Can Emre
GİZEMLİ YABANCI
Dark Orwell
William Shakespeare;
‘Cehennem bomboş. Çünkü Şeytanlar burada’!
Cehennemin Locasındayız
Mutlu bir gecenin başlangıcı ve özlediği arkadaşlarını görecek olması, içinin kıpır kıpır etmesine neden oluyordu. Uzun yıllardır birlikte olduğu, bir aydır görüşmediği arkadaşları ile her zaman gittikleri ve klasikleşen akşam yemeği için ayakları bedeninden önce mekana gidiyordu. Dostları önemliydi onun için. Hayat dostlarla güzeldi.
Bir an önce mekana varmak için ara sokaklarda hızlıca yürüyor, geç kalmamak için yoğun bir çaba sarf ediyordu. Çünkü İstanbul trafiği çekilmez bir hal almıştı. Kimseye, şu saatte şurada olurum. Burada hazır bulunurum demek, çok zordu!
Daha da hızlandı. Koşar adımlarla Taksim’in arka sokaklarını aşarak, her zaman buluştukları mekana geldiğinde kapıda arkadaşlarıyla karşılaştı. Birçok arkadaşı gelmiş, onları bekliyorlardı. Bir aydır görüşmedikleri arkadaşlarıyla kucaklaşıp masaya oturdular. Hepsi çocukluk arkadaşıydı. Aynı okullara gitmişler, aynı heyecanları yaşamışlardı.
İçerisi, her zamanki gibi salaş bir mekandı. Altı yedi masa ve dışarıda da iki masa, sigara içenler için düzenlenmişti. Her mekan gibi içeriye derin bir alkol kokusu sinmiş olsa bile, kimsenin umurunda değildi bu koku. Çünkü, özellikle seçilmiş bir mekandı. Aylık kaçamaklarının gizli ve özel mekanı. Dost meclisi gibiydi.
Artık dost meclisindeydi.
Rıza, Ahmet, Orhan ve Zeki, ilkokul birden orta sona kadar beraber okumuşlar, bunlara lisede Burak, üniversitede ise Cengiz eklenmişti. Arkadaşlıkları uzun yıllardır kesintisiz devim ediyordu.
O gece artık klasikleşen aylık buluşmaları için yine bir araya gelip, derin sohbetlerinde anlatılacak ve konuşulacak çok şeyler bulunuyordu. Aile, iş, sosyal hayat hatta tuttukları takımın maçları ve sonuçlar, buluşmanın en derin konularıydı. Elbette, siyasette her vatandaşın ilgisini çektiği gibi bunlarında ilgi odağındaydı! En önemlisi uzunca bir süredir görüşememenin hasreti, biraz sonra derin sohbetler ile giderilecekti.
Akşamın karanlığı artık başlamış, havada hafiften serinleyerek, sohbet için tam istenilen kıvama gelmişti. Mekan fantastik ve her zaman ki gibi mezeleri derin sohbetler için mükemmeldi. Mezelerinin yanında balığı da, İstanbul’un en iyi pişirilen mekanıydı.
O akşam, arkadaşları ile Taksim’in arka sokaklarında gittikleri bu mekanda, gece geç saatlere kadar eğlendiler. Sohbet ettiler, hasret giderdiler. Kadehler ardı ardına devrildi. Sohbet derin, muhabbetler ise özlem gideren anılardı. Yediler içtiler. Saatin nasıl geçtiğini kimse anlamadı. Ama geminin ambarı da dolmuş, artık doldurulacak ambar kalmamıştı.
İçlerinden biri;
-Artık, son içkilerimizi burada değil aşağıda deniz kenarında salaş bir mekan var. Orada iki tek daha atar öyle dağılırız, dedi.
Aslında dağılmışlardı. Fakat farkında değillerdi!
Peki, öyle olsun diyerek ara sokaktan karanlıkların içinden hızlıca geçip, yeni mekana giriş yaptılar. Bu sefer farklı bir mekandaydılar. Mekan hıncahınç dolu, onlar ise tahta sandalyelerde deniz kıyısında son dublelerini içerek eve gitmek için ayrılacaklardı.
Sohbet akıp giderken, zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar. Taksim’den sonra Karaköy’de adeta gecenin dibini buldular.
Bazıları;
-Beyler saat gece yarısını çoktan geçmiş. Yavaş yavaş mekandan tornistan yapalım diyerek; sohbeti bitirip, hesapları ödedikten sonra vedalaşarak, yola çıkmak için son hazırlıklarını yaptılar.
Karar verdiler, kaldıkları yerden başka bir akşam devam ederiz diyerek, yavaş yavaş rıhtımdan ayrılan gemiler gibi ayrıldılar, deniz kıyısındaki mekandan. Diğerleri için de geçerliydi. Onlar içinde, limandan ayrılma vakti gelmişti.
Sancak mı? İskele mi?
Derken, limanda baba da bağlı halatı çıkartarak yavaş yavaş sancak tarafından, farklı yönlere gitmek için ayrıldılar. Bu arada mekandan dışarıya çıktığında, gecenin ıssızlığı ve serinliği etrafa çökmüş, siyahlık her yeri kaplamıştı. Bir de buna, gece yarısı sisi ve ayazı da eklenmişti. Sisler içinde meçhule giden gemi gibiydi, bedeni!
Arkadaşları götürelim dediyse de;
-Yok, ben giderim hava yürümek için çok güzel diyerek, yola koyuldu. Serin ve siyah gece adeta kucağını açmış onu bekliyor gibiydi. Bıraktı bedenini karanlığın içine.
Gece adeta onu karanlığına davet ediyordu.
Karanlığa daldığı anda gözden kayboldu. Bedeni artık, siyahlar içinde görülmez oldu. Loş ve alkol kokan mekanda, onun için çok gerilerde kalmıştı. Yalnız başına, gece yarısı eve gitmek için yürümeye başladı.
Karanlık ve bilinmezliklere doğru sisler arasında geminin rotası, kendi kendine yolu buluyordu. Her zaman böyleydi. Bu gece de, değişen bir şey yoktu. Ayakları nasıl olsa yolu biliyordu. Pusula gibiydi. Yönü, yola çıktığında hesaplayıp onun adına rotayı belirliyordu.
Derin bir sessizlik ve bilinmezlik gece sabaha karşı, Taksim’in arka sokaklarında değil, bu kez Karaköy’ün arka sokaklarında sisler arasında yolculuk devam ediyordu. Sanki ayaklar yolu buluyor ve biliyor gibi gideceği yöne doğru hızlanıyordu. Ama bu kez her zamankinden farklı bir rotada, seyir halindeydi.
Evrende dolaşan yıldız ve gezegenlerin, kara deliğe yakın duruşu sonunda kara deliğin çekim kuvvetine kapılıp, içine çekim kuvveti etkisiyle adeta düşerek, sonu bilinmeyen bir yolculuğa çıkar gibiydi bedeni. Bu kez farklı rotada ilerlediğinden içinde hafif bir tedirginlik, hatta korku var gibiydi.
Kendi kendine de;
-Nasıl olsa ayaklar yolu bulur, diyerek teselli edercesine karanlık sokakta yürümeye başladı.
Fakat burası dünya idi. Her şey olabilir ve yaşanabilirdi!
Dünya, evrende diğer gezegenler ile el ele tutuşup, ahenk içinde salınıp duruyordu. Çünkü tüm gezegenler gibi dünya da uzaydaydı! Evren’de belleğimizin dışında anlayamadığımız bir sistemde ne yaşanıyorsa, kara delik mi çekim gücünü kullanıp yıldızları çekiyor?
Yoksa?
Evrende işlevi biten yıldızlar kara deliğin çekim gücüne kendilerini bırakıp, bilinmezliğe doğru yolculuğa mı başlıyordu? İşte buna kimse cevap bulamıyordu! O’ mu bulacaktı? Mümkün değil! Aslında evrende, bizim göremediğimiz bir savaş hali vardı!
Yaşam ve ölüm!
Nasıl bir savaş?
Ve nasıl bir kesişme yaşanır, uçsuz bucaksız evrende?
Kimse bilemez. Sistem bizim dışımızda, kendi ahengi içinde akıp geçiyordu.
İnsanın işlevi ve görevi nedir?
Peki, varoluş sebebimiz?
Ya da evrendeki diğer gezegenlerin durumları?
Neler olur ya da yaşanır oralar da? Ya da başka evrenler var mıdır?
Bunu kimse bilemez! Sen, sadece sana çizilen sınırlar içinde yaşayacaksın.
Var olmaya çalışacaksın. O kadar!
Evren içinde, aslında muğlak bir durum ile karşı karşıyayız. Gece, gündüz gibi. Siyah ve beyazın çatışması yaşanıyordu o akşam Karaköy’ün karanlık, sisli sokaklarında.
Nereye gidiyoruz? Neden buradayız? Neden biz?
Gibi bir çok soru biz insanoğlunun merakları arasındadır. Aslında kara delik gibi bir dünyadayız. Birbirini yutan ve sonsuzluğa uzanan bir dünyanın içinde, debelenip duruyoruz.
Ne olacağını bilemiyoruz? Kimse bilmiyor?
Bu belirsizlikler içinde hayatlar nerede ve nasıl kesişecek, kesişebilecek mi?
Onu ise hiç bilmiyoruz? Kesişme noktaları hangi eylem ve boylamlarda?
New York, Paris ve İstanbul üçgenin de mi?
Moskova, İstanbul ve Londra üçgenin de mi?
Bilmiyoruz ve sanırım bilemeyeceğiz?
Yoksa hiç biri mi?
Peki;
Amerika, İngiltere, Türkiye ya da Amerika, Rusya ve Türkiye üçgenin de yıllardır yaşanan git gellerin ve ‘Ghost Man’ ların, oyunları mı? Tüm yaşananlar!
Yola çıktıktan ve karanlıklara daldıktan sonra sigarasını yaktı, yürürken karanlıkta. Geceden sabaha dönecek olan havanın serinliği de, vücuduna değdiğinde üşütüyordu. Kibriti alev aldığında karanlıklar aydınlandı, titrek bir mum ışığının etrafı aydınlattığı gibi.
Ama bu huzme içinde, başka bir karanlık varlığı daha fark etti. Sigarasından korkarak iki fırt çektikten sonra kendi kendine;
-Ben neredeyim diye mırıldandı? Önce çok korktu!
-Şaşırdı. Hayal mi görüyorum? Bu garip, hayalet tipli yaratık kim?
Derken; elinde sigarası ile kalakaldı, karanlıkta. Çok korkmuştu! Karşısında siyahlar giyinmiş ne olduğu belli olmayan, garip biri vardı. Dev gibi siyahlar içinde bir yabancı, yaratık duruyordu!
Hatta, sanki bu dünyadan değil gibiydi. Farklı ve fantastik biriydi.
Ama korkutucu! Doğrusu o da çok korkmuştu!
Şaşkınlığı daha da arttı. Bu karanlıkta, karanlık bir beden ve sadece gözlerinden kırmızı ışık saçan ve elinde, büyük bir balta ile simsiyah giyimli birini gördü. Gözlerini ovaladı.
Rüya ve hayal arası bir şey yaşıyordu. Ama karşısında duran da, korkunçtu! Yaklaştıkça birbirlerine daha da şaşırdı. Korkak bir ifade ve ses tonuyla, yabancıya seslenebildi!
-Siz kimsiniz?
Nereden geliyorsunuz? Nasıl bir varlıksınız?
Etrafa kırmızı kor misali ışık saçan ve gözleri kırmızılı dev gibi yaratık, gür ve korkunç sesi ile adeta karanlıkları yararak, çıkarttığı sesi ile gök gürültüsünü andırıyordu.
-Ben ‘Ghost Man’. Bu dünyadan değilim…
–Ghost Man mı?
Yine çevrede yankılanan ikinci bir ses ile,
-Evet, Ghost Man evlat…
-Dünyanıza başka bir evrenden geldim. Hatta sürüldüm. Bu gezegenden değilim.
-Misafirim evlat. Korkma sakın. Sana zarar vermeyeceğim!
Karanlıkları yararcasına, gece sabaha karşı birden bire ortaya çıkan gizemli yabancıya, ne diyeceğini bilemedi. Etrafı yakarcasına duran ve yine etrafa korku salarcasına gür sesiyle Ghost Man’ ın karşısında, ne yapacağını şaşırdı!
Çünkü gizemli yabancı çok korkunç duruyordu.
Şaşkınlığı ona yaklaştıkça daha da arttı. Korkak bir ifadeyle;
-Nasıl bir isim bu? Nereden geliyorsun gizemli yabancı?
-Neden benim karşıma çıktın? Niçin buradasın?
Yine o korkunç sesiyle Ghost Man;
-Uzaklardan ama çok uzaklardan geliyorum. Tahmin edemeyeceğin kadar uzak. Gizemli ve hiç kimsenin bilemeyeceği yerden geliyorum evlat!
-Peki, ne kadar uzak?
-Çok ama çok uzak. Şimdi boş ver bunları sen. Anlayamazsın!
-Ben senin geleceğinim!
-Geleceğim mi? Anlamadım! Nasıl?
Ghost Man yine etrafta yankılanan gür sesiyle;
-Evet. Cezamı çekmek için buraya gönderildim.
-Nasıl yani anlamadım, Ghost Man.
-Ceza mı? Ne cezası?
-Korktuğunu ve şaşırdığını görüyorum ama korkma!
Geldiğim yerdeki adım; Dark Orwell.
-Uzayın derinliklerinden ve yine sizin uzayınıza benzer, başka bir uzaydan yani başka bir evrenden geliyorum. Bizim evrenimiz de, sonsuz büyük ve hatta gizemli.
-Başka bir evrenden mi dedin sen, Ghost Man?
-Evet, başka bir evren.
-Şimdi nasıl anlatsam sana, anlaman zor olacak.
-Benim oradaki ismim Dark Orwell.
-Burada bana Dark Orwell diyebilirsin. Ya da kısaca Dark.
-İlginç?
-Benim hikayemde ilginç evlat. Hem de çok!
-Şöyle diyelim;
-Ben çok uzak bir evrenden geliyorum. Hatta kara delikten geçerek, yaşadığım başka bir evren’ in NX Prius gezegeninden gönderildim. Hatta oradan kovuldum. Ceza olarak bu gezegene gönderildim.
-Bizim gezegenimizin ismi sizin gezegeniniz nasıl ‘Samanyolu Galaksisi’ içindeyse ve ona ‘Dünya’ diyorsanız, bizimde NX Prius’ ta sizinki gibi ‘Zamor Galaksisi’ içinde bulunuyor.
-Zamor Galaksisi mi?
Nasıl yani anlamadım Dark? Hiç duymadım böyle bir şey?
-İlginç ve korkutucu!
-Dedim ya, anlaman zor.
-Sana şöyle söyleyeyim. Evlat; sen seçildin. Bu dünyada beni, senden başka hiç bir canlı türü göremez. Ben istersem görünürüm. Söylediğim gibi ben, senin geleceğinim. Sen ve ben iki ayrı evrenin, seçilmiş kişileriyiz. Kopyası ya da aynası gibi diyebilirsin.
-Ben geleceğim. Senin geleceğin…
-Dark Orwell seni anlıyorum. Sen seçilmiş birisisin! Olabilir.
-Hadi, sen orada suç işledin ve cezanı çekmek için gezegenimize geldin.
-Peki, ben ne yaptım ki? Bunun cevabı da, önemli değil mi?
-Neden ben? Niçin seçildim?
-Bekle. Dur orada daha fazla yaklaşma. Dur orada!
-Zaten, tam olarak ne olduğunu göremiyor ve anlamıyorum. Sadece kırmızı alev gözlerini seçebiliyorum. Bir de üzerinden çıkan dumanları.
Korkuyorum. Nasıl birisin sen? Dur artık yaklaşma bana!
Dark Orwell gür sesiyle;
-Korkma. Onlar nedir biliyor musun?
-Hayır?
-Gezegenimizin merkezinin enerjisi. Nasıl dünyanın merkezi ateş topu gibi yanıyorsa, bizimde evreninize paralel ve ancak kara delikten geçilen NX Prius gezegeninin merkezi gibi kıpkırmızı ateş topu. Ben de, işte o enerjiden yaratıldım, diğerleri gibi.
-Nasıl?
-Diğerleri de kim?
-Yaşadığımız NX Prius ’ta hepimiz böyleyiz.
-Gizemli, siyah ve kırmızı göz. Nereye değersek yakıyoruz. Maalesef korkunç gözüküyoruz biliyorum. Bu konuda bir şey yapamam. Çünkü bizim genetiğimiz böyle kodlanmış.
-Yaklaşma dur! Daha fazla yaklaşma Dark.
Hala inanamıyorum. Nasıl karşılaştık?
-Dünya denilen bu gezegende, milyarlarca insan varken!
-Ben sana bir şey yapmayacağım evlat.
-Sadece burada sürgün günlerimi tamamlayacağım. Seni seçtiler ve beni sürgün için senin yanına gönderdiler. Unutma, ben senin geleceğinim.
-Ayrıca korkmana gerek yok.
-Sana bir şey yapacak değilim. Buna inan. Ve sakin ol lütfen!
-Neden böyle yaptılar?
-Bilmiyorum?
-Ama bizim gezegenimiz sakin bir yerdi. Bazı uyanıkları kendi çıkarları için enerjimizi kendileri için kullanmak üzere çalarken, yakaladım ve onlara gerekeni yaptım.
-Yapmamam gerekeni yaptığım için NX Prius gezegeni konseyi, beni buraya sürdü. Bunu kabullendim. Yasalarımız böyle. Herkes bu yasalara uymak zorunda.
-Sana asla zarar vermeyeceğim. Burada birbirimize yardım edeceğiz. Ben artık senin, görünmeyen yüzün olacağım.
-Nasıl yardımlaşacak ve işbirliği yapacağız o zaman Dark Orwell?
-Ama burası dünya.
-İyiler kadar kötüler, hatta belki daha da kötüler, düzenbazlar, ahlaksızlar ve hırsızlar var. Nasıl olacak bu? Rant uğruna şekil değiştirenler, hatta senin gibi boyut değiştirenler bile var.
-Burada; İnsanlar kamplara bölünmüş. İnsanlar siyahlar, beyazlara karşı korumasız, ikinci sınıf görülmekte. Gücü eline geçiren, geçmişini unutuyor!
-Bizden kötüsünüz o zaman!
-Maalesef Dark.
-Çıkar gurupları dünyayı paylaşmış. İnsan, hayvan, canlı hakları kavramları yok edilmiş. Kötüler, dünyayı kara bulut gibi sarmış. Gücü eline geçiren bu gücü elinden bırakmak istemiyor. Ya da gücü eline geçirmek için her yolu deniyor.
-Yaşanan savaşlarda hep bu yüzden!
-İnsanlar, adeta insanlığını unutmuş durumdalar.
-Aynı zamanda insanoğlu, dünyada kendinden başkasını düşünmüyor.
-Büyükler küçükleri eziyor. Adalet kavramı yok. Dünyayı zenginler, fakirler ve köleler olarak ayırmışlar. Dünyanın geleceği yine dünyayı pay eden bir avuç insanın vereceği kararlara kalmış. Burada o yüzden yaşam zor.
-O nedenle; biz nasıl düzelteceğiz bu karmaşık durumu ve kargaşayı?
-Bak Orkun seni çok iyi anlıyorum. İnsanlar güç zehirlenmesi yaşıyor. Ama sana ne olacağını anlatacağım. Nasıl beraber bunlarla savaşacağımızı da!
-Biz değil, onlar korksunlar bizden!
-Fakat benden sakın korkma! Ben senin dostunum.
-İsmimi nereden biliyorsun Dark Orwell?
-Sana dediğim gibi ben, senin geleceğinim. Her şeyi biliyorum. Yaşanan ve yaşanacakları da! Tüm soruların cevapları bende. Sorunları birlikte çözeceğiz. Hiç merak etme!
-Şimdi sen başka bir evrenden gelen, ölümsüz bir varlık mısın Dark?
-Evet, öyleyim. Ölümsüz…
-Nasıl geldin? Nasıl başardın?
Gerçekten başka evren ve kara delik var mı?
Nasıl geçtin kara delikten? Buraya kadar gelebildin?
-Peki Dark, paralel evren gerçekten var mı? Nasıl bir düzen var? Anlatır mısın?
-Anlatması ve anlaması çok zor Orkun. Zamanı gelince anlatırım ama anlayabilir misin, onu bilemem? Bunu bu evrende yaşayan kimse bilemez! Şimdi düşünme bunları sen!
-Ama ben, senin geleceğin olduğuma göre ancak sen, bu dünyadan ayrıldığında benim seviyeme çıktığında anlayabileceksin. Zorlama beynini!
-Seviye?
-Evet seviye. Katmanlar gibi. Şimdi anlaman imkansız!
-Sonsuz bir döngü ve frekans boyutlarının, dalgaların bizleri çevrelediğini düşün. Bulunduğumuz dünya da, özel bir yer. İnsanoğlunun bunu algılaması ve anlaması imkansız.
-Çünkü insanın vasfı ve ona verilen yetkiler, sadece içinde bulunduğu dünya da yaşaması kadar. Burada yaşaman için tasarlanmışsın. Hayal gücün burası için.
-Bilmediğin, görmediğin bir şeyi hayal etmen bile, hayal!
-Yorma kendini. Sadece hayatını yaşa!
-Peki, ne yapacağız Dark Orwell?
-Şimdilik hiç bir şey.
-Siz bir şey yapamazsınız! Sadece ben yapabilirim. Çünkü ben gelecekten ve başka bir gezegenden geliyorum. Peki ben, NX Prius gezegeninden niçin kovulmuştum?
-Hırsızlara, kötülere, çıkarcılara göz açtırmadığım ve onların soyunu kuruttuğum için. Bizim orada, dünyada ki gibi ölüm olmadığı için cezalar var. Ve bu cezalar da, çok ağır. Katlanarak artıyor. Sizde ki gibi af, şartlı tahliye ya da iyi hal indirimi yok!
-Katmanlar ve katmanlar arası hiyerarşi ve bunun sonucunda artan ve azalan cezalar var. Uyulması gereken yasalar, kurallar ve normlar bizim için çok önemli. Uymadığın takdirde, orada bulunman çok zor. Cezalar ağır.
-Ben de işlediğim suçtan dolayı konsey tarafından, en ağırına çarptırıldım. Ve burada da, suç işlememem lazım. Kendimi kontrol etmem gerekecek maalesef. O nedenle birlikte yaşayacağız.
-Nasıl olacak bu dünyada ve üçgenler arasında Dark?
-Bilmiyorum ama başaracağım. Başarmak zorundayım. Cezamı çekip, yeniden gezegenime ve aileme dönmek için.
-Bir de şu var. Cezamın sonunda, konseyin hakkımda vereceği karar da çok önemli!
-Sadece cezamı çekmekle iş bitmiyor. Şimdi bana katılıyor musun Orkun?
-Evet desem ya da hayır desem, ne fayda. Mecburen sana katılacağım.
-Başka çaremde yok. Evet diyelim şimdilik buna.
Dark Orwell, Orkun’a doğru karanlıklar içinde elini uzattığında, siyah pelerini içinde sadece ateş kırmızısı gözlerinin yanında, ellerinin de gözleri gibi kıpkırmızı kor ateş olduğunu gördüğünde hem irkildi, hem de korkarak;
-Ellerini sıkamam Dark. Çünkü yakar, kavurur beni diyerek, bir adım geri çekildi.
Çünkü çok korkmuştur.
-Yine gür sesiyle Dark güldü.
-Bir şey yapamam, vücudum için. Böyle yaratıldım. Ama korkmana gerek yok. Sana asla zarar vermem. Beni senden başkası göremez Orkun.
Artık tanışma vakti. Elimi sıkabilirsin.
Korkma! Yaklaş ve ellerimi tut.
Gece karanlıkta karşısına çıkan gizemli yabancı Dark Orwell, elini Orkun’ a doğru uzattı. Gözleri ve elleri kor ateş gibi kıpkırmızı, pelerini ile vücudu simsiyah, yine elinde büyük siyah baltası ile ona yaklaştığında, kor ateş hissini iliklerine kadar hissetti.
Bambaşka bir his ve duygu içindeydi.
Korku, heyecan ve şaşkınlık, Orkun’da belirgin olarak görülüyordu.
Etraf bir anda kırmızımsı kor ateş gibi aydınlandı. Dark’ın yanına daha da yaklaştığında, vücudundan dumanlar çıktığını gördü. Kalbi adeta yerinden çıkacak gibiydi. Ama başka çaresi de, yoktu. Daha da yaklaştı gizemli yabancıya. Ürkek ve korkak adımlarla.
Dark’a elini uzattığında şaşırtıcı bir şeyle karşılaştı. Dark ve Orkun tokalaştığında ne acı, ne yanma, ne de Dark’ın bedenindeki ateşlerden, hiç biri yoktu. Sanki kendi bedenine değmiş gibi hissetti.
Hatta iki eliyle Dark Orwell ‘in iki elini tuttu. Orkun ve Dark’ın korkusuzca birbirlerinin ellerini sıkıp sarılması sonucu, gizemli yabancı gecelerin içinden çıkıp gelen Dark Orwell, bu esnada artık görünmez olmuştu.
Şaşırtıcı ve ilginç anlardı. Orada ve o saatte, adeta ritüeli andıran görüntünün ardından, yavaş yavaş Dark Orwell bir mumum yanarak bittiği gibi ortadan kayboldu. Sanki geldiği yere gitmişti.
O gece karanlıklar içinde şaşılacak bir durum yaşanırken, Orkun’da yaşadıklarına bir anlam veremiyordu. Gizemli yabancı Dark, artık tamamen görünmez olmuştu. Hem şaşkınlık hem de korku ifadesi, Orkun’un yüzünden okunuyordu.
Şaşırmıştı!
Orkun sağına baktı, soluna baktı, Dark Orwell artık yoktu. Hatta yine korktu. Neler olduğunu tam olarak anlayamıyordu. Siyah ve sisli gecenin içinde inanılmayacak, olaylar yaşanıyordu.
-Nereye gittin Dark? Nereye gittin Dark?
Diyerek karanlıklar içinde yürürken, yaşadıklarına inanamıyordu Orkun.
Tedirgindi! Ne oldu da, Dark Orwell ortadan kaybolmuştu?
Orkun yine Dark Orwell’ e seslendi.
-Neredesin Dark? Neredesin?
Karanlıkta birden bire ortaya çıkan gizemli yabancı Dark Orwell, bir kaç dakika içinde yok oldu. Geldiği gibi gitmişti. İnanılır gibi değildi. Rüya mı görüyordu?
Orkun ellerine ve vücuduna yeniden baktı. Ama içinde yumuşak ve gizli bir huzur vardı.
Şaşkındı.
Yürümeye başladı. Bir kaç adım attıktan sonra yine gizemli yabancı, Dark Orwell’in gür sesini duydu.
Etrafına bakındı. Hatta Dark’tan etrafa yayılan kırmızı ışığı aradı ama böyle bir ışıkta yoktu.
Şaşkındı.
Hem de çok şaşkın! Kimsecikler yoktu etrafta ve karanlıktan çıkmak için hızlandığı sırada, yine Dark’ ın gür sesini duydu. Yine etrafına bakındı. Hızlı adımlarla karanlıktan çıkmak üzereyken, Dark bu kez Orkun’a;
-Korkma, telaşlanma, ben artık senin içindeyim. Seninleyim, korkma ve sakin ol.
Dedikten sonra Orkun, sokağın başında durdu.
Evet, karanlıktan çıkmıştı.
Kendi kendine de, acaba rüya mı? Hayal mi gördüm diyerek beyin jimnastiği yaparken, vücudunun derinliklerinden, Dark ona yeniden seslendi.
-İçindeyim artık Orkun.
Sen ben oldun. Ben ise sen.
Artık, her şey değişmişti. Orkun Dark Orwell, Ghost Man ise Orkun olmuştu.
Nasıl bir şeydi yaşananlar? İnanılmaz bir geceydi.
Orkun’un içindeki Dark Orwell, gür sesiyle seslendi;
-Hadi başlayalım o zaman…
Şimdi, kim kimin yerine karar verecekti! Bu da yaşanılarak, öğrenilecekti. Orkun karanlıklar içinde kaybolurken, etraf onun geçtiği yerlerde kırmızı tonlarda hafif hafif aydınlanarak, ona yol gösteriyordu. Dark Orwell ve Orkun ne olacağını bilmeden yolculuğa başlıyordu.
Tabi Ghost Man, da…
Şimdi ne olacaktı?
Birbirleri ile nasıl çalışacak? Yaşayacak? Ve karar vereceklerdi?
Yaşayarak öğrenilecekti. Artık eve dönme vakti gelmişti.
Hızlıca Karaköy’ün arka sokaklarından çıkıp, eve gitmek için taksi çağırarak, yola koyuldu.
Kartlar karılmış, dağıtılmış ve oyun yeniden başlıyordu.
Ghost Man ‘Karanlık Adam’, Orkun, Alba, Rex, George ve diğerleri sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyordu. Soğuk, karlı, sisli havada meçhule doğru bir yolculuk, bizleri bekliyordu!
Gizemli Yabancı;
Ghost Man “Dark Orwell” ortaya çıkarak, dünyada yeni bir dönem başlıyordu. İyiler ve kötüler arasındaki mücadele şimdi yeni bir boyuta taşınarak, yaşam ile ölüm arasında, ince çizgi artık çok net olarak, ‘Gizemli Yabancı’ tarafından yeniden çiziliyordu.
Öldürmek kolay, yaşatmak ise zordur.
Özgürlük ise paha biçilemeyen bir hazinedir.
Bülbülü zorlayarak öttüremezsin. Bırak, kendiliğinden şakısın.
Ve onu parayla satın alamazsın..!
Gizemli Yabancı ve Orkun şimdi ne yapacaktı?
#cehenneminlocasındayız.
canemregündem.com.