Can Emre
STRATEJİ KAZANMAYI HEDEFLER
Peki, biz kazanıyor muyuz?
ABD-Türkiye arasında gerginliğin ileride hangi boyutlara taşınacağı şimdilik meçhuldür?
Bir ülkenin hedefi, stratejisi, planlaması, doktrin ve ilkeleri yoksa gelecek adına dalgalı denizde küreksiz bir kayık gibi oradan oraya savrulur ya da kayalıklara vurur.
Dünyanın jandarması aynı zamanda ‘Yeni Dünya Düzeni’ yaklaşımı doktrinini bu gün Orta Doğu coğrafyasında uygulayan Amerika, iç ikamesini tamamladıktan sonra 17.yüzyılın ortalarında önce ‘ticari’ daha sonra ‘sömürgecilik’ faaliyeti ile açık denizlere yelken açtı.
Bu startın arkasında Amerikan’ın başkanları, teorisyenleri ve akademisyenlerinin akıl, bilim ve ileri de Amerikan’ın dünyada ‘Başat Güç’ olması için ortaya koyduğu, strateji, hedef ve doktrinlerinin yattığını sizlere söylemeliyim.
Nedir bunlar derseniz?
‘Dört Joe Stratejisinin teorileri’, Amerika’nın sömürü perspektifini belirleyen teoriler ve paradigmalar olmuştur.
Alfred Thayer Mahan’ın ‘Deniz Kuvvetleri’, Sir Halford J.Mackinder’in ‘Kara Hâkimiyeti’, Nikholas J. Spykman’ın ‘Kenar Kuşak’ ve A.P.Severky’nin ‘Hava Hâkimiyeti’ teorisidir.
Yine Amerikan Başkanlarının geliştirdikleri ve uyguladıkları teoriler ile dış politikalarını geliştirmiş, emperyal dünyanın sömürgeciliği anlamında bu doktrinler belirleyici olmuştur.
Monroe Doktrini, Truman Doktrini, Eisenhower Doktrini, Nixon Doktrini, W.Bush Doktrini sömürü düzeninin bir parçasıdır.
Biliyorsunuz Amerika’nın temel prensibi ve stratejisi, ülkelerin kendi işine yaradığı sürece dostu olduğu, kendi çıkarlarına ters düştüğü zaman stratejisini değiştirerek, küresel bir düşman olarak görmektedir. Aynı zamanda dünyanın neresinde olursa olsun, kendine yönelik bir tehdit hissettiğinde o tehdidi anında yok edecek güce de sahiptir.
Amerika ile resmi olarak ilk karşılaşmamız ve anlaşmamız 7 Mayıs 1830’da imzaladığımız Seyr-i Sefain Ticaret anlaşması ile olmuş, ancak bu anlaşma Amerikan’ın lehine ilerleyerek, Amerikan’ın Osmanlı’da ayrıcalıklı olmasını sağlamıştır.
Bu gün ise;
Amerikan’ın Büyük Orta Doğu Politikası BOP’un, 2004′ te güncellenerek yeniden hayata geçirilmesi aynı zamanda, İsrail ile birlikte Orta Doğu’yu ateşe vererek, coğrafyayı kan gölüne çevirmesi, geçmişten gelen ve Amerikan’ın dünyaya hakim olması için kurucularının, liderlerinin ve akedemisyenlerinin stratejileri, doktrinleri ve ortaya koyduğu yeni dünya düzeni paradigmalarının eseridir. Geçmişten geleceğe taşınan hedef, doktrin ve paradigmalardır.
Strateji kazanmayı hedefler…
Çünkü bir devletin, aynen insan gibi sosyal anlamda; doğumu, büyümesi, gelişmesi, ve hayatını idame ettirme dönemi olduğunu da söylemeliyim. Bu süreçler; stratejilerin belirlenerek, hedeflerin ortaya konularak, doktrinlerin hayata geçirilerek hedefe yönelmesidir. O nedenle Amerikan’ın stratejik ve teorik anlamda hedeflerini belirleyenleri, sizlerle paylaştım.
Bu gün NATO üyesi iki devletin ‘Türkiye-Amerika’ nın artık anlaşamadığı bir gerçek.
Uzun yıllardır iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi, 2018’den sonra değişen sistem ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın artık tek karar verici olduğu bu konjonktürde, tutarsız dış politika, ülkeler arası ilişkiler, Orta Doğunun şekillenmesi, yeni paradigma ve doktrinler ile Amerikan’ın Orta Doğu’da İsrail ile birlikte bölgeyi paylaşarak, yangına körükle gitmesi ve Büyük Orta Doğu Projesinin nihai hedefinin bölgemiz, ülkemiz ve komşumuz İran’ın gelecek kaygısı taşıması, artık gizli değil.
Ayrıca dünyayı yedi bölgeye ayırıp yöneten NATO, askeri anlamda bu işin en başındaki örgüt. Ekonomik anlamda ise FED yine bu sürecin, en büyük destekçisidir.
Peki bu gün bizim hedefimiz, stratejimiz ve doktrinlerimiz var mı?
Öncelikle şunu belirtmeliyim.
Amerika’ya karşıysanız, NATO’ya karşı. Ya da NATO’ya karşıysanız Amerika’ya karşı olduğunuz için ‘sakal bıyık misali’ hiç bir şeye karşı olamıyorsunuz!
Çünkü bu gün BOP’un hedefi; oluşacak ve oluşturulacak kaoslar ile Ulus devletleri parçalamak, küçük ve yönetilebilir kanton devlet-devletçiler kurarak, İsrail’in genişlemesi ve dünyaya hakimiyet olgusudur.
Aynı zamanda; bugün Orta Doğuda yaşananlar ve geçmişten günümüze, PKK ve FETÖ terör örgütlerinin bize yaşattıkları, darbeler, boşa geçen kaoslu yıllar, siyasette istikrarsızlık, iç çekişmeler, sığınmacı ve mülteci sorunu, ekonomik çıkmaz, sorunlu ve tutarsız dış politika, komşularımız ile sorunlar, NATO ile anlaşmazlık, ABD’ nin tutumu, F16, S400 ve F35 projelerindeki durumumuzu düşününce, ister istemez ABD’ nin paradigmalarını masaya yatırarak, bizde neden böyle uzun soluklu ve sürekli bir politikanın olmadığını düşünmeden edemiyoruz!
Onların geleceğe yönelik hedef, strateji ve doktrinleri varsa bizim var (dı).
Atatürk İlke, norm ve doktrinleri, felsefesi, umdesi.
Türkiye, Osmanlı’nın 1.Dünya Savaşı sonrası varlığının son bulması ile Atatürk’ün, Ulusal Kurtuluş Savaşı ile 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan ederek, sadece 15 yılda ‘1923-1938’ arası muasır medeniyet seviyesine çıkardığı Genç Türkiye Cumhuriyeti, onun vefatı ile birlikte; ilkeleri, norm ve doktrinleri, felsefesi, umdeleri ve dünya görüşleri ile paradigmaları da maalesef dezenformasyona uğrayarak, bugün artık neredeyse yok olmak üzeredir.
Esas mesele de budur!
Atatürk’ün ortaya koyduğu paradigmaları onun vefatı sonrası, 86 yıl içinde koruyamamak. Bizim için en büyük dezavantaj bu oldu. Halen de öyle.
Yine onun ile başlayan; batılılaşmaya entegrasyon, kişi hak ve özgürlükleri, demokrasi, eğitim, hukuk normlarında gelişme, modernleşme, imar, siyasi ve sosyal hakların verilmesi, kadın hakları, canlı hakları…vs… gibi kavramlarında, bugün yavaş yavaş ellerimizin arasından kaydığını da görüyoruz.
Atatürk’te bu güvene ve sevgiye, ülkesinin modernleşmesi adına ömrünü adadı. Tek isteği, ülkesinin bağımsız ve özgür olarak sonsuza kadar yaşamasıydı. Genç Cumhuriyet onunla devrim yaşayarak, her konuda çağı yakaladı.
Alfred Thayer Mahan, Sir Halford J.Mackinder, Nikholas J. Spykman, A.P.Severky Amerikan’ın gelişmesi ve ilerlemesi adına önemli bir misyona sahip olsalar da;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; kendi misyonunu yaratarak, fikir, strateji, doktrin üretmekle kalmayıp; yıkılmış, harap olmuş, çaresiz bir milleti ayağa kaldırarak, küllerinden yeniden doğan bir Cumhuriyet yaratarak, Türk halkının ilelebet özgür ve bağımsız yaşamasını sağlayan doktrinleri hayata geçirerek, bize yeni bir kimlik kazandırmıştır. Büyük stratejist, harika bir asker ve ileriyi görebilen muhteşem bir devlet adamıydı.
Peki şimdi?
Onun vefatı sonrası 2.Dünya Savaşının olması, ülkemizin savaşa girmese de ağır bir ekonomik buhran yaşaması, başta Cumhurbaşkanı İnönü ve ondan sonra siyaset sahnesinde yer alan partilerin ve onların liderlerinin, Atatürk’ün bize bıraktığı doktrinleri koruyamadıkları, onları zamanımıza taşıyarak, günümüz koşullarına göre güncelleyemedikleri için bugün bu durumdayız. Açık ve net!
İnönü, Bayar, Menderes, Demirel, Ecevit, Özal, Yılmaz, Çiller gibi liderlerin, hatta Generallerin ve akademisyenlerin, Amerika’daki gibi yine Amerikan’ın dünyada Başat Güç olması için ortaya koyduğu doktrin, strateji ve teorileri üreten liderler gibi olmadığı için Atatürk sonrası Türkiye’nin içte ve dışta siyaset, ekonomik ve askeri anlamda, bizi daha güçlendirecek ve varlığımızı daha güçlü perçinleyecek, ilkeleri ve hedefleri günümüze adapte ederek uygulayamadığımız için geleceği yakalayamadık! Maalesef…
Biz stratejiyi ve doktrinleri nasıl algıladık?
Ülke olarak, bu gün siyaset ve politikacı kavramı üzerinden değerlendirme yaparsak;
-Hollanda’ya kızdığımızda ‘portakal kesmeyi’…
-İsrail’e kızdığımızda ‘Coca Cola’ dökmeyi ve ‘Starbucks’ basmayı…
-Amerika’ya kızdığımızda ‘dolar’ yakmayı ya da ‘dolar turşusu’ kurmayı anlıyoruz..!
Adamlar bundan yüz-yüz elli yıl önce ortaya koyduğu strateji, hedef, ilke ve doktrinleri bugün gelişerek ilerlerken; biz kendi ilke, hedef, doktrin ve stratejilerimize neden-niçin sahip çıkamıyoruz? Atatürk ile neden hala uğraşıyoruz?
Tutarsız dış politika, kararsız ve düşüncesiz siyaset uyguladığımız sürece, bölgesel ve küresel anlamda sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunların aşılması için Atatürk’ün strateji ve doktirinlerine neden baş vurmuyoruz? Onun fikirlerini, teorilerini günümüz Türkiyesi için konjontürel ve jeopolitik dengeler için niçin güncellemiyoruz?
Bugün NATO ülkesi olarak Amerika, başka zaman Rusya ikilemi içinde kalarak, aslında kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarımızı neden göz ardı ediyoruz?
Hatırlar mısınız?
Bir dönem hayallerimiz vardı! Orta Doğuda Başat Güç olalım dedik. Kuralları biz koyarız dedik. Emevi camisinde namaz kılacağız dedik. Orta Doğu’da biz evet demeden ‘yaprak kıpırdamaz’ dedik. Peki ne oldu? Hepsi hayal. Hayal ile dış politika yapılmaz!
Atatürk’ün vefatı sonrası, değişen konjontürde, aynı zamanda jeopolitik düzende, Atatürk’ün ilke ve hedeflerine, doktrinlerine sahip çıkamayarak, girdiğimiz örgütler ve aldığımız ekonomik ve askeri yardımlardan sonra bugün durumumuz bu! Kimse kusura bakmasın…
Strateji kazanmayı hedefler.
Biz neyi hedefliyoruz? Strateji kazanmayı ister. Ama biz kaybediyoruz!
Amerika, 17.yüzyılda Akdeniz’de gezinmek için bize haraç vermek durumundaydı. Şimdi bize haraç keser durumda. Bu duruma nasıl geldik? Sahi halen Amerikan’ın, BOP Projesinin eş başkanı pozisyonumuzu koruyor muyuz?
Bence, 11 Kasım 1938’den sonra ne oldu? Onu konuşmalıyız!
Ama şunu iyi biliyorum. Atatürk’ün ilkelerini, doktrin ve umdelerini, fikirlerini günümüze entegre edip, güncelleştiremedik. Misyonuna sahip çıkamadık. Fikirlerini benimsemekten vazgeçtik. En önemlisi, 1938’den sonra yaşananları algılamadık, algılayamadık!
Bize verilen en güzel hediyeyi bugün korumak için yeni fikirler, doktrinler üretmeyerek, çağı yakalayamadık. Hatta yakalamak için de siyasette politika üretenler, çaba göstermediler.
Fikirlerinden esinlenerek, 20. yüzyıla ve 21.yüzyıla entegre olmak için liderler, yeni doktrin üretmedikleri gibi hedef ve stratejide belirlemediler. Strateji biliyorsunuz kazanmak için kurgulanır. Biz kazanmak için hiç strateji üretmedik, gelecek için hedef belirleyemedik!
Belirleyemedik mi?
Yakalayamadık mı?
Yakalatmamak adına bize ‘cambaza bak mı’ dediler?
Sizce?
Strateji kazanmaktır.
Peki, Bizim stratejimiz nedir?
canemregündem.com