Can Emre
KADINLAR HEP AYNI BU ÜLKEDE
Kadın Cinayetleri nasıl son bulacak?
Akşam oturmuş her zamanki gibi film seyrediyordum. Kadın merdivenlerden aşağıya doğru hızla koşarken, arkasından adam tam tetiği çekeceği anda, küt elektrikler kesildi. En heyecanlı yerini kaçırdık. Baktım pencereden, şehrin tamamında hiç ‘ışık’ yoktu. Zifiri karanlık.
Sonra dedim kendi kendime, nasıl olsa filmi yine oynatırlar. Canım sıkıldığında, ışıklar olmadığında, mum ışığında kitap okurum. Ne mi okuyorum? Baş ucu kitabım olan NUTUK…
Evet evet, hatırladım şimdi sahneyi. Adam filmde kadına; sen benim aşkımsın, her şeyimsin, biliyor musun bir tanem? Cennet kadınların ayaklarının altında, seni çok seviyorum diyordu! Ve arkasından da, tetiği çekiyordu? Nasıl bir sevgiyse? Olsun bir daha oynatışlarında, trafoya bu sefer kedi girmez de, tetiği kimin çektiğini öğreniriz…
Gerçek yaşamda da öyle değil mi?
Kadınlar için; onlar anne, abla, kardeş ve toprak ana, yani doğurgan, kutsal olan ve bizi geçmişten geleceğe taşıyan anlamında derler; sonra da cennet dedikleri toprakları yağmalayıp, ormanları yakarlar, çevreyi katlederler. Film gibi! Ve sonunda cennetlik olarak gördükleri toprak anayı (kadınları) toprağa gömerler.
Yine sonra ‘topraktan geldik, toprağa gideceğiz’. Metafora bakın! Kadınlara ‘Toprak Ana’ deyip, daha sonra ‘Toprak Anayı’ toprağa gömüyorsunuz! Film gibi.
Bu günlerde, film ile gerçek hayat karıştı birbirine. Şimdi hangisi film, hangisi gerçek, kim burada Oksimoron yapıyor, ışıklar olmadığı ve her yer zifiri karanlık olduğundan ayırt edemiyorum.
Ne diyorduk.
Kadınlara yapılan, fiziksel ve psikolojik tacizleri sizlere anlatacaktım değil mi?
Kadın demişken,
Batı ve Kuzey arası da açıldı biliyor musunuz. Eskiden dizi vardı hatırlarsınız. Kuzey-Güney, şimdi değişti ismi, Batı-Kuzey oldu. Kadınlar geçen gün Taksim’e çıkarak, ‘Kadın Cinayetlerini’ protesto ederken, ters kelepçelenerek yerlerde sürünürken, aynı saatlerde size bahsettiğim Batı & Kuzey bölgesinde yani Finlandiya’da, Başbakan koltuğuna bir Kadın oturuyordu. Ayrıca kabinesinin yarısı ‘Kadın Bakanlardan’ oluşuyordu. Bizde hak aradıkları için Taksim’de kadınlara ters kelepçe takılırken, atlamışız olayı. Biliyor muydunuz siz? Bence Taksim’i tümden yasaklayın ya da taşıyın başka bir şehre olsun bitsin.
Kimse çıkmasın diye! Hak aramasın! Çalışmasın! Evde oturup yemek ve çocuk yapsın! Siz onu istiyorsunuz biliyorum.
25 Kasım gelecek yakında. Kadın hakları, cinayetleri, tacizler, tecavüzler sözüm ona lanetlenecek! Ama meclis aritmetiğinde 600 vekilin ancak 96′ sının kadın olduğuna kimse değinmeyecek, hatta gündeme bile gelmeyecek. 96 kadın, 100 bile değil. Meclisin yarısı ‘Kadın Vekil’ olduğunda ancak aşarız bu durumu. Sorun sistemde. Sorun iktidarın kadına bakış açısında! Sorun erkeklerin alt belleğinde!
Ama daha kadın cinayetlerine, taciz ve tecavüz ile hayatlarının baharında sözde ‘aşk’ yada ‘namus’ veya ‘aile’…vs. kavramları ile vakitsiz toprağa düşenleri, bunların neden ve sonuçlarını yazamadım daha.
Cahillik, eğitimsizlik, ata erkil aile yapısı, coğrafya, fakirlik hatta zenginlik….vs. hepsini çuvalın içine doldurun. Çuval değince, geçmişte Kuzey Irak’ta Amerikan askerlerince, askerlerimizin başına çuval geçirilmesi geldi. Ama hatırlamıyorum bayağı bir süre oldu.
Biz ne yapmıştık?
Sözde müttefik ve stratejik ortağımıza.! Bilen var mı? Çok uzun süre oldu da?!
Vallahi, bir türlü ‘Kadınlarımıza’ gelip te, küçük gelinleri, 9 yaşında evlenebilir diyen soysuzları, din tacirlerini, kadını eve kapatıp, kadın çalışmaz diyen sahte şeyhleri, Müslümanların Kutsal Kitabı Kuran’ın Türkçesini okumak, günah ve haram diyecek kadar emperyalizmin oyuncaklarını, hatta kadınlar ve erkekler eşit değil, olmaz; fıtrata ters diyerek, kadınları erkeklerle eşit görmeyenleri yazacaktım. Kadın cinayetlerinin neden ve sonuçları arasında ama film bitsin sonunu seyredeyim, yazacağım.
Tabi kadın, yani toprak ana dedikleri, toprak olmazsa?!
Evet, dünyada da var, kadınlara yönelik taciz ve tecavüz. Ama bizdeki kadar değil. Sorun mu? Onları ikinci sınıf gören, yok sayan, aşağılayan, kadını cinsel obje olarak gören zihniyetin hortlaması.
21.Yüzyılda; 2000/3000 yıl önceki, yazıtlara, kitaplara, söylemlere bakarak, erkek egemenlerin yazdıkları ile hüküm sürüyorlar. O nedenle ülkemizde Kadının Adı yok. Var mı? Sadece affedersiniz ‘Karı’ gel aşağı, git yukarı. Dilinizi eşek arısı soksun sizin.
Ve, bu gün hiç bir şey eskisi gibi değil; ülke de…
1960-1970-1980 hatta 1990’lı yılların Türkiye’si ve kadınları yok. Kadınlarımız çağdaş, modern Türkiye’nin vitriniydi. Eğitimli, bakımlı, kültürlü, köy enstitülerinden yetişmiş gençler, ışık saçıyorlardı.
Hatta antiemperyalist davranış içindeydiler. Hatırlayınız. O gençlerin hayatı, ‘antiemperyalist’ olduğu için darağacında son buldu. Onların karşıtları ise bugün iktidar.
Nereden nereye!
Atatürk’ ün mirası yerle bir oldu. Hatta Atatürk Orman Çiftliği, yine Atatürk’ün emaneti CHP bile Atatürk’ün ölümünden sonra bir daha iktidar olamadı. Hele onun aşındırılması, Cumhuriyetin aşındırılması demek!
Şimdi bunların, Kadın Cinayetleri ile ne alakası var?
Doğru hiç alakası yok..! Olmaz olur mu? Sizce olmadığı için kadınlar bugün ülkede, ikinci sınıf muamele görüyorlar.
Kadınlarımız, erkeklerden daha bilgili, daha masum, daha insancıl duygular taşıyorlar. Onlar anne çünkü. Erkeklerin kadınları ‘cinsel obje’ olarak görmelerine karşın, kadınlar erkekleri öyle görmüyorlar. Sorun da burada; erkeklerin kadınları cinsellik ile bağdaştırıp, sosyal hayattan koparmak, çevreyi, toplumu ve kendilerine göre dizayn etme amaçları ile siyasi, sosyal dezenformasyonlar, toplumu ortadan ikiye, hatta üçe bölerken, erkek egemenliğinde kadınlar ikinci sınıf, hatta iki adım geriden yürüyen sadece bir varlık olarak görülüyorlar.
Elektrikler gelir mi bilemem, ama eski Türkiye geri gelmez.
O şahane tayyörlerin içindeki kadınlar, traşlı ve kravatlı erkekler, antiemperyalist gençler, geri gelmeyecekler. Siz din ile yoğrulmuş, hamur kıvamına getirilmiş, cinsel obje olarak görülen kadınlar, yine din adı altında, tepeden tırnağa hapsedilmiş gibi, siyah çarşafa, burkaya ve 3000 yıl önceki zihniyete mahkum gibi yaşamaya ve yaşatılmaya mahkum değilsiniz.
Dünyada ‘Kadın ve Erkek’ eşittir. Ama ülkemizde eşit mi, değil mi? Film bitsin size mutlaka söyleyeceğim ve yazacağım.
Ne desem? Kadınlar bilir işlerini, kendi aralarında anlaşırlar. Onlar annedir, abladır, kardeştir ve kızlarımızdır. Sorun erkeklerin ‘Kadın-Erkek eşitliğinde sözde ‘Fıtratlarına’ ters düşmesi. Fıtrat dediğin yaratılışsa, kadın ve erkek eşit yaratılmıştır. Erkekleri doğuran kadın yani annedir. Eee, o zaman fıtrat bunun neresinde?
Erkek doğursa ne ala da, doğuran kadın. O zaman sizin söyleminize, pardon fıtratınıza göre kadın ikinci planda değil, aslında birinci plandadır. Hatta söylemlerinizle bile çelişiyorsunuz. Kadın annedir, toprak anadır, doğurgandır. Ya siz?
Şimdi?
Film bitsin, sen git Ayasofya’ ya iki rekat namaz kıl, dönünce anlatacağım Raif abi. Kadınlara yapılan ikircikli tutum ve davranışları. Olur mu? Git sen Ayasofya’da duanı et, minbere kılıçla çıkan Diyanet İşleri Başkanının konuşmasını dinle, bakalım kadın-erkek eşitliği için ne söyleyecek? Bende merak ettim Raif abi, koş bi git dinle. Koş, koşş… Kadınları unuttuk ya, onları yazacaktık. Fıtrata takıldık kaldık.
Kadınlar ve erkekler eşittir.
Eşit şartlar ve haklarda dünyaya gelmişlerdir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bizimde kabul ettiğimiz gibi kadın-erkek ayrımı yapmadan ‘Canlı’ kavramına vurgu yaparak, dünya insanların eşit olduğunu söyler.
Bizde ise her gün televizyonlarda, sosyal medyada kadınlar, şöyledir, böyle giyinmelidir, evde çocuk bakmalıdır, yemek yapmalıdır, çalışmamalıdır…vs. gibi abuk sabuk konuşanlara itibar etmeden, onları yok sayarak Atatürk’ün bize bıraktığı mirasa sahip çıkmalıyız.
Gerisi laga-luga…
Çal ‘İzmir Marşını’.
#Kadınına Şiddete Hayır.
#İstanbul Sözleşmesi Yaşatır
#Kadın-Erkek Eşittir.
Esen Kalın.
canemregundem.com