SEN NE GÜZEL KIZDIN ADALET
#ADALET
Çınarlı mahallesinde doğduğumu artık hepiniz iyi biliyorsunuz. Benim doğumumdan çok önceleri özel ve müstesna ailelerin oturduğu, güzel bir mahalleydi. Ünü, tüm ülkeye yayılmamıştı böyle.
Bugün size mahallemizin en güzel kızı ‘Adalet’ten ‘ bahsedeceğim.
Adalet; eski çarşamba pazarı meşhur ‘Bakkal Aytolu’ abinin dükkânına paralel otururdu. Paralel ’i başka paralellerle karıştırmayın lütfen. Bizim çocukluluğumuzda, paralel, üçgen, dikdörtgen vs. yoktu. Herkes dümdüz vatanseverdi, Atatürkçüydü. Ha, Aytolu abinin meşhur kırmızı Talay şaraplarını denize karşı içince, sekizgen oluyor dun o başka!
Adalet benim çocukluk arkadaşımdı. Aynı mahallede büyüdük, okula gittik. O da benim gibi Atatürk İlkokulu sonra Şehit Süleyman Bey ortaokulu ve ŞMG Lisesi’nde okumuştu. Hürriyet abi ve Devrim ablanın tek ve mahallenin en güzel kızı olmasının yanında, ele avuca sığmaz, yeri geldiğinde haşin bir kızdı. Anne ve babası da öğretmendi. Dedesi Özgür amca Amerikan’ının 6.filosunu denize dökenlerin arasında, İstanbul’da yaşayan devrimci bir abimizdi. 68 kuşağının Bandırma temsilcisi diyelim.
Yani Adalet, eğitimli ve devrimci bir ailenin hırçın kızıydı. Öyle olmasına rağmen çok iyi anlaşırdık. Ben daha sessiz ve sakindim ona göre. Duygusal yanı yok muydu? Elbette vardı. Kadınların duygusal yanı olmaz mı? Onun da vardı. Ağlardı duygusala başlayınca. Annelerimiz ve babalarımız aynı kuşak olunca, bizde onunla aynı kuşaktık. Bunu da karatede, beşinci siyah kuşak olarak, algılamayın sakın.
Adalet; mahallemizdeki elma, armut, erik, kiraz ve diğer tüm ağaçları yakın arkadaşıydı. Çünkü onların tepelerinden inmezdi. Haksızlığa dayanamazdı. Şayet kavga edilecekse, kumral saçlarını topuz yapar, ayakkabısının bağcıklarına açılmasın diye üç dümcük atardı.
Sonra ya Allah, Ulubatlı Hasan’ın surlara tırmandığı gibi adı gibi adalet dağıtırdı. Korkusuz du… Çocuklar çekinirdi. O da bunu iyi bilir bu özelliğini de kullanırdı.
Hep beraber büyüdük. Güzel kız oldu Adalet. Saçlarını dağıttığında alımlı ve ismine yakışan tavırdaydı. Ama yanına her babayiğit yanaşamazdı. Ölçülü, hakkaniyetli, yeri geldiğinde adaletli, eşitlikçi ve devrimci yapısını uzun yıllar korudu. Çizgisini hiç bozmadı. Ama zaman zaman başı derde girmedi de, değil. Genlerinde vardı devrimcilik, isyankârlık.
Şimdi isyankâr dediğimde, dostlar burun kıvırırlar belki. O yıllarda yavaş yavaş meşhur olmaya başlayan; Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur sonrasında İbrahim Tatlıses dinleyip, kendisini jiletleyenlerden değildi.
Atatürk devrimcisiydi. Dedesinin yıllar önce 1969-1970′ te Amerikan askerlerinin neden denize döktüğünü çok iyi biliyordu. Biz buna anti Amerikancı diyelim.
Öyleydi…
Dedesi Özgür abi düşünce adamıydı. Anti Amerikancı olduğu için bugün 6.filoyu kıble yapıp namaz kılanlar iktidar olup kar-un gibi zengin olsalar da, Özgür abi İstanbul’da sakin bir hayat sürüp, gazetelerde köşe yazıları yazarak, sessizce bu dünyadan ayrıldı. Yaşamı da aslında sessiz sakindi. Sadece ülkesinin emperyalizm tarafından kuşatılmasına tahammül edemiyordu. O da güzel atlara binip gitti. Hoşça kal abi!
Üzülmesin; belki göremedi. Ama bu dünyadan göçerken, Cumhuriyet vardı. Yine var onu yıkmak isteyen bedbahtlara ve lümpenlere rağmen. Bu gün eski bir takanın, denizde yol alırken içi su dolsa da, batmaz o taka. Battı mı? Bandırma Vapuru Samsun’a çıkarken. Hani batar deniyordu?
Diğer tarafta 1950’den bu yana Cumhuriyeti yıkmak ve yok etmek isteyenler ise ne acıdır ki, isteklerine ulaşamadan öldüler. Hem de Cumhuriyet rejiminde. Öyle kolay değil. Bunu da görüyoruz ve yaşıyoruz. Örnek mi? Fesli Kadir, Cumhuriyet rejiminde öldü, görevini yapamadan. Diğerleri de öyle olacak!
Gençliğimizde, bakkal Aytolu abinin dükkânından kırmızı Talay şaraplarımızı alıp, Livatya ya gider, uçsuz bucaksız Marmara denizi seyredip, Kapıdağ yarımadasına hayran hayran bakardık.
Devamlı olmasa da, dönem dönem Adalet te bize katılırdı. Daha güzel günler için hayal kurar hatta beynimizin içinde ‘devrim’ yaparak eşitlik, özgürlük, mutluluk ve bereket dağıtırdık. Ama kendimizi asla dağıtmazdık.
Biz Atatürk’ün ilkelerinin yıpratılmasına, lime lime edilmesine karşıydık. Jiletle miletle değil, ilkeler, normlar ve insanın daha özgür yaşamasından yanaydık. 68 kuşağı dünyada savaşa karşıydı. Sloganları ise ‘savaşma seviş’ idi. Yani barış ve özgürlük istekleri dışında başka bir şey istemiyorlardı dünyadan. Daha doğrusu küresel emperyalizm, onların düşmanıydı.
Yine bir akşamüstü Livatya ya gitmeden önce Aytolu abiden o meşhur Avşa şaraplarından alarak, yolu koyulduk. Adalet te bizle gelmişti öyle hatırlıyorum.
Dört-beş arkadaş birer büyük Avşa şarabını devirirken denize bakarak, ne devrimler yaptık. Özgürlük ve bağımsızlık için. Sonradan toparlanıp, hepimiz evlere dağıldık. Fakat asıl dağılma ve çözülme o akşamın sabahındaymış!
Sabaha karşı sirenler, koşuşturmalar, bağırışlar ve postal sesleri ile uyandık. Kenan Evren darbe yapmıştı. Voov. 16 yaşında bir lise öğrencisi olarak, öncesini ve sonrasını dibine kadar yaşadık. Malum sokağa çıkma yasakları, tutuklamalar ve Hasan Mutlucan’ın o gür sesiyle start alan darbe, böylece başlamış oldu.
Gençlerin; kırmızı Avşa şarabı alıp, Livatya’da daha özgür, daha barışçı, daha zengin yaşama hayalleri, Adalet ve diğer arkadaşların hayalleri böylece son buldu. Darbe herkese ‘Darbe’ vurdu.
Bir gün önce ülkenin selameti için biz bize aramızda devrim yaparken. Birileri ise darbe yaparak yine özgürlükleri askıya alıyordu. Bugün nasıl bir dönem ‘askıda ekmek’ kampanyası varsa. Geçmişte de ülkede ‘askıda özgürlük’ kampanyaları mevcuttu.
Darbeden sonra sokağa çıkma yasakları, tutuklamalar vs. gibi nedenlerle insanlar birbirlerinden uzaklaştı. Bir sürü yasaklar geldi. Korku, baskı ve askerlerin tavrı güneşi gölgeledi kapattı. Sonrası malum.
Bir kaç zaman Adaleti hiç görmedim. Yer yarıldı Adalet yerin dibine girmişti. Bir müddet sonra anne ve babasına ulaştım. Söyledikleri karşısında şok oldum. Artık dayanamayacağım diyerek, ülkeyi terk edip Almanya’ya kaçmıştı. Aslında kaçmak değil kendi isteği ile gittiğine eminim. Kuzenleri oradaydı. 44 yıl oldu Adalet ülkeyi terk edeli.
Tam 44 yıl. Dilek olay…
Bu saatten sonra giden Adalet geri gelir mi?
Benim bildiğim o Adalet artık gelmez.
Sizce gelir mi?
Şunu duyar gibi oluyorum. Eski Avşa şaraplarını özlemiştir, gelir belki diyenleri duyar gibi oluyorum. Ah keşke gelse. O şaraplar yok artık. Bugün en kötü şarap 200 lira. Almanya’da olsa olsa 3-4 Euro. Kazıklanmak için mi gelsin? Onun bıraktığı ülke yok artık. Gelse de ona yabancı.
Aytolu abinin o kırmızı sek şarapları yok artık. Onunla birlikte hayaller ve güzel günlerin şarkıları da okunmuyor, Livatya ’nın bayırlarında. Artık oradan; ‘kahrolsun Amerika’ denmiyor. Özgürlük şarkıları yankılanmıyor. Kapıdağ yarımadası o şarkılara cevap vermiyor.
Özgür abiler 6.Filoyu denize dökerken ne bileceklerdi ki? Adamların bu gün NATO ile ülkenin her yanına hâkim olacağını?
Peki, bu gün Livatya’dan şarkılar okunmuyor, denize karşı özgürlük ve barış adına! Avşa şarapları ardı ardına, devrilmiyor. Kimsenin sesi çıkmıyor!
Ne okunuyor? Kimin sesi çıkıyor?
Siyasetçilerin gazelleri…
“Suriyeliler bizim kardeşimiz. Onları göndermeyi düşünmüyoruz? “
Peki, ne düşünüyorsunuz?
Adalete mektup yazayım. Beni de alsın.
Bol bol Avşa şarabı pardon, Bavyera birası içeriz.
Peki sizin mahallenizdeki, sokağınızdaki, şehrinizdeki, ülkenizdeki Adalet’te yurt dışına gittiğini hatırlıyorum. Onlar döndüler mi?
Biliyorum 1980 darbesinden sonra giden Adalet, dönmez daha.
Güzel atlara binip, mavi gökyüzüne yelken açan dostlara, komşulara, arkadaşlara ve vatansever insanlar, ışıklar içinde uyuyun. Sizden çok şey öğrendik. Ahde vefa ve güzel dostluklar.
Adalet yok artık.
Beklemeyin bence!
Gelmez…
Esen kalın.
Can EMRE