Can Emre
YILDIZLAR KARIŞMIŞ…
Yıldız…
Tanışalı kısa bir süre olmasına rağmen, kadın ve adam, yeniden buluştuklarında, kadın sevdiği adamı terminalde karşılamak için onun geleceği perona koşmuyor, adeta uçuyordu…
Nasıl bir duyguydu bu?
Anlam vermiyor, düşünürken bile; adamı yıllar önce tanıdığını, Evren’de aynı Yıldız’da yaşadıklarını, sonra bilinmeyen bir nedenle birbirlerini kaybedip, dünyada tesadüfen bir araya geldiklerine şaşırarak, nasıl olur? Dediğinde; adamda onun için aynı duygu ve anlamları taşıdığını, ona anlatarak; Evet seni geçmişten, uzunca bir geçmişten, tanıyorum diyordu…
Böyle bir tesadüf olamazdı.
Daha tanışalı, kısa bir süre olmasına rağmen, yaşanılan ve hatırlanılan o kadar çok, ortak özellik ve nokta vardı ki… İnanılmazdı. Sevdikleri yemekler, giyim tarzları, hayata bakışları, faaliyet alanları, seçimleri vs… olmak üzere hatta burçları, duyguları; kopup geldikleri Yıldız’dan, dünya da karşılaşmaları, büyük tesadüf olsa da, kadın adamı karşılamak için, perona uçarcasına koşarken;
Otobüs terminale yanaştığında, her ikisi de, yeniden görüşmenin ve bir araya gelmenin heyecanı ile daha önce tanışan, beraber olan, ama araya, uzunca bir ayrılık girmiş iki sevgili misali, birbirlerine sarılırken, adeta kalpleride birlikte atıyordu… İki yabancı değil; birbirini tanıyan, ama uzunca bir süre ayrı kalan, iki sevgili gibi sarıldılar, kokularını içlerine çektiler…
Her ikisi de; hem içlerinden, hem dışlarından, birbirlerini yıllar önce kaybeden, iki sevgili olduklarını, yine birbirlerine, adeta itiraf ediyorlardı…Gözlerinin içlerine bakarak. Kimse kimseye yabancı değil, adeta geçmişte kalan bir hikayeyi tamamlamak için, yeniden bir araya gelen, iki kişinin hikayesi, kaldığı yerden devam edecekti…Yediler, içtiler, gezdiler tozdular, el ele yürüdüler, karlarda çocuklar gibi şendiler. Mutluydular… Yarım kalan hikayeyi, yeniden yazarak tamamlayacaklar, geçmişin acısını çıkaracaklardı…
Öyle de oldu…
Gece yarısı, yağan karda dışarı çıkarak, kartopu oynadılar. Kar da, çocuklar gibi yuvarlandılar. Gece eğlencelere giderek, stres attılar. Yine konserlere giderek, arkadaşları ile eğlendiler. Her ikisi de, geçmişin acısını çıkarırcasına oyunlar oynarken, ne kadar mutluydular…
Kimse kimsenin neyi sevip sevmediğini, sosyal ve kültürel farkındalığını, nasıl yaşadığını, neler yaşadığını, siyasi, sosyal ve entelektüel mana da heyecanlarını, yaşam tarzlarını, görüşlerini, hatta geçmişlerini kurcalamayı bırak, her ikisi de, “ O Anı” yaşamak istercesine, hiçbir şey düşünmeden, geçmişten gelen ve burada tamamlayacaklarına inandıkları,
Aşklarını yaşamaktan başka, kaygıları yoktu… Öyle de oldu…
Günler, dolu dolu geçiyordu. Yemekler, sabah kahvaltıları, eğlenceler, konserler, tarihi ve turistlik yerler gezilirken, sadece sevgi ve aşk vardı…. Bir gece konser çıkışı, arkadaşları ile bir şeyler içip sohbet ederlerken, sevdiği adam masada, diğer bir arkadaşıyla, sohbet ederken;
Konu; masadakilerin entelektüel bakış açıları, dünya görüşleri ile birlikte şekillenirken; Yeni Dünya Düzeni, Büyük Orta doğu Projesi BOP, küresel baronlar, FED, Kapitalizm, Neo-Liberalizm, Faşizm, Marksizm…vs. sözlerini duyduğunda, şaşırıyor; bunları daha önce hiç duymadığını düşünürken;
Sevdiği adam bu kez, yanındaki arkadaşlara, bu yüzyılın sonlarında, Küresel İklim Felaketi yaşanacağı ve bunun sonucunda, olması muhtemel, kuzey kutbunda buzulların eriyerek denizlerin yükseleceği; bu nedenle dünya da, ikinci kez kavimler göçünün yaşanacağı, sözlerini duyduğunda, aman allahım bunlar nedir?
Sevdiğim adam neler anlatıyor derken?!
Bu kez dünyanın, bu gün yaşadığı çıkmaz ve ülkemizinde içinde bulunduğu belirsizlik, hiçsizlik, doların yükselmesi, yüksek enflasyon, özelleştirme gibi kavramların, BOP Projesi sonucunun olduğu, gelecekte kuzey kutbunda yaşanacak erime ile insanların dünya da, yaşayabileceği coğrafyanın ‘Eski Mezopotamya’ toprakları olduğunu, aslında BOP Projesininde, bu amaç doğrultusunda işlediğini anlatırken;
Konuya ve konulara, hatta sevdiği adama; fikirsel, kültürsel, eğitimsel, siyasi ve sosyal anlamda, entelektüel bakış açısıyla; geldiği yıldız kadar, uzak olduğunu anladığında; Sevdiği adam; New World Order yani ‘Yeni Dünya Düzeni’ paradigmasını, masadakilere anlatıp, onlarla ülkenin durumu hakkında görüş alışverişinde bulunurken; konuya çok uzak olduğunu anlaması, geç olsa da;
Sevdiği adama; bırak New World Order ‘i diyerek, sözünü kesmesi ile masadan ayrılmaları, bir anlık şaşkınlık ve heyecanın sonunda, vedalaşıp mekandan ayrılırken, iki sevgili, yoğun kar yağışı altında, eve gitmek için yola koyulduklarında kadın! Konuya uzak, kullanılan terimlere yabancı, duymadığı ve anlamlandıramadığı sözcükleri yeniden düşünürken, sadece ‘O Anı’ yaşamanın ötesinde ve kendi dünyasının dışında, bir dünya olduğunun, fiziksel ve ruhsal mananın ötesinde kültürel, sosyal ve entellektüel manada da, geldiğine inandığı, Yıldız’ın uzaklığı kadar, uzak olduğunu anladığında, iş işten çoktan geçmişti!
Karşıdan karşıya geçerken, karlı zeminde frenlerine asılan araba, otobüsün arkasından birden bire çıkan, kadına çarparak, iki sevgiliyi, daha hikayeleri tamamlanmadan, birbirinden ayırıyordu…
The End.
Uzak yıldızlardan, koparak uzun yollar ve yıllar sonra, dünya ya düşen iki yıldız parçası, yeniden bir araya gelerek, yarım kalan hikayelerini yazmak için, uzun yollar katetmesine rağmen;
Her şeyleri ile birbirlerine benzediklerine inanan iki insanı, kar ve araba birbirinden ayırıyordu… İki Yıldız’dan biri, artık bu dünyada, kütle çekim kuvvetine sahip olmayan, enerjisini biterek, sadece geldiği yıldıza gidecek kadar; küçük hatta; küçücük enerjisiyle, yeniden uzun bir yolculuğa çıkıyordu…
Yıldız da olsa, nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilmeden, Evren’de yol alıyordu…
Burası dünyay idi… Belki yıldızlarda zaman ve mekan kaygısı, siyaset, siyasetçi, yaşam biçimi, zenginlik, fakirlik, burjuvazi, proleterya, para, güç, iktidar savaşı, paradigmalar, sosyal statü..vs. gibi dünya normları, olmayabilir doğrudur, ama dünya da, yaşam kaygısı da vardır; aynı zamanda…
İki sevgiliyi, zamansız ayıran kader aslında, yine iki sevgiliyi, bir araya getiren kadermiy di?
Yıldızı; sonsuz Evren’de babası ve annesi karşıladı.
Nerelerdeydin kızım? Yeşil gözlüm dediler…
O da başından geçenleri anlattı.
Babası ona kızım, biz sana daha bir çok program yükleyecektik…
Ama sen, göz açıp kapayıncaya kadar kayboldun. Dünya hepimiz için yaşanacak mekan, fakat burada yaşamak için; Bazı farkındalıklara, bilgiye, statüye, hatta normlara ihtiyaç var. Sadece iyi bir anne, sadece iyi bir baba, olmak yetmiyor. Zaten bunlar bizim genlerimizde mevcut…
Biz dünya da yaşamak, hayatta kalmak için genlerimiz, ebeveynlerimiz dışında, sonradan edinilen norm ve paradigmaları doğuştan değil, çalışarak elde ederiz…
Nasıl sen yaşamak, hayatta kalmak, aile kurmak için fabrikada çalışıp kendine bir dünya kurduysan, iyi bir anne, iyi bir ebeveyn ve eş olduysan; bunlar senin için yeterli olsa da, yaşadığın toplumun dışında, başka topluluklarla, kültürlerle diyalog kurmak içinde;
Aynı zamanda çok çalışmalı, yaşadığın dünyanın, toplumun, tüm katmanlarını; fiziksel, kültürel, siyasi ve sosyal anlamda da, dünya düzenini, çevreni ve toplumun felsefesinide iyi bilerek, günlük iş ve koşuşturmanın dışında;
Toplum içinde; yer, statü ve farkındalık kazanma adına kendini, doğuştan var olan ve sana yüklenen annelik-babalık vasfı haricindeki bilgilere de, sahip olmalısın.
Şimdi seni geri getirdik ki, seninde o geceki toplantıda, duymadığın, işitmediğin, özellikle yaşayacağın dünyanın düzeninin nasıl işlediğini, yönetildiğini, yine dünyada egemen güçleri, sistemleri, paradigmaları…vs. senin beynine yeniden yükleyerek, seni dünya ya, geri göndereceğiz.
Sadece annelik, babalık ve merhamet duyguları yeterli değil. Bunlar; seni iyi insan yapar ama donanımlı, bilgili ve entellektüel insan yapmaz.
Dünya o kadar acımasız bir yer ki!
Sadece iyi ve merhametli bir insan ve anne olmak yetmiyor; bilgi, tecrübe, eğitim, siyasi ve sosyal farkındalık, birazda entellektüel birikim ile her topluma angaje olabilir, hayatını idame ettirirsin. Yoksa kendini yetiştirmez, geliştirmez, okumaz, araştırmaz hatta yaşadığın dünya için neden ve niçin sorularını sormazsan, günlük olayları, haberleri takip etmezsen, az yada çok yaşadığın şehrin sosyal ve kültürel dokusuna angaje olmaz, siyaset anlamında yaşananları ve yaşanılan düzeni sorgulamaz isen;
Dünyanın en iyi, hatta en muhteşem, annesi olsan bile, sadece anne olarak kalırsın…
Yani görevimiz; sadece iyi bir anne ve baba olmanın ötesinde yaşadığın toplumda;
Bilgin, görgün, eğitimin, kültürel ve sosyal farkındalığın hatta yaptıkların ile özel hayatının dışında “birey” olmanın farkındalığını ortaya koyarak, toplumda kabul görürsün.
Şimdi yolun açık olsun kızım…
Sadece annelik ve babalık normları dışında, genetiksel anlamda, yüklü dünyaya gelen her birey; dünya da, evet çalışarak hayatta kalabilir ve yaşamını idame ettirebilir. Ama bu kadar… Eğitim, gelişmişlik, statü, toplumda kabul görme, öz güven, entellektüel birikim, farkındalık, güvenebilirlik, söz söyleme, dinlenebilme, siyasi-sosyal-kültürel birikim ve diğer alt normlar, doğuştan değil sonradan edinildiği için; bunlar senin tercihin olarak gelişir veya gelişmeyebilir.
Şimdi yıldız, yeniden dünya yolunda…
Yarım kalan hikayesini tamamlamak için sanki, kırk elli yıldır tanıdığını ve ona karşı hislerini, dünya da, yeniden yaşamak için daha hızlı yol alarak kat etse de; acaba varmak istediği dünyaya ulaşacak mı? Ulaşabilecek mi?
Yada yıldız, Yıldızları karıştırıp başka bir gezegene mi inecek? Onu da, şimdilik bilemeyiz.
Adam mı?
Onun için farketmez; yaşadığı Evren’de, dörtyüz milyar Samanyolu galaksisi gibi galaksi ve bu galaksilerin içinde de, dörtyüz milyardan fazla yıldız var…Mutlaka nitelikli ve nicelikli bir yıldız Evren’den bu dünya ya düşecektir.
İyilik, güzellik, annelik,babalık, iyi niyet, kötü niyet, genetiksel özellikliler, saç, göz, deri rengi, özelliklerinin yanında diğer özelliklerde lazım… Masada, toplumda konuşulanları anlamak, anlamlandırmak adına. Yoksa bu adam ne söylüyor, ne anlatıyor diyerek, bakar kalırsın…
Burası dünya..!
Annesi kızının omzuna dokunarak uyandırdı.
Kalk kızım Fatma, ders çalışırken uyuya kalmışsın. Yarın sınavın var. Sen erken yatmayı seversin, hadi yatağına git uyu derken;
Rüya gören Fatma, yatağına giderken şöyle diyordu. ‘Yıldızlar karışmış’ burası dünya.
Evet burası dünya?!
Adamı çabuk rüyadan uyandırırlar…
Eğitim, eğitim, eğitim…
Yada; yine eğitim.