ARTEMA YOLU

0
765
Artema Yolu

Can Emre

Can Emre

ARTEMEA YOLU

Yeni bir başlangıç ve deneyim.

Cumartesi gecesi heyecanlıydım.

Çünkü; Bandırma Kapıdağ yarımadası dışında, yeni bir rotada, coğrafyada ve iklimde yürüyecek olmam, uykumu kaçırırcasına beni zorlarken; telefonumun alarmını, geç kalmamak adına, sabah saat 05.00’e kurmam ile kalkmam bir oldu neredeyse…

Tarih ve saat anlamında; 2 Ocak’ta, 02.30 gibi uyumam ile 05.00’ de kalkmam, bazıları için zor olsa da, benim adıma adrenalinin daha da yükselmesi, heyecanımın artması ve yeni bir coğrafya keşfetmek adına, yola çıkmam, sanki saatlerce uyuyup dinlenmiş modunda, bizi bekleyen araca binmek için sabahın karanlığında, sisli ve puslu bir havada, dinamik bir şekilde hızlı adımlarla, evden çıkarak, hatta mahallelerde, sokak hayvanlarının bana eşlik etmesi ile birlikte, yola koyuldum…

Gönen’e yolculuk başlıyor

Gideceğimiz yer belliydi. Rotamız Gönen ve bu coğrafyanın kampçılık, gezi ve adrenalin anlamında, ARTEMEA YOLU ve Grubu, özellikle Başkan sevgili dostum Mete Dinç önderliğinde, bizzat açılarak, işaretlenerek, doğa severlere, kampçılara, amatör ve profesyonel ekiplere sunulan, harika  bir coğrafya ve rotaydı. Biz bu yolda; BANDAK olarak, “Kınalar-Dışbudak-Kavakalan” mevkinde yürümek üzere, pruvamızı Gönen’e çevirerek, sisli bir pazar sabahı, yola koyuluyorduk…

Sis ve karanlık, yavaş yavaş dağıldığında, arabanın içinde hepimiz, ilk kez; yeni bir rotada, iklim ve coğrafyada yürüyecek, keşif yapacak, en önemlisi, amatör-profesyonel doğa sever ve dağcıların, gerek günü birlik, gerekse kamp atarak deneyimlerini, gerçekleştirdikleri bölgede, bu kez biz yürüyecek olmanın, heyecanını yaşıyorduk, sabırsızlanıyorduk…

Tarihi ‘ARTEMEA Yolunda’ Bandak olarak, yeni deneyimler yaşamak üzere, ilk durağımıza gelerek, Başkan Mete Dinç ve ekibinin, bizi karşılayarak kucaklaması ve küçücük bir çay molası sonrası, tüm gezginlerin o meşhur başlangıç noktasında, fotoğraf çekimi ve küçük bir brifing sonrası, artık yola koyuluyorduk…

Bekle bizi Artemea yolu…

Giysilerimiz ve botlarımız, yürüyüş parkuru için uygun olsa da, ilk çamur deryası yola girdiğimizde, yolun/yolların bize oyun oynayacağı ‘fragmanını’ böylece filmden önce görmüş, adeta seyretmiş ve yaşamış oluyorduk… Ne fragmandı ama!

Filmin adı; Artemea ‘ nın çamuru olmalıydı!

Balçıklı ve ağır yola girdiğimizde, daha da ileri bölgelerde, daha fazla çamur, hatta traktörlerin derinleştirdiği arazide, nasıl yol alacağımızı bilmeden; önce asker nizamında, daha sonra ise çamur ve dar patikada, yine sık ağaçlıklar arasında yürüyerek, sıraların dağıldığı, bozulduğu ve ekibin dar kayalık ve hafif su birikintili yolda, engelleri aşmak için iklimsel anlamda, kayaların üzerinin çimlenmesi, su ile birleşince kayganlaşması sonucunda;

Adeta;  karda bayır yukarı çıkan araba misali, lastiklerinin olduğu yerde dönmesi ve durduğu yerde, patinaj yapması gibi, bizleri de zorluyordu. Kayalarda patinaj yapıyorduk, şelaleye giderken; ve aslında gideceğimiz ana güzergahın tam aksi istikametinde kalan, boğaz mevkii ve şelaleyi, dostlarımız bize göstermek için önce buradan, başlanılması gerektiği düşüncesi ile bizi önce buraya götürdüler. Harika bir doğa ve az akan bir su olmasına rağmen, ekip hayran kalıyordu bu görüntüye.

Esas yolculuk başlamamıştı daha

Neyse ki, çıkabildik ve yolumuza dönerek, coğrafyayı keşfetmeye başlamak üzere, tren vagonları gibi dizilerek, yola koyulduk… Ama coğrafya, sen ne kadar düzgün ve şartlara uyarak yürümüş olsan bile, buna müsaade etmiyordu. Coğrafyalar bir ülkenin, hatta ülkelerin kaderi de, olabiliyordu.

Nasıl ki; Coğrafya, Hitler’e,  Rusya için bir oyun oynamışsa; Artemea yolu da, bu anlamda bize fragman seyrettiriyordu. Bu fragman da ilk çıkıştan itibaren, çamur ve balçıktı!

Ama coğrafya bu anlamda, bize kader değil; aslında yaşanabilirlik, sürdürebilirlik anlamında, tarım, hayvancılık, ziraat ve ormanın bize kattığı yaşamsal değerleri görmek; büyük bir nimet olarak algılamak ve ona saygı göstermenin, insan olarak büyük bir sorumluluk ve görevimiz, olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz bu coğrafyadan besleniyoruz.

Bizde buna saygı göstermeliydik; öylede yaptık…

Fragman böyleyse film nasıldı!?

‘Kınalar, Dışbudak ve Kavakalan’ mevkine girdiğimizde, yine çamurla mücadele ederek, onu alt ettiğimizde; ayaklarımız çamurdan, onlarca kiloluk çimento torbası misali, bizleri zorlarken; çevremizde sık ağaçlar, sararmış dalların kapladığı büyük bir alan, hatta inişli çıkışlı bir rota ile birlikte, tarım ve hayvancılığa dayanan yaşamsal fonksiyonlar ile iç içe olduğumuz, topraklardan geçerek, ara sıra durup, küçük su molaları ile hedefe doğru kitlenmiş, füze misali hedefe doğru uçuyorduk, adeta…

Hemen ileride, su birikintisi imdadımıza yetişiyor, ağaçlık ve çalılıklardan çıktığımızda ise uçsuz bucaksız, buğday tarlaları coğrafyayı, bir ressamın paleti ve onun fırça darbeleri ile yeşil, sarı, kahverengi ve yer yer, gökyüzünün rengine çalan tual misali, bizi karşılarken; yapraklardan kaybolan toprakta, kurumuş dalların, zemini kaplayan bölgeden, yavaş yavaş sıyrılarak; karşımıza çıkan sık ağaçlıklı tepeler, aşılmayı bekliyordu…

Kapıdağ yarımadası, bölgesel ve iklimsel anlamda, sert poyraz rüzgarlarına, hakim bir bölgede ve daha yukarılara çıkıldığında; soğuk ve keskin rüzgarlar, size hoş geldiniz derken; bu bölge; Kapıdağa göre, hem mevsimsel hemde de, coğrafi anlamda, farklılıklar gösterirken, her zamanki gibi kış mevsimi, bu coğrafya da da, artık hakimiyetini, ele geçirmiş durumdaydı.

Aradaki tek fark; Kapıdağ’ın, sert poyraz rüzgarlarına daha açık olmasıydı. Birde; denize olan kıyıların, Artemea Yolundan farklı olarak, balıkçılık anlamında, bu  bölgeye göre daha zengin ve su anlamında, daha yaşanabilir özelliğinin öne çıkmasının yanında, yine bu bölgede, kıyılarında daha fazla köylerin, coğrafyayı çeşitlendirdirdiği ve işlediğini söyleyebilirim. Diğer ormancılık ve doku anlamında, her iki bölge de benzerlikler taşıyordu diyebilirim. Yine her iki coğrafyada; yaşanabilir, ülkemizde az kalan nefes alınabilecek yerler olarak, tarihte önemli olaylara beşiklik etmiş, harika bir coğrafyadır.

Köyleri geçtik, çamurları aştık, bayırları yaşlı insan modunda çıkıp, bayır aşağıya inerken, küçük çocuklar gibi coşarak, o rahatlığın, edası  ile her tarafı düşen yaprakların, kapladığı coğrafyada;

Video ve fotoğraf çekerek ilerlerken, küçük küçük, molalar sonrası, rotamızın son durağına gelindiğinde; daha ne kadar kaldı diyen dostlara, bir arkadaşımız; ‘şu gözetleme kulesine kadar yolumuz var’ söyleminin ardından, tarif ettiği bölge; dürbün ile bile zor seçilebilir bir rota ve kuş uçuşu bile, kuşun o tepeye varmasının o yorgunluk ve bitkinlik halinin verdiği tükenmişlik; ‘O tepeye ulaşmak mı?’ Söylemi, bizi ve hayallerimizi de, adeta bitiriyordu…

Nasıl yani!

Ama rotamızda; uzun, yorucu ve dik bir dağ tepesi tırmanışı, bizi bekliyordu. Yapacak bir şey yoktu. Ve son adrenalinin, kaslarımızdan eriyip gitmesine aldırmadan, yürürdük, yürürdük…

Çimento torbası gibi ağırlaşan ayaklarımız ile son kez, hemen hemen 400 metrelik, bir rakım çıkılacaktı. Bir ara yanımdaki arkadaşıma; ‘sanki keçilere yem götürüyoruz’ dediğimde, dik kayalıklardan aşağıya baktığımda, manzara; dağılmış tespih taneleri gibiydi.

Çünkü, zaferler kolay kazanılmıyordu.

Hatta bu zaferlerin kazanıldığı coğrafyada ve Çanakkale zaferlerinin, bulunduğu bölgeye yakın olmak, başarmanın önemini vücudumuza adrenalin olarak pompalanırken; kendimizi tepeleri aşarken, 400×400 koşan atletler gibi, onun son 100 metredeki performansının, verdiği duyguyu anlarcasına; son düzlükte, ama o yüksek rakımlı tepeyi aşmak için, atlet gibi koşarcasına çıktığımızı hatırlıyorum. Çanakkale Zaferinin de, bu coğrafyada kazanılmış olmasının, gururu ile bizde tırmanarak, ulaşılması zor tepeye vardığımızda, zafer kazanıyorduk…

Sonunda, düz ve uçsuz bucaksız bir doğa ile ekilmiş topraklar ve harika bir manzara bizi beklerken, hepimiz çantalarımızı ve kendimizi, yaprakların kapladığı zemine bırakarak, sanki madalya törenini bekleyen atletler gibi oraya, buraya dağılıyorduk. Her şey emek isterdi; ARTEMEA yolu da öyleydi…

Aşk gibiydi.

Mutluluk veren bir sevgili gibi… Harika bir güzellik ve sevgiliye kavuşmanın tadında, duygusallık ile adrenalin patlaması…Woowww!

Başarmış olmanın, bize ve vücudumuza verdiği duygusallığı yaşadık.

Ve bu bir gönül işiydi.

Gönülsüz hiç bir şey olmayacağı gibi, Artemea-Yolu benim için 2022 yılının, bana şans getireceği inancı ruhumda iken; farklı bir coğrafyada bunu yaşamak, hissetmek ve deneyimlemekte, çok güzeldi.

2022′ nin ilk günününde; ARTEMEA yolunun en yüksek yerinden ruhum, iç sesim şöyle diyordu:

‘Uyanma sakın rüyadasın’ ; çok güzel rüyada ve mutlu olduğum evredeydim, o anda…

Ve bu yol, Artemea yeni coğrafya, benim ruhuma, çok iyi gelmişti… Ve şöyle dedim; ‘Bu yol, nereye kadar giderse, bende’ gideceğim…

Bunu deneyimleyen dostlarım vardı. Yine bu rotadan gitmek isterlerse; Likya, Kariya veya daha uzaklara, onlara eşlik edebilirim, zevkle… Sevdim bu rotayı ve yürüyüşü.

Deneyimlemek, deneyimlerini paylaşmak, dostlarla olmak, yeni dostlar edinmek; yine daha önce burada bulunmuş, benim gibi keşfetmek, farklı coğrafyalar tanımak ve hayata pozitif, amasız, çıkarsız, gerçek ve kıymetli dostların tecrübelerini dinlemek, paylaşmak aşamasında;

ARTEMEA Yolu ve sonrası, bu yol ve rotanın sonu, beni götüreceği yer anlamında, dostlarla fikir alışverişinde bulunmakta çok güzeldi…

Özellikle Gönen grubu ARTEMEA olarak, Başkan Mete Dinç’ in söyledikleri; bölgenin turizm kökenli kalkınması, gelişmesi ve tanınması adına, yine sportif anlamdan öte sosyalleşme, kültürel farkındalık, şehrin ve bölgenin tanınması, gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi, sürdürülebilirlik..vs adına önemli mesajlar vermesi, ortaya koyduğu mücadeleye, şapka çıkarırken; kendisine ve ekibine, gönülden teşekkür ederim…

Coğrafyamız adına, güzel şeylerin yapılması, takdir edilip alkışlanması gereken, tüm eylemleri alkışlıyorum; emeklerinizi ve çalışmalarınızı…

Gazeteci  ve haberci olarak, bu deneyimleri yaşamak, bölgesel anlamda da, yaşadığım coğrafyada, iyi ve güzel şeylerin yapılması, gelişmişlik, modernlik, sosyalleşme ve tanıtım yine sanatsal ve kültürel farkındalık açısından da, önemli olduğunu düşünerek, bu rotanın tanınmasına,  bilinmesine ve tercih edilmesine katkı sağlamak adına, gönülden bu katkıyı veriyor, vermeye de devam edeceğimi beyan ediyorum. Bölge, parkur, yol, doğa ve coğrafyada ortaya konan emeklerin, karşılığını alması gerektiğine inanıyorum.

Bu nedenle; Bandırma BANDAK olarak, Kapıdağ yarımadasını gezerek, bunları hikayeleştirip kaleme alırken, dün Gönen ve Artemea grubu ile Artemea Trail gezisinin ardından, sosyal medyadan takip ettiğim ve üye olduğum, Balıkesir Baldak, Bursa Koza ve diğer yürüyüş gruplarıyla bir araya gelerek, yeni dostlar tanıyıp, onların rotalarında da yürüyerek, bilgilerimi ve tecrübelerimi arttırıp, sadece siyasi, sosyal alanda değil, kültür-sanat-spor anlamında da, değişik yer ve rotalarda deneyimlerimi paylaşmak, düşüncesindeyim. 2022’ nin bu anlamda, bana şans getireceğine inanıyorum. Ve o şans bana ilk sinyalini de verdi.

Bandak ailesinin bir üyesi olarak, onlar sayesinde tanıdığım güzel dostlar, dostluklar, takip ettiğim ve daha önce görmediğim, yine sosyal medyadan gördüğüm coğrafyalarda bulunmak, oraların dokusunu, kokusunu, bitki florasını, coğrafyasını içselleştirmek adına, değişik rota ve coğrafyaları keşfetmek isterken, sokak hayvanları adına, onlar için sosyal sorumluluk projesi üretirken, yaşadığım heyecanı yaşamak, ruhuma da iyi geldi açıkçası.

Acılar ve umutsuzluklar sendromları, size daha önce söylediğim gibi 2021’de kaldı. 2022 benim için güzel olacak; Çünkü 2022’ de ARTEMEA Yolu zirvesi ile buna start vermek, bence bunun ilk göstergesiydi. Güzel dostlar ve dostluklar, takımdaşlık ve arkadaşlık duygusu, sadece pazar gününe sığdırılan, küçük mutluluktan öte, hafta sonuna kadar, hatta gelecek hafta yapılacak etkinliği düşünmek bile mutlu olmaya yeten, bir duygu diye düşünüyorum.

Biliyorum, hepimiz bu günkü sistem ve sistemin yarattığı handikap içinde, oradan oraya savrulurken, çaresizlik, hiçlik duygusu, belirsizlik, yüksek enflasyon ve yaşam kaygılarının yanında, her alanda dezenformasyon yaşadığımız bu düzende, kişisel anlamda bir günlük doğa aktivitesi bile mutluluk adına, yapılması ve paylaşılması gereken, bir olgu oldu benim için. Yaşam güzel ve bu yaşamı, dostlarla paylaşarak değerlendirmek, sevdiklerimizle geçirmek, mutlu olmak adına;

Ocağımız tütsün, nefesimiz yetsin, geleceğe umutla bakarak, güzel insanlarla, güzel anlar yaşamak, anılar biriktirmek, 2022’ nin mottası oldu benim için.

Sevdiklerimiz ile hayata tutunarak, anları yaşamak, en büyük zenginliğimiz olacaktır, zamansal olarak eskileşmeye başlarken, yeni bir ruh ve heyecan yaşamak ve paylaşmak adına; bugün size farklı bir coğrafya ve rotadan Artemea Yolundan seslendim, duygularımı paylaştım. Nerede olursanız olun, hangi coğrafyada bulunursanız bulunun; sevdikleriniz ile mutlu olmanın, hayata tutunmanın zevkine varın. Çünkü zaman acımasız..!

Kapıdağ bizim için ana rotamız. Ancak bugün Artemea Yolunda, farklı bir coğrafyada bulunarak, güzellikleri yazarken, bunların dışında, diğer rota ve coğrafyalarda da bulunup, yaşadıklarımı yazacağım. Neresi olursa olsun, uzaklık ve yakınlık fark etmeksizin…

Sağlık, huzur, mutlulukla, yeni rotalarda buluşmak üzere; Artemea Yolu gezginlerine, Başkan Mete Dinç ve ekibine, Bandak’a ve başka mekanlarda, rotalarda yürüyerek, beraber olacağımız güzel dostlara ve dostluklara, selam olsun…

Umut; bir umudun bitmesiyle, başlarmış. Öylede oldu…

Teşekkürler BANDAK…

Teşekkürler ARTEMEA YOLU…

Hoşça kalın.

Yeni rota ve güzelliklerde, yeni insanlarlar ve doğa gönüllüleri ile buluşmak üzere…

Sevgi ve Saygılarımla.

canemregundem.com

TEILEN
Önceki İçerikBANDAK’IN GÖZÜ ATÖLYE GÖLGE OLDU
Sonraki İçerikADAM
Bağımsız, özgür, hiç bir kişi yada kurum ile nakdi, ayni yardım ilişkisi içinde olmayan, sadece özgür gazetecilik ve habercilik yapan, çevreye, doğaya ve canlı haklarına saygılı, gazetecilik anlayışı ile gündeme ışık tutmak için yola çıktım. Amacım sadece gazetecilik...