FABRİKA AYARLARINA DÖNMEK

0
515

Can Emre

 

FABRİKA AYARLARINA DÖNMEK

Dönülebilir mi?

Siyasi, sosyal, kültürel ve konjonktür olarak çevrelenmiş dünya ve ülkemizde, son yaşanılan ekonomik kriz ve çıkmaz sonrası, herkes birbirine ne olacak diye soruyor?

Ne olacak? Artan işsizlik, çaresizlik, parasızlık, hatta yokluk ve buna karşın, iktidardan beslenenlerin lüks yaşam hevesleri, ülkemizde iki farklı kesim yarattı.

Bizden, onlardan…
Bizden değilsen; ‘yağmurlu havada bile su yok.’
Onlardan isen; ‘yağmura gerek yok, zaten yağmur gibi yağıyor ihaleler.’

Ne olacak? Nasıl olacak? Geçinemiyoruz ve dünyanın en pahalı benzinini, doğal gazını, enerjisini tüketiyoruz… Rahatlayamayacak mıyız?

O artık eskide kaldı. Rahat, mahat yok!

Yeni Dünya Düzeni ve bu düzenin yarattığı, ‘Burjuvazi ve kölelik’ artarak devam edecek. Yine özellikle ‘Fabrika Ayarlarımıza’ dönelim diyoruz.

Ama hangi ayarlara?

Mustafa Kemal Atatürk’ün; Ulusal Kurtuluş Savaşı mücadelesinde; Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk, ardından Halk Fırkası, daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası ve son olarak Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Lozan’da Türkiye Cumhuriyetinin tapusunun alınmasından sonra, yeni Türkiye Cumhuriyetinin inşasında, hem devlet, hem de parti ilkeleri olan ‘Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Milliyetçilik, Devletçilik ve İnkilapçılık’ yani altı okun açılımı ile ortaya konan felsefe, maalesef onun; 10 Kasım 1938’de vefatı ile son buldu.

Fabrika ayarları, ya da ayarlarımız dediğimizde; Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yine Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı 15 yılda, kat edilen mesafe, sanayi, tarım, eğitim, sağlık, insan hakları, kadınların çalışma hayatına girmesi, özgürlükler, komşular ile sıfır sorun politikası; hatta ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ felsefesi, kazanılan haklar ve tüm kazanımlar, onun vefatı sonrası, değişen dünya düzeni ve politikacıların yanlış hamleleri, kararları, stratejileri, bize pahalıya patladı…

İsmet İnönü ile başlayan ve ABD’ den alınan Marshall Yardımları, daha sonra yine İnönü-Bayar ikilisinin anlaşması ile çok partili sisteme geçiş, 1950’de 27 yıllık CHP iktidarının son bularak, Demokrat Partinin ve Menderes’in 1960 darbesine kadar 10 yıl, ülke yönetiminde olması. NATO’ ya girmek için Kore’ye asker göndermek, ardından NATO üyeliği bizi ister istemez ‘Emperyalizme’ yaklaştırdı. Yetmedi NATO ile iç içe girerek; Atatürk’ün Ulusal Ordusunun NATO üyeliği ile ‘ULUSAL’ özelliğinin kaybolmasına kadar giden süreç ve süreçler… Oyunlar, oyunlar ve yine oyunlar…

Daha sonra malum darbeler.
1960-1971-1980 ve idamlar…

Yine emperyalizmin; dizayn için her 10 yılda bir müdahalesi, çığ gibi büyüyen sorunlar, sıkıntılar, istikrarsızlıklar…

Yetmesi 1970-1980 arası Türkiye’nin boşa harcanan enerjisi. Sözde ABD ile stratejik ortaklık. 1980 Evren darbesi ile Türklüğün ‘İslamlaştırılması’ politikasının başlangıcı. Darbe öncesi Özal’ın 21 Ocak ekonomik kararları ile ‘Yabancı Sermayeye’ kapılarını açan Türkiye. PKK ve ardından FETÖ. Doğu ve Güneydoğuda sınırlarımızın delik deşik olması. BOP sorunu. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına ‘Çuval Geçirilmesi’…vs.vs.vs…

2004’de ABD Başkanı Bush BOP Projesini açıklarken, bizim bu projeye eş başkanı olmamız. Sözde Stratejik ortaklık. Nasıl bir ortaklık ki bu? ABD ile ‘stratejik ortak’ olsaydık. Bölgesinde huzurlu, rahat, ekonomik olarak güçlü, darbelere maruz kalmayan bir ülke olurduk.

Olabil dik mi? Şimdi ABD ile stratejik ortak mıyız?
Emperyalizm ile ‘Stratejik Ortaklık’ olur mu?

Hatta 1950 seçimlerinde, 27 yıllık iktidarını kaybeden CHP’ nin bir daha ‘tek başına iktidar’ olamaması, bugün başta Atatürk’ün aşındırılmasına tepki koyamayanlar, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, İslamı yaşam tarzını benimsemiş, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu MHP ile Çatı Adayı olarak gösteren, Genel Başkan Kılıçdaroğlunun halen daha, yine AKP kurucusu eski Başbakan ve eski Cumhurbaşkanı Gül ile dirsek temasları, erozyonun ne kadar derin olduğunun resmidir.

Daha kaç seçim kaybedecek bilmiyorum? Atatürk’ten günümüze bu süreçte partinin felsefesi, ilkeleri, doktrinleri her dönem erozyona uğradı. Şayet yaşasaydı Atatürk; bunlar olur muydu? Ekmeleddin İhsanoğlu bırakın adaylığı, partiden içeri girebilir miydi? Sadece bunlar bir kaç örnek! Neden? Niçin böyle oldu, oluyor?

Fabrika Ayarlarına Dönmek

Yaşam bazen uzundur, bazen kısa. Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün maalesef yaşamı da kısa sürdü. Vefatından sonra 2.Dünya Savaşı, bölgede dengeleri değiştirdi. Dengeleri değiştiren neydi? Orta Doğu’da keşfedilen petrol. Bu gün değişen bir şey yok. Petrol doğal gaz, bizde çıkarılmayan değerli madenler, verimli topraklar, su kaynakları ve gelecekte yaşanılacak ‘Küresel İklim Felaketi’ sonrası, Mezopotamya coğrafyası ve Orta Doğu’da kurulacak “Yeni Dünya Düzeni” çalışmaları.

Şimdi dönelim Fabrika ayarlarına, ayarlarımıza. Ama nasıl? Başta siyasi anlamda CHP dönebilecek mi kendi fabrika ayarlarına. İlkelerine, felsefesine ve özüne? Bu kararlarla mı?

Düzen; tam bir ‘Nepotizm olunca,
Yaşanılan Oksimoron’da,
Ülke tam bir Prekarya yaşarken,
Paternalizm kıskacındayken,
Nasıl olacakta döneceğiz fabrika ayarlarına?

Kaldı ki; Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 yıl Cumhurbaşkanlığı sürecinde, uykuda olan Emperyalizm, onun vefatından sonra bölgede yeniden hortlayınca; onun gibi cesur, yürekli, gözü kara, özgürlük ve bağımsızlık aşkıyla yüreği yanan, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığında, emperyalizm için ‘Geldikleri gibi giderler’ diyebilecek, ikinci bir vatansever ortaya çıkmadığı için bugün bu durumdayız.

Çıktı mı? Hayır. O zaman fabrika ayarlarına dönmek zor.

Onun fikirleri, ilkeleri, felsefesi, düşüncesi hatta cesareti, bizim ve bizim gibilerin ışığı oldu. Ama diğerlerinin? Onun kurduğu yaşattığı, Milli Mücadelede önemli görevler üstlenmiş Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuktan Cumhuriyet Halk Partisine evirilen sisteme bu gün bir bakın. Kimleri aday gösteriyor?

Dönebilir miyiz, geçmişe, eskilere ve fabrika ayarlarına? Zor.
Dön baba dönelim. Ve o FABRİKA!
10 Kasım 1938 akşamı maalesef kapandı. Hem de çok erken kapandı.

Kapanmasaydı?

İnanın, tarihin derinliklerinde yer alanlar, ‘Tarih Sahnesinde’ olamayacaklardı.
Üzgünüm, o fabrika yok artık. Ama beyinler, yürekler, vatanseverler, cesurlar, gençler var, fakat onlara ne koltukları, nede meydanları vermiyorlar. Hatta engelliyorlar. Yok sayıyorlar.

Emperyalizm…

Bizim stratejik ortağımız çünkü!
Büyüklerimiz öyle diyor.

Dönebilir miyiz bu konjonktürde Fabrika Ayarlarına?

Esen kalın.

canemregundem.com