RÜYA GİBİ…

0
176
Rüya Gibi

Can Emre

Can Emre

RÜYA GİBİ…

Rüya…

Volkan; üniversitenin basketbol idmanı için salona girdiğinde, yine okulun kadın voleybol takımı idmanı da, bitmek üzereydi ki; soyunma odasına doğru yöneldiğinde, başına sert bir smaç alıyor, bunun etkisiyle; burnu şiddetli bir şekilde kanamaya başladığında, neye uğradığını şaşırıyordu.

Üstelik, üstü başı da, kan içinde kalıyordu…

Özür dilerim, özür dilerim; isteyerek olmadı, iyi misiniz? Derken, takımın masörü de, hızlıca Volkan’a ilk müdahaleyi yaparak, antrenörleri her ikisini de, bir arabaya bindirip; hastaneye gönderiyorlardı.

Ben Merve dedi…

Bende Volkan.

Hastaneye gidene kadar Merve, Volkan’ın elini, hiç bırakmadı. İçeri girerek, acil serviste ilk müdahalenin ardından yapılan tetkiklerde, herhangi bir sorun olmadığı, ancak burnundaki tamponların 3-4 saat sonra çıkartabileceği söylenerek, yine Merve Volkan’ın elinden tutarak, çok geçmiş olsun. Beni affetmen için sana, kahve söyleyeyim…

Bu arada, gökyüzündeki bulutlar, şimşeğe dönüşmek ve dünyaya inmek için son hazırlıklarını yaparken, asıl şimşek Merve ve Volkan’ın ellerini tutarak, hastaneden çıkıp, kahve içecekleri mekana gidene kadar, nedendir bilinmez, yürekler yağmur olup, kalpleri sulara karışarak, bilmedikleri akıntıya, hızlıca yol alıyorlardı…

Kahvelerini yudumlarken bile, yürekleri akıntıya karşı gelemiyor, akıntı önüne, ne kattıysa götürüyordu. Volkan’dan Merve’ye, yine Merve’den Volkan’ geçen elektrik akımı, neredeyse bir şehri aydınlatacak güçteydi…

Odun ateşinde pişmek için, fırına atılan köy ekmeği gibiydiler. Fırının içerisi, çıtır çıtır yanıyordu, alevler tuğla duvarları yakarak, ilerliyordu…

Ne olduklarını, her ikisi de anlamıyordu!

Ne oluyordu?

Olan olmuştu…Fırın ek yüksek derecede yanıyordu artık…

Volkan ve Merve aynı üniversitenin, farklı bölümlerinde okuyan, yine spor tutkuları yüksek, harika iki genç olarak, geleceğe adım atacak yaşta ve olgunlukta, iyi eğitimli bireylerdi. Onları karşılaştıran ise voleybol topu, hatta sert bir smaçtı…

Zaman su gibi akıp geçti. Dünya hem kendi etrafında, hemde güneş etrafında döngüsünü tamamlayıp, mevsimler değişip, etraf çiçeklerle bezendiğinde, evlilik kararı alan iki genç, artık evlilik yolunda ilerlerken, meslek hayatları başlamış, aileleri de bu mutluluğa onay vererek, birlikteliklerini evlilikle taçlandırmışlardı.

Aşkları, köy fırınının ekmekleri yaktığı gibi yakmış, harika bir ekşi mayalı köy ekmeği masaya konmuştu. Her ikisi de çok mutluydu. Sonunda, yıllardır hayal ettikleri dünyalarının kapıları açılıyor, onlar ve gelecek adına planlar, yapılıyordu. Gezmedikleri ve gitmedikleri yerlere gidecekler, hep birlikte sabah yürüyüşleri yapacak, çocuklarını büyüteceklerdi.

Aylar ayları kovaladı. Yemek sonrası uzandığı koltukta, başının döndüğünü, midesinin bulandığını, gözlerin ise bir tuhaf gördüğünü söyleyerek, Volkan’ a iyi olmadığını onu hastaneye götürmesini söyledi Merve…

Volkan şaşırır. Yeni yemek yedik, bunun etkisi olmasın Merve. Yok; bu seferki tuhaf bir şey. Kendimi iyi hissetmiyorum… Arabaya binerek, hızlıca hastanenin yolunu tutarak, acil den içeri girip, doktora olanları anlatırken, Merve küçük bir baygınlık geçirir.

Tetkikler, kan sayımları, emar, ultrason..vs derken, Doktor sonuçlar için Merve ve Volkan’ı çağırdığında; Müjde, arkadaşlar, Merve hanım hamile, sizde baba olacaksınız, Volkan Bey dediğinde;
Merve ve Volkan sevinçten havalara uçarken, geçmişteki gibi Merve Volkan’ ın elinden tutarak, sevinç çığlıkları atıyordu.

Doktor; her ikisininde sevinçlerini yaşamasını bekledikten sonra, Volkan’ a dönerek. Biliyorsunuz emar çekildi; bunun sonuçları yarın çıkacak, telefonunuzun numarasını verirseniz, buraya gelmenize gerek yok, sizi arayarak bilgilendiririm, geçmiş olsun…

Eve uçarak giden, iki sevgili Merve’nin hamile olduğu haberini, ailelerine ve arkadaşlarına söylemeleri saniyeleri alıyor, tüm aile ve dostlar bu haberi, halaylar çekerek kutluyorlardı. Neredeyse bu sevinç için bir havayi fişek atılmadığı kalmıştı… Artık her ikisi rahat, huzurlu ve mutluydu. Doktor nasıl olsa diğer sonuçları, telefondan söyleyecekti.

Evlerinin yolunu tutarak rahat, mutlu ve heyecanlı bir şekilde eve geliyorlardı. Ev panayır yeri gibiydi. Sabah olduğunda, telefonları susmuyor, ailesi ve yakın çevresi bu güzel haberi aldığından itibaren, tebrik telefonlarına cevap vermekten, adeta yorgun düşüyordu.

Volkan ve Merve bu haber karşısında, nasıl mutlu olduklarını, birbirlerine sarılarak kutluyorlardı. Ancak bu kutlama Volkan’ın telefonunun uzun uzun, ambulansın siren sesi gibi çalması ile kesilirken, telefonun ucundaki doktor, sözünü bitirmeden daha, Volkan elindeki telefonu düşürüp, gözyaşları sel olup, derelere, oradan da denizlere karışarak, okyanuslara ulaşıyordu…

Merve şaşkın dı.

Volkan şoka girmiş ağlıyor, ondan cevap alamadıkça ne oldu Volkan, söylesene dese de, Volkan kilitlenmiş bir şekilde, konuşamıyordu…

Sonunda Volkan; ağlarken ağzından sadece şu kelimeler dökülüyordu; “Merve hastaymışsın, hemde çok hasta. 6 aylık ömrün kalmış” dediğinde, evin içi adeta dağlardan kopup gelen çığ misali, başlarına yıkılıyordu…

Bir tarafta hamile, diğer tarafta 6 aylık ömrü kalan bir kadın… Sevinç ve hüzün aynı anda.

Çığ yetmiyor, yağmur suları sel olup, önüne ne katarsa götürüyordu. Fırtınadan, yağmurdan evleri başına yıkılmıştı. Ne yapabilirler di ki?

Tedavi süreci başlar, zaman hızla geçer, karnındaki bebek ile beyninde birden bire ortaya çıkan kötü huylu ur; birlikte büyürler…

Tek çare, Merve’nin beyin ameliyatı olmasıdır. Şansı da yüzde 50 ‘ der doktorlar. Bebeğin şansı, annesinin şansıdır. Süreç hızla akmakta, zaman tüm engelleri aşarak, süreci kısaltmaktadır.

Artık karar verme zamanıdır. Anne tehlikede, bebek tehlikede, aile tehlikede, kısaca; aşkları tehlikededir. Daha gezecekleri, gidecekleri çok yer varken, bebeklerini iyi yetiştirip, mutlu bir yaşam sürme planları, bir anda her ikisinin, iki dudağı arasında dır.

Ameliyat şarttır.

Ama şansta yüzde 50’dir.

Ve Merve; karnındaki bebeği için mutlaka, ameliyat olacağını söyler.

Şanslar; yüzde 50 olsa da. Sonuçta annedir. Anne olacaktır. Tereddütsüz karar verir. Benden önce, bebeğim gelir der.

Uzun bir bekleyiş başlar. Sıkıntılı geçen saatler, geçmek bilmeyen zaman, çaresizlik ve belirsizlik, Volkan’ın her yanını kaplamakla kalmaz, vücudu kaskatı, beyni yorgun bir adam olarak, ameliyathanenin önündeki zemin karelerini sayar…

Kaç kez saydığını hatırlamaz bile. Ağzından 1755 rakamı duyulduğunda, ameliyathanenin kapısı yavaş yavaş açılır. Müebbet ceza almış mahkumun üstüne, kapanan kapının, yıllar sonra açılması gibi…

Açılmaya açılmaya, pas tutmuş kapı gibi, ameliyathanenin kapısı da, öyle açılır. Zaten havada, ağırdır kurşun gibi. Doktor maskesini çıkarır ve Volkan’ a dönerek…”Maalesef her ikisini de kaybettik” sözleri ağzından çıktığında; silah patladığında ağaçlardaki kargaların, silah sesinden korkarak, büyük bir gürültüyle gökyüzüne dağıldığı gibi, Volkan’ da dağılır.

Merve’nin, yıllar önce idmanda, attığı smaç ile Volkan’ın yüzünün dağıldığı gibi…

Her ikisi de yoktur artık.

Sevdiği kadın ve doğacak evladı…

Karısı; her riski göze alıp ameliyata girerken, şansını doğacak bebeği için kullansa da, Merve’ nin beyni ve kalbi buna dayanamayarak, açılan ameliyathane kapısından, elveda sevgilim sözleri, rüzgarlarla birlikte kulağına yankılanır.

Ne kadar acı, ne kadar ızdırap dikenleri varsa, vücuduna saplanır. Mutluluk, gelecek planları, artık bir hastanenin ameliyat salonunda son bulur…THE END.

Durduğu yerde kala kalır, dizlerinin üzerine çökerek ağlamaya başlar. Eşi Merve’nin ismini sayıklayarak…

Çok acı bir sondur…

Nejla hanım; tilki bayıltması denilen uykusundan uyanarak, okuduğu; ‘Rüya Gibi’ isimli romanın 184. sayfasının altındaki yaprağı katlayıp, nerede kaldığını işaretleyerek, ameliyattan yeni çıkan oğlu Volkan’ ın ayılmasını beklemektedir.

Nejla hanım Volkan’ın; Merve, Merve… beni bırakıp gitme sözlerine şaşırmış, yavaş yavaş kendine gelen Volkan’ dönerek, oğlum Merve kim?

Kendine gelen ve yavaş yavaş, narkoz etkisinden sıyrılan Volkan da, şaşırır! Ne Merve’si anne? Oğlum Merve beni bırakıp gitme, diye ağlıyordun… Hatırlamıyorum anne der, Volkan, hatırlamıyorum.

Doğru Merve kim?

Çünkü Volkan daha 14 yaşında ve mahallede futbol oynarken, ayak bileğinin kırılması sonucu, ağır bir ameliyat geçiren şirin bir çocuktur… O sırada kapı açılır ve içeriye, hemşire girer.

Bugün nöbeti devraldım. Sizinle ben ilgileneceğim. Önce ağrı kesici iğnemizi yapalım bakalım, Volkan diyerek iğneyi yapar ve Volkan’ın yanağına küçük bir öpücük kondurur.

Öğleden sonra görüşürüz diyerek odadan çıkarken; ismimi söylemeyi unuttum.

Ben hemşire Merve der…

Merve mi?

Anne, çocuk şaşırır..!

Rüya gibi bir hemşire değilim? Anne der.

Rüya gibi…

Yaşam iki şekilde akıp geçer.

Birincisi; hızlı bir nehir gibi dalgalı, haşin ve hoyrat akar durur…

Hızına yetişemezsin.

İkincisi; imbikten süzülen şarap gibi yavaş ve az, fakat çok lezzetli…

Hızlı, yada yavaş fark etmez.

Ama işte yaşam; her ikisi gibi, akar gider…

Yaşam içtiğin bardağa bağlı…

Rüya gibi….

Bazı rüyalar acı, bazıları tatlıdır…

O da; yattığın ve başını koyduğun yastığa bağlıdır.

İyi rüyalar…

canemregündem.com
TEILEN
Önceki İçerikYALNIZLIK DERİN BİR YARA…
Sonraki İçerikKAPATTIK…
Bağımsız, özgür, hiç bir kişi yada kurum ile nakdi, ayni yardım ilişkisi içinde olmayan, sadece özgür gazetecilik ve habercilik yapan, çevreye, doğaya ve canlı haklarına saygılı, gazetecilik anlayışı ile gündeme ışık tutmak için yola çıktım. Amacım sadece gazetecilik...