Can Emre
TİLDA ve MİLDA
Küçük bir hikaye
İki kardeş Tilda ve Milda İstanbul Kapalıçarşı’da gezerken yorulmuşlar aynı zamanda acıkmış olduklarından, yemek yiyecek yer aramaktadırlar. Hemen aşağıda büyük ve ihtişamlı dükkandan nefis et kokuları dışarıya taşmakta, insanlar büyük kuyruklar oluşturarak içeriye girmek için sıra beklemektedirler.
Bizimkilerin sırada bekleme niyetleri yoktur. Karınları çok aç olduğu için kuyrukta beklemek istemezler. Bir hışımda mekanın arka kapısını bularak oradan adeta içeriye sızıp, iki kişilik masaya otururlar. Mekan büyük, ihtişamlı ve içerisi çok kalabalıktır. Garsonlar gelip ne yemek istediklerini sorarlar. Tilda ve Milda, kaburga ve Osmanlı şerbeti siparişi verip ayrıca altı yanmış, üstü kızarmış, kaymaklı kadayıf söyleyerek servisi beklemeye başlarlar.
Bulundukları masanın hemen sol tarafında büyük televizyonda; esmer, siyah gözlüklü, siyah saçlarını at kuyruğu toplanmış, siyah takım elbiseli, beyaz gömlek ve siyah kravatı ile çirkin bir adam, elini havaya kaldırıp bileğini yamultarak etlerin üzerine tuz serpelerken aynı zamanda ağzını sağa ve sola yamultarak, “kappiçinoo, kappiçinoo” diyerek şov yapmaktaydı. Tilda ve Milda bunun ne olduğunu anlamazlar. Hatta birbirlerine bakarak: “Kim bu garip adam” derler.
Sonunda garsonlar kaburgayı, Osmanlı şerbetini ve altı yanmış, üstü kızarmış, kaymaklı kadayıfı getirirler. Her ikisinin de karınları çok aç olduğu için yemekleri hemen bitirerek, üstüne ’de maden suyunu içerek, salondakilere bakmadan büyük bir keyifle geğirerek hesabı isterler.
Garsonlar hesabı getirirler. Beyaz büyük bir tabak içinde yediklerinin faturası ile birlikte tabağın içinde faturaların üstünde kol düğmeleri vardır. Her ikisi de birbirine bakarak, gözleri ile bu kol düğmeleri nedir diye göz göze gelirler?
Garsonlara dönerek: “Bu kol düğmeleri az önce ekranda gördüğümüz kara gözlüklü, esmer, saçları at kuyruklu adamın elleri ile etlerin üzerine tuz dökerken onun gömleğinde olan kol düğmelerine çok benziyorlar” dediklerinde.
“Evet efendim, müessesemizin size ikramı, o düğmeler bu düğmeler” diyerek onlara cevap verirler. Kol düğmeleri hesap ödenmeden önce Tilda ve Milda ’ya geçirilmiştir.
Her iki kardeş faturayı alarak incelemeye başlarlar. Önce Tilda bakar. Faturada rakamlar çok ve bol sıfırlı olduğu için faturayı kardeşi Milda ‘ya uzatır. Ona uzatarak: “Şu faturaya bakar mısın? Üzerinde rakamlar çok olduğu için pek anlamadım” der.
Milda faturayı eline aldığında gözleri fal taşı gibi açılır. Hiddetlenir. Garsonlara dönerek: “Nasıl olur, nasıl olur” diyerek, onları çağırır. Garson gelir. Onlara kızgınlıkla dönerek: “Biz iki kaburga, iki Osmanlı şerbeti ve iki tane de altı yanmış, üstü kızarmış, kaymaklı kadayıf yedik. Sodalar sizin ikramınızdı. Bu fiyat çok değil mi? Faturada yazan, kol düğmelerinin mi? Yoksa et yemeklerinin mi fiyatı? Bu fiyatlar doğru mu? Bana yanlış gibi geldi!
Garson, hemen şef garsonu çağırır. Bizimkiler kızgındır. Şef garson yanlarına geldiğinde Tilda ona dönerek: “Şefim bu fiyat çok yüksek. Fatura, kol düğmelerinin fiyatından da yüksek. Et bu kadar pahalı mı? Maliyeti çok mu yüksek? Bunda bir yanlışlık olmalı? Biz dükkandaki tüm etleri yemedik? Bu fiyata, eskiden tek katlı bahçeli bir ev alınıyordu!
Şef garson bizimkilere dönerek: “Yanlışlık yok efendim. Fatura doğru. Bizde fiyatlar böyle” diyerek onlara cevap verir. Bizimkiler kızgındır. Keşke gelmeseydik dediklerinde, şef garson devreye girer. Onlara dönerek: “Yüksek ya da değil, tercih meselesi.”
Burası ‘Türkiye’ der…
Tilda ve Milda bir kez daha faturaya bakınca şaşırırlar. Faturada hem Türk lirası hem de “dolar ve euro” ödeme fiyatı yazmaktadır. Sonunda faturayı öderler. Ancak giderayak, kızgınlıkla kol düğmelerini şef garsona fırlatıp, tezgah üstündeki iki üç bardağı devirip salondan ayrılırlar. Buradaki et fiyatları çok yüksek gelmiştir onlara. Şaşkın ve kızgındırlar.
Akşam olmuş eve vardıklarında iki kardeş, ülkede fiyatların ne kadar yüksek olduğunu, insanların adeta kölelik düzeninde, derin fakirlik, çaresizlik ve yoklukla mücadele ettikleri aklına gelince, bir yerde denize nazır yalılarda ve saraylarda oturanlar ile çadırda kalmak zorunda olan insanların açlık ve yoksullukla test edildiği düzen, aklılarına gelir. Toplumda rant ile ihya olanlarla, düzenin dışında kalan insanların yaşamak için daha çok çalışmak durumunda kaldığı bu köle düzeninde insanlar, yağmurlarda çok fazla ıslanmaktadırlar.
Abi kardeş uyumak için yattıklarında bir müddet sonra sabaha karşı saat: 05.30’da kapıları çalınır. Şaşırırlar. Bu saatte kim gelmiş olabilir? Diyerek yataklarından kalkıp, kapıya doğru yönelirler. Kapıyı açtıklarında, karşılarında polis ekipleri vardır. Ekipler onlara dönerek: “Hakkınızda şikayet var çocuklar” diyerek, hep beraber emniyete giderler. Kim şikayet etmiştir? Siyasetçi değillerdir. Belediye Başkanı değillerdir. İş adamı değillerdir?
Polis Müdürü onlara dönerek: “Bu gece yemek yediğiniz yerde faturaya itiraz etmişsiniz. Ayrıca iki adet bardak kırmışsınız. Bu nedenle buradasınız” dediğinde çok şaşırdılar.
Tilda ve Milda sadece yedikleri et fiyatına itiraz edip, faturayı ödemişlerdir. Ama kırdıkları iki bardak için şimdi emniyettedirler. Daha sonra savcılığa sevk edilirler. Savcı sorgulama sonrası onları mahkemeye sevk eder. Mahkemece “kaçma şüphesi” gerecince onları ceza evine sevk eder. Et yemenin faturası çok ağır olmuştur bu ülkede.
Ardından, Tilda ve Milda şimdi tek kişilik koğuşta bir müddet mahkemeye kadar kalacaklardır. Gece hapishanenin ışıkları söner. Görevliler yat talimatı verirler. Nihayetinde şimdi faturaya itiraz edip, iki adet bardak kırdıkları için cezaevindedirler. Her ikisi de korku içinde yatağın bir köşesine sızarlar. Diğer koğuşlarda yatanlarda onlar gibi itirazdan yatan insanlardır.
Sabah olur, önce Tilda kalkar, kardeşi Milda yı uyandırır. Milda şaşkın ve korkmuş bir şekilde uyanmıştır. Tilda kardeşine dönerek: “Ne oldu, korkarak uyandın Milda.” Milda rüyasını abisine anlatır. Daha sonra sahipleri onlara seslenir: “Çocuklar kahvaltınız hazır. Daha sonra birlikte yürüyüşe çıkacağız.” Tilda ve Milda, Beagle cinsi sevimli iki küçük köpektir. Rüya görmüştür Milda. Abisinde dönerek: “İyi ki rüya! Ya bir de gerçek olsaydı Tilda.”
Burası Türkiye, Milda. Burası Türkiye…
Ama gerçekten çok pahalı bir ülke Milda. Fakat kol düğmeleri de çok güzeldi.
Batsın onların kol düğmeleri.
Kol düğmeleri ile kandırıyorlar insanları.
Bir tarafta, keyifle boğazda purolarını gemilere karşı tüttürenler ile diğer tarafta, yüksek fiyatlara isyan edip gece yarısı çöpten bozuk, çürük, çarık, meyve ve sebzeleri ancak sabaha karşı evlerine götürenlerin ülkesi olduk.
Böyle mi olmalıydı? Enflasyon canavarı ha bugün, ha yarın, üç ay sonra, beş ay sonra, bir yıl sonra bitecek diyenler; bir gecede siyaset ile harmanlanan bir düzende 45 Milyar dolar kaybediyorlar. Bizim paralarımız, vergilerimiz bir kişinin siyasi ikbali için uçup gidiyor.
Daha ne kaldı verecek? Daha neyimizi alacaksınız?
Yok. Toplum bitik.
Artık siz tasarruf yapın…
Ne verdiniz ? Ne istiyorsunuz?
Sistem dediğiniz, düzen battı…!
canemregundem.com