YAMALI HIRKALI KADIN

0
138
Yamalı Hırkalı Kadın

Can Emre Gündem

Can Emre

YAMALI HIRKALI KADIN

İki adet A4 kağıdına sığdırılmış bir hikaye.

Hayat sizi nasıl sınar?

Akşam üstü havanın ayazı ile birlikte, sis yavaş yavaş etrafa yayılmaya başlayarak, soğuk bir gecenin müjdesini veriyordu adeta.

Güneş battı batacak gibiydi.

Sadece havanın ayazı değil, insanların bakışları da, soğuk ve rüzgar gibi sertti. Köy yeri dedikodusu bol, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin yargılamayı yapmış onu dar ağacına yollamıştı bile!

Yamalı Kadın

Soğuk havaya rağmen elinde güğümü ile önce kapıyı açıp, etrafı kolaçan etti. Çok şükür etrafta kimsecikler yoktu. Yavaş ve sessiz adımlarla, adeta yılan gibi arnavut kaldırımlı dar ve sisli sokaklardan süzülerek, köy meydanının diğer ucundaki çeşmeye hızlı adımlarla yürüdü.

Kimseye görünmek, onlarla konuşmak istemiyordu. Bu saatte herkes evlerine çekilmiş, köy meydanı sokak köpeklerine kalmıştı. Onlarda karşıdaki ağaçların altında, geceyi bekliyorlardı.

Meydan ise sis ile birlikte karanlık ve puslu bir geceye merhaba diyordu. İnsanlar yemek hazırlıklarına başlamış olmalılardı.

Ancak soğuk hava iliklerine kadar işliyor, elleri güğümü tutmakta zorlanıyordu. Üzerinde ince ‘yamalı bir hırka’ altında kırmızı, siyah ve mor karışımlı basmadan yapılmış eteği, ayaklarında ise ince bir çorap ile lastik ayakkabı, ayaklarının buz kesmesini engelleyemiyordu.

Hemen güğümünü doldurmaya başladı, telaşlı ve ürkek bir şekilde. Etrafı bir kez daha kolaçan etti. İçinden de, ‘inşallah beni kimse görmez’ diyerek, güğümünü hızlıca doldurmaya koyuldu.

Hava daha da soğumuş, yamalı hırkasının içindeki ince bir içlikten rüzgar ciğerlerine doğru, yavaş yavaş süzülmeye başlayarak adeta onu donduruyordu.

Ayakları çeşme yanındaki yalaktan akan kirli ve pis su ile ıslanıp, çoraplarına kadar hücüm etse de güğümünü kaptığı gibi yine ara sokaklardan bir yılan sessizliğinde süzülüp, eve bir an evvel kavuşmak istiyordu.

Eve sekiz on adım kalmış, kolundaki güğümü ağırlaşsa da, yorgunluğuna rağmen geldiği yöne doğru karanlıklar içinde kaybolarak, eve gitmek istiyordu.

O anda pencereyi açararak, yemek örtüsünü dışarıya çıkarıp silkeleyen, Necla ile karşılaştı.

-Hatçe nereden?

-Çeşmeden…

-Görünmüyorsun kız hiç!

-Öyle abla.

-Sana iyi akşamlar. Çok üşüdüm ben.

Eve hışım gibi girer. Kapıyı kapatıp güğümü yere bırakıp kendini de, yatağın üzerine bırakır ve  ağlamaya başlar, hıçkıra hıçkıra.

Niçin böyle?

Ne istiyor bu insanlar benden?

Ben size ne yaptım?

Neden böylesiniz? Keskin ve hoyratça beni niçin eleştiriyorsunuz?

Küçük yaşta evlenmiş yine küçük yaşta anne olmuş ve yaşadıkları tüm olumsuzluklara oğlu için katlanan yamalı hırkalı kadın, evlere temizliğe giderek ailesinin geçimini sağlıyordu.

Alkolik kocasının yıllarca fiziksel ve psiklojik tacizlerine, dayaklarına katlansa da artık katlanacak ve bu evliliği sürdürecek gücü, kendisinde bulamıyordu.

Yine o gece, diğer gecelerde yaşanan filmin, adeta tekrarı gösterime girmişti. Kocası eve zil zurna sarhoş gelmiş, her zamanki gibi evde içmeye devam edecekti.

-Kadın şarabımı getir.

Her gece,  tekrarlanan ve ritüeli andıran bu senaryolar, o gece bitiyor. Ertesi gün aynı senaryo, kaldığı yerden devam ediyordu. Film her gece tekrar ediyor. Bu durum artık katlanılmaz bir hal alıyordu.

İçmesi bir yana, sarhoşluğu bir yana, fiziksel ve psikolojik tacizleri artık kocasının ruh hastalığı boyutlarını geçmişti. Bir yanda oğlu diğer yanda ayyaş kocası ve  çekilmez bir hal alan evliliği de, gitgide çatırdıyordu.

Bir gece aynı senaryo yine tekrarlandı. Ama adam, yamalı hırkalı kadını fena hırpalayarak tekmeledi, saçlarından sürükleyerek mutfağa götürdü.

-Bir daha bana şarap getirmekte direnirsen, seni keserim.

Yamalı hırkalı kadın, ne dese artık boştu.

Kocası ipleri koparmış boğa gibi saldırıyordu. Boğazında onun kirli ve pis ellerini hissedip nefes alamayacak durumda iken, çekmecedeki bıçağı hızlıca alarak, ona kaç kez batırdığını hatırlamıyor, çocuğunun ağlama seslerini duyunca kendine geliyordu.

Sonunda film bitti. Ama onun içinde gerçek hayatın sonu gelmiş gibiydi.

O bir katildi!

Yıllarca hapis yattı.

Kendisini alkolik ve psikopat kocasına karşı savunması, iyi hali, mağduriyeti, çocuğunu devletin sahiplenmesi ile artık demir parmaklıklar arasındaki zamanını doldurmuştu.

Bu arada köydeki anne ve babası vefat etmiş, derme çatma bu yapı artık yamalı hırkalı kadının anadan babadan kalma evi ona sığınak olmuştu.

Ama çektiği acıları köy halkı bilmiyordu.

Her şey göründüğü gibi değildi!

Ön Yargı

Yamalı hırkalı kadın, katil’di.

Kocasını öldürmüştü. Yıllar sonra baba ocağından davullu zurnalı ve gelinlikle ayrılan kadın, çocukluğunun geçtiği arnavut kaldırımlı sokaklarda arkadaşlarınla oynadığı bu sokaklarda, belki çocukluğunu bulamayacaktı.

Fakat doğduğu köy, yaşadığı ev, mahallesi annesi ve babası olmadan onun için öksüz olsa da, bu ev onun eviydi. Ama insanlar onu anlamıyor yine ona katil gözüyle bakıyorlardı.

Esas mesele de buydu.

Ön yargı ve anlaşılamamak!

Ama toplumun yapısı buydu. Kulaktan dolma şeylere, aslı astarı olmayan dedikodulara bayılıyorlardı. Ama yamalı hırkalı kadın da onların kendisini anlamasını istemiyordu.

Acı çeken, umutları yok olan şimdi kendi evinde ve köyünde yabancı gibiydi. Başka ne yapabilirdi ki?

Bu küçük köy eskiden nasılsa şimdi de aynen öyleydi! İnsanlar değişmiyor ya da kendilerini değiştirmek için çaba sarfetmiyorlardı.

Ona halen daha köyde ‘katil’ demelerine değil onu dinlememelerine, çektiği acıları görmemelerine, yaşadıklarına empati ile bakarak, yaşananları algılamayıp, kulaktan dolma, aslı astarı olmayan dedikodulara inandıkları için köy halkına kızıyordu.

Çünkü yaşadığımız hayatta kimsenin garantisi olmamakla birlikte; hapishaneye, hastaneye girmek anlık kızgınlık, öfke, yanlış anlaşılma ile hayatınızın kararma ihtimali her zaman olacaktır.

Önyargı ve farklı bakış açısı, yamalı hırkalı kadını kendi tercihleri dışında yaralamış ve hayat ona ummadığı oyunlarla, senaryolarla karşısına çıkmıştı.

Yamalı hırkalı kadının hayatı da, bu anlamda acı ve gözyaşı, ızdırap ve kadınların bitmeyen çilesi, fiziksel ve psikolojik travmalara, tacizlere, dayaklar hatta öldürmeye varıncaya kadar devam eden ‘kadın-erkek’ eşitsizliğinin en canlı haliydi.

Film her zaman ki gibi acı ile biterdi.

Yamalı hırkalı kadının hayatı da film gibiydi.

Kadınlar bu ülkede, erkekler ile eşit olmadığı gibi; horlanan, zorlanan, tacizlere maruz kalan, öldürülen ve dünyaya gelirken yine; özgür, bağımsız ve hayatın doğal akışı içinde istemeden, tercih etmeden dünyaya gelen tüm varlıklar, sonradan özgürlükleri ellerinden alınan canlılar olarak, hayata gözlerini açarak, merhaba derlerdi.

Yamalı hırkalı kadın; hayatın gerçeği içinde yine çaresizliklere göğüs gerse de, toplumun bakış açısına yenilen, çaresiz ve yorgun baba evinde hayata tutunmaya çalışan, acılı bir kadındır.

Hayat böyledir.

Yargılamadan, yargılanmadan bulursun kendini dar ağacında. Kötü olan da budur.

Empati eksikliği.

Neden ve Niçin sorularını sormak önemlidir.

‘Kadın cinayetlerini-tacizlerini’ kimse sorgulamaz. Kimse gerçeği aramaz.

Yamalı hırkalı kadın gibi köy meydanındaki çeşmeye gitmek için havanın kararmasını bekleyen ve bir yılan gibi sessizce kimseye görünmeden su doldurmaya giden, sabahın köründe işe gidip, gece yarısı işten gelen.

Ya da gece yarısı vardiya için işe gitmek için yola koyulan, eve ekmek getirmek için zor işlerde çalışan kadınlarımızın ve kızlarımızın hayallerini, kimse bilmez hatta bilmek istemez.

Biz ‘Yamalı Hırkalı Kadını’ dramını biliyoruz bugün.

Toplumda o kadar çok ki ‘Yamalı Hırkalı Kadın’ gibi kadınlarımızın ve kızlarımızın dramları ve hikayeleri var, inanamazsınız!

Kapı çalar,

-Gir

-Kızım yemek saati.

-Tamam baba geliyorum.

Elindeki kitabın içine ayracını koyarak, sephanın üzerine bırakır.

Babasına dönerek.

-Baba, kitap için teşekkür ederim. Yamalı Hırkalı Kadın kitabı çok güzeldi.

-Beğendin mi kızım?

-Evet baba.

Kadınlar toplumumuzda hor görülen, fiziksel ve psikolojik tacizlere uğrayan, zorla çalıştırılan, kapatılan, evden çıkmalarına müsaade edilmeyen, ev işleri dışında başka uğraşısı olsun istenmeyen, çocuk büyüten ve din baskısı ile topluma adaptasyonu engellenen tüm kadınlar aslında eşit olarak dünyaya geldiğimiz bu coğrafyada eşit değiller.

Çiçekler aslında dalında güzeldir. Ama biz onları zamansız koparıp, öldürüyoruz…

Yamalı hırkalı kadın ve kadınlar ; önyargısız, amasız, çıkarsız, masum insanlardır.

Ama bunu topluma anlatamıyoruz.

Çünkü ‘ata erkil’ bir toplumuz!

canemregündem.com

 

TEILEN
Önceki İçerikKONUMUZ ATATÜRK
Sonraki İçerik10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ ETKİNLİĞİ
Bağımsız, özgür, hiç bir kişi yada kurum ile nakdi, ayni yardım ilişkisi içinde olmayan, sadece özgür gazetecilik ve habercilik yapan, çevreye, doğaya ve canlı haklarına saygılı, gazetecilik anlayışı ile gündeme ışık tutmak için yola çıktım. Amacım sadece gazetecilik...