar mı? Hayır.
Ama bilim insanları virüsün kodunu çözmek için uğraşıyorlar. Somut bir şekilde uğraşıyorlar.
-Yani baba;
-Kızım,
Aşı ile korunursun, korunuyorsun, vücuduna enjekte ediliyor. Corona için dua edenler, okuyup üfleyenler, havaya karışıyor, yani hepsi hava, gaz… Bak bu işte; Görmediğimiz ama soluduğumuz havanın formülü burada…
Gaz Formül Oran(%)
Azot N2- 78.084
Oksijen O2- 20.946
Argon Ar- 0.930
Karbondioksit CO2- 0.034
Gece uzaya bakın, gündüz din bezirganlarına bakmak yerine. Bilime inanın, hurafelere değil ve bir gün, herkes ama herkes ölecek…Düşünün, ama ruhunuza yenilmeyin, aklınızı kullanın. Karanlık geceden aydınlık yarınlara çıkmak istiyorsak;
Zifiri karanlığı önce yenmeliyiz…
Ve aynı zamanda ‘cahilliği, korkuları da’
Esen kalın…
canemregündem.com