CEHENNEM BOMBOŞ. ÇÜNKÜ ŞEYTANLAR BURADA!

0
157
CEHENNEM BOMBOŞ ÇÜNKÜ ŞEYTANLAR BURADA (1)

Can Emre Gündem

Can Emre

CEHENNEM BOMBOŞ
ÇÜNKÜ ŞEYTANLAR BURADA

Bir kitabın ortasından başlayan hikaye. Aslında bir başlangıç, doğum gibi…

Cehennemin Locasındayız…

Lapland

Gruptakiler gece yarısı uyurken, köpeklerde yemeklerini yiyerek onlarda ertesi gün güçlü  olmak için uykuya dalmak üzere, istirahat yerlerine çekilmişlerdi. Gecenin ilerleyen saatinde ise Hektor ile Robert, Alba ve Rex’e sessizce yaklaşarak hain planlarının ilk startını böylece veriyorlardı.

Adamlar her ikisini de çok iyi tanıdıklarından, yanlarına yaklaştıklarında onlara elleriyle sus işareti yaparak adeta yılan sessizliğinde yaklaşıp, onları bağlı oldukları demir çubuklarından kurtararak yine yılan sessizliğinde, karanlıklara karışırlar.

Kötülüklerini, masumiyet altında gizleyenler.

Alba ve Rex, bu iki hırsızı bir kaç gündür tanıdıkları için hangi amaçla orada olduklarını bilmeden, onların sevimli ve cana yakın tavırlarına gece yarısı adeta evet diyerek, onlarla beraber gitmek için hareket ederler.

Kar motorlarını kamp yapılan yerin yaklaşık bir kilometre ilerisine park eden, iri yarı kaba saba ve saçları sakalları birbirlerine karışmış bu iki yabani adam, görünüşlerinin aksine grup içerisinde merhametli, kibar ve etrafındakilere cana yakın davranış sergileyerek güven kazanmışlardı.

Ama o gece kötülüklerini ‘merhamet’ şemsiyesi ile gizlediklerinin gerçeğini görmek; insanlık adına, hayal kırıklığı idi. Demek ki bazıları bunu gizleyebiliyorlardı!

Tüm bunlar yaşandıktan sonra Alba ve Rex ‘in babası George’ un burnuna, havada garip bir şeyler olduğuna dair işaretler gelir ve uzandığı yerden kalkarak, etrafı kolaçan eder. Ancak gördükleri manzara karşısında şaşırır. Çocukları kamp alanında yoktur.

Çünkü biraz ileride kendilerine ayrılan bölümde, Alba ve Rex’in bağlı olduğu demir çubukların çıkarıldığı ve iplerinin kesildiğini gördüğünde, deliye döner. Şimşek hızıyla bulunduğu yerden fırlayıp, kamp etrafında son hızla bir kaç tur atarak çocuklarını arar.

Alba ve Rex yoktur. Şaşırır!

Avazı çıktığı kadar bağırır. Ama nafile! Gece yarısı yavruları artık, George’ nın yanında değildir. Kamp alanında hızlıca dolaşıp çocuklarını aradığı esnada, karlar üzerinde iki kişinin ayak izlerini görür. İzleri koklar. Kokularını hemen tanır. Bir haftadır onlarla birlikte seyahatte olan Hektor ve Robert’ in olduğunu anlar.

Tabi ki bu kokuların yanında evlatlarının kokularını da, hemen tanır George.

İçgüdüleri çocuklarının bu iki hırsız tarafından kaçırıldığını söylemektedir.

Yerinde duramaz ve şimşek hızıyla bulunduğu yerden ayrılarak, izleri takip eder. Sonunda kar motorlarının izine ulaşır. Ama etrafta kimse yoktur. Sağa sola bakar, etrafı hızlıca dolaşır, kolaçan eder nafile çocukları yoktur. Yine şimşek hızıyla eve döner, patronu Esa’ ya durumu bildirir. Esa;

-Bekle, sabah beraber yola çıkarız dese de,

-Olmaz şimdi gitmeliyim. Onları bulmalıyım der.

Yine şimşek hızıyla yola koyulur. George için sonu ne olacağı bilinmeyen macerada, böylece başlamış olur.

Onu nasıl bir son bekler? Bu bilinmez!

Çünkü ‘Cehennem bomboş fakat şeytanlar buradadır.’

Yola çıkan ve adeta şimşek hızıyla hareket eden George, evlatları Alba ve Rex için çok endişelidir. Onlara ulaşmalı, evlatlarını çalan o iki haydut tipli hırsıza da, haddini bildirmelidir. Kararlıdır da! Ne pahasına olursa olsun, onları bulmak için çabayacaktır.

Yine oradan ayrılarak sabaha karşı soğuk ve sisli havaya aldırış etmeden, son sürat izleri takip eder. Koştukça adeta izler de, ondan uzaklaşır. Artık güneş doğmak üzeredir. Etraf, yavaş yavaş aydınlanır. Biraz dinlenmesi gerekir.

Çünkü, tüm gece koşmuş ve yorulmuştur. Karların üzerine kendini, soluk soluğa bırakır. Susamıştır. O nedenle, temiz ve basılmadık yerdeki karları yiyerek, susuzluğunu giderir. Aynı zamanda öfkeli ve telaşelidir. Çünkü çocukları bu iki haydut tipli hırsızlar tarafından, kaçırılmıştır. Evlatları olmadan yaşaması çok zordur.

Ama mucizelerin de her zaman yaşanmadığını bilecek kadar da, hayat tecrübesine sahiptir.

O arada gözlerinden iki damla yaş süzülür. Çünkü eşi öldükten sonra onlara hem babalık, hem de analık yapmıştır. Ve bu güne kadar onlardan hiç ayrılmamıştır.

Her zamanı, dakikayı, birlikte güzel değerlendirmişler aile bağları güçlü, güzel bir ekip olarak sahipleri Esa ile mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürmektedirler.

Bulunduğu yerden hızlıca kalkarak yine son sürat, izleri takip eder. Lapland artık çok gerilerde kalmıştır. Sabah yabancı bir köyden geçerek, izlerin bulunduğu yöne doğru uçarcasına koşar. Sonunda iki araç  içinde Hektor ve Robert’i görür.

Fakat yanlarında Alba ve Rex yoktur. Bir şeyler yapamamak, çaresizlik, yorgunluk, George için aşılması zor dağlar gibidir. Avazı çıktığı kadar arkalarından bağırır!

-Nasıl olur?

Çocuklarım nerede?

Çocuklarım nerede? Diyerek, sesi etrafta hüzünlü bir şekilde yankılanır. Babalarının sesini arabanın içinde duyan Alba ve Rex’te babasına seslenerek;

-Baba, biz ikinci arabanın içinde kafesteyiz.

Nereye gittiğimizi bilmiyoruz?

Dediğini duyan George adeta çıldırır. Bu arada araçlar son hızla bölgeden uzaklaşırlar. George, son bir güç ve hırs ile peşlerine takılsa da açlık, susuzluk, yorgunluk onun daha fazla mücadele etmesine müsaade etmez.

Gücü artık tükenmiştir. Önce iki ayağı sonra da dört ayağı üzerine düşerek, gözyaşları göl olup denizlere yol alır. Yapabileceği bir şey yoktur. Alba ve Rex’i taşıyan araba hızlıca uzaklaşırken, arkalarından gök gürültüsünü andıran sesi ile bağırır.

Suçum ne? 

-İyi, merhametli ve vicdanlı olmam mı? Ailemi ve çocuklarımı sevmem mi? Artık anlamıyorum sizleri!

Neden dünyada insanlar hep yalan, dolan?Kırıp dökmek, parçalamak, bölmek, gözyaşları döktürmek, yağmur bulutlarını üstümüze göndererek bizi iliklerimize kadar ıslatmak isterler, neden?

Niçin  gaddar ve canisiniz? Size kötülük etmedim ki? Oysa ki ben, hep meleklerden yanaydım!

Artık benim için hepiniz kötüsünüz.

Yapabileceğinin en iyisini yapmış, gücü yetmemiştir. Soğuk hava ve yorgunluğun verdiği güçsüzlük ile düştüğü yerden saatlerce kalkamaz. Kar adeta yorgan gibi üstünü örtmüştür.

Gözyaşları durmadan akar! Ağlar, ağlar…

Çevreden koşup gelenler onu bulunduğu yerden kaldırıp, yiyecek ve su vererek yardım etseler de, gözyaşlarına hakim olamaz.

Bir babanın evlatlarından ayrılmasının ne kadar zor olduğunu, sonun da George’ de anlar, hatta tanışır ve yaşar. Ayrılık zordur! Hele evlatlarından, o daha da zordur!

Artık evinden çok uzaktadır.

Çevreden yardım edenler ona çok iyi davranırlar. Sıcak yemek ve yatacak yer verirler. İnsanlar ne kadar iyi ve hoş davransa da, aklı çocuklarında olduğu için çaresizlik içinde düşünmeye başlar.

Adeta kıvranır! Bir şeyler yapmalıdır.

Ama ne?

Ayrılık yükü, George ’nin omuzlarına ağır gelir. Bu yükü kaldıramaz…

Hektor ve Robert gezi esnasında Alba ve Rex’ i çok beğenirler.

Diri, güçlü ve akıllı köpekler oldukları için dikkat çekerler. Bu iki adam da, özellikle bu bölgeye köpek seçmek ve alıp satmak için gelmişlerdir. Şanslarını denemiş ve o bölgenin en değerli iki köpeğini satmak üzere kaçırarak, yeni bir coğrafya ya gitmek için son hazırlıklarını yapmışlardır.

Alba daha sakin, Rex ise kardeşine göre daha güçlü, daha atik hatta daha saldırgan bir yapıya sahiptir. Sürü lideri çok akıllı bir köpektir. Bakımlı oldukları için tüyleri parlak ve zarif, ayrıca her ikisinin renkleri birbirine benzese de, Rex’in tüyleri kardeşinin tüylerine göre daha koyu ve kulaklarının üstü siyahtır.

Finlandiya’dan ayrılan iki hırsız Hektor ve Robert, yanlarında kafes içinde bir kafeste Alba, diğer kafeste Rex ile birlikte, bir müddet sonra Rusya’ya geçerler.

Orada da bu işi yapan ve tanıdıkları olan İvan ile buluşup, iyi bir paraya Alba ve Rex’i satarak, yeniden Finlandiya’nın yolunu tutarlar. Çünkü bu işten yani hırsızlıktan, para kazanmaktadırlar.

İvan, Moskova’dan ayrılıp yaşadığı şehir Novgorod’ a döner. Alçak boylu, kirli sakallı, göbekli, kötü giyimli, ter kokan, pis ve kaba saba bir adamdır.

Aynı zamanda iyi bir köpek eğitmeni olan İvan, Alba ve Rex’i diğer köpeklerden ayrı bir kafese koymak için diğer kafesteki  köpeklerin yanlarına gider. Yürürken de kendi kendine konuşur;

-İyi para edecekler. Diri köpekler. Ama biraz onları eğitmeliyim. Fakat beni zorlayacak kadar da güçlü köpekler diyerek, onların haklarını da teslim eder.

Uzun yolculuk ile yorgun, uykusuz, aç ve babaları olmadan ilk defa kendi coğrafyalarına uzak bir bölgeye gelen abi kardeş, bulundukları yerin neresi olduğunu anlayamazlar.

Aynı zamanda korkmaktadırlar.

Haklıdırlar!

Çünkü yabancı bir coğrafyada adeta tutsaktırlar. Bir haftadır beraber olan ve onlara güven veren bu iki hırsız, merhametli ve iyi davranarak onlarla güzel bir ilişki kurmuş, onların güvenlerini kazanması, aslında tecrübesizliklerinin ve hayat görüşlerinin dünyada yaşamak için yetmediğini, babalarından ayrıldıklarında anlarlar.

Hayat, aslında yaşanmadan öğrenilmeyecek bir süreçtir.

Yaşadıkları coğrafya, ev, babaları George ve sahipleri Esa ile mutlu bir yaşam sürdürürken, bilmedikleri coğrafyalarda ve onu gördükleri anda İvan’ dan, hiç hoşlanmazlar.

Hisleri bu yerin güvenilir olmadığını ve İvan’ ın da iyi bir insan olmadığını söyler abi ve kardeşe. Tekin bir yer değildir. Ayrıca pis ve canlıların kafeslerde tutulduğu iğrenç bir yerdir.

Bakımsız ve kötü!

Köpek eğitmeni İvan bu iki kardeşi, kafes içinden çıkartarak; pis, iğrenç ve bakımsız küçük demir parmaklıklar ardına koyarak, hayatlarında kafes içinde ilk defa kilitlenen Alba ve Rex, artık başka bir coğrafya da ve evdedirler.

Ve tabiki tutsak!

Korkunç bir yerdir İvan’ın mekanı.

Kaba saba, göbekli pis ve acımasız İvan, sadece su verip Alba ve Rex’e;

-Sizinle yarın özel olarak ilgileneceğim diyerek, evine istirahate gider.

Evi de büyük bahçe içinde, köpek kulübelerinin altı-yedi metre kadar ilerisindedir. Hatta en ufak bir tıkırtı ya da kargaşada, gelebilecek mesafededir. Fakat kulübeler gibi büyük bahçe de, bakımsız ve pistir.

Su bidonları ve yalakları bir tarafta. Gaz bidonları diğer tarafta, bakımsız bahçenin başka tarafında bulanan kümesler ise pis, kötü, iç ve dış cephe tahtalarını, kurtların kemirdikleri açıkça görülmektedir. Döküntü içindeki ahırlar ise bakımsızlıktan leş gibidir.

Köpeklerin tutulduğu bu alanda on beş kafes vardır. Kafesler, boyasız ve bakımsız, içerileri pislikten hayvanlar nerede yatacaklarını bilemedikleri küçük ve iğrenç bir yerdir.

Ama İvan’a göre şahane ve muhteşem bir yerdir bu çiftlik! Ve tüm kafesler doludur.

Daha sonra köpekler hep bir ağızdan, kendileri tanıtır. Ardından Alba ve Rex’ te kendilerini tanıttıktan sonra dördüncü kulübede duran, yaşlı adeta kemikleri sayılan zayıf bir köpek;

-Çocuklar nasıl düştünüz siz buraya? Burası çok kötü bir yer. İvan acımasız ve gaddar biri ona dikkat edin diye; adeta öğüt verir.

Sonra yine onlara dönerek;

-Biz burada, cehennemin locasındayız diyerek;

Aslında cehennemde tutulduklarının ve kurtulmalarının mümkün olmadığını söyler.

Adının, Neron olduğunu öğrendikleri zayıf ve güçsüz köpeğin, iki yıldır bu kulübede kaldığını öğrendiklerinde çok şaşırırlar. Kulübe dedikleri kafesleri ise pis ve iğrenç bir yerdir. Bakımsız olduğu bellidir. Demir parmaklıklar paslı, yemek yedikleri su içtikleri kaseler ise pisikten kapkara olmuşlardır.

Alba ve Rex iki kardeş, bağlı oldukları ayrı bir yerde kıvrılıp yatıp, İvan’ın verdiği suyu içerek sabah günün aydınlanmasını beklerler.

Artık sabaha karşı uyuyabilmişlerdir, yabancı topraklarda.

İki kardeş uyandıklarında, nasıl bir durum ile karşı karşıya kaldıklarını çözerler. Yorgunluk ve şaşkınlığın yanında, nasıl bir güne başlayacaklarını anlamaya çalışırlar.

Çünkü ilk kez, kafes içinde uyumuşlardır.

Tutsaktırlar!

İkisi de çok akıllı ve eğitimli köpeklerdir. Gün aydınlandığında nasıl bir yerde olduklarını anlarlar. Yerleşim yerinden çok uzakta, dağ başında bir kampta adeta tutsak ve ne yaşayacaklarını bilmeden, İvan ile hayatlarının kesişmelerinin şimdi test vakti gelmiştir.

İki kardeş bu tutsaklıktan kurtulup, tekrar özgür olabilme adına plan yaparlar.

Çünkü özgürlük onların doğasında vardır.

Özgür doğmuş ve bu güne kadar özgür yaşamışlardır. Böyle pis ve iğrenç yerde kalmanın, kendilerinin sağlıkları açısından da tehlikelidir.

Bir an önce bir yolunu bulup, buradan kaçarak babaları George’u bulmaları ve onun yanına dönmenin formülünü ararlar.

Ama hayat zordur!

Aynı zamanda yine ilk defa babalarından ayrı ve çok uzakta olduklarını bilecek kadar da, akıllıdırlar. Kafalarında plan hazırdır.

Ama nasıl hayata geçireceklerdir?

Güneş’in doğuşu ile birlikte, pis İvan’ın o itici sesi duyulur.  

-Nasılsınız sefiller? Kalkın!

Çabuk kalkın. Geç kalan aç kalır.

Elinde büyük bir kazan ile lapa çorbası ve tüm köpeklere yetecek kadar su vardır. İvan bütün köpekleri doyurur. Sadece Alba ve Rex’ yemek vermez. Yemek işi bitikten sonra bir gün önce onlara ‘sizinle özel olarak ilgileneceğim’ dediği için artık iki kardeş ile özel ilgilenme zamanı gelmiştir.

Onları kötü, pis ve iğrenç kafeslerinden çıkararak, ayrı ayrı toprağa çakılı kütüklere bağlar.

-O misafirlerimiz varmış. Size ne ikram edeyim bugün çocuklar? Ne yersiniz kahvaltıda? İnce ince kıyılmış ve tavada hafif ateşte pişirilmiş, biftek mi? Yoksa çilekli pasta mı? Ne istersiniz? Söyleyin bakalım. Ürkek kediler! Konuşun pislikler!

Ne istersiniz?

Bu arada İvan; Alba ve Rex’e bakarak, alaycı tavırlar ile kıs kıs güler. Gülmesi etrafa yankılanır. On beş kulübede tutuklu ve satılmak için sıra bekleyen çaresiz ve aç köpeklerde, bu durumu kafeslerinden korku içinden seyretmektedirler.

Ama ilk defa Rex, İvan’a dişlerini gösterdiği için çok şaşırmışlardır. Çünkü kaba saba ve vahşi İvan’a ‘diş gösteren’ başka bir köpek görmemişlerdir.

Onlarda kafeslerinde şaşkınlıkla bu durumu izlerler. Sonu belli olmayan bir durumun startı, İvan tarafından verilmiştir artık.

Onlara dönen İvan, sert bir ses ile Alba ve Rex’e yine seslenir.

-Evet, siz iki sefil hayvan! Ne istiyorsunuz bakalım? Hadi söyleyin? Yemek mi? Yoksa dayak mı? Hangisi? Konuşun bakalım pislikler, korkaklar!

Ne istiyorsunuz?

Yemek mi? Yoksa dayak mı? İtaat edecek misiniz? Söyleyin!

Bu arada özellikle İvan’ın alaycı tavırlar ile kıs kıs gülmesine sinir olan Rex, ne olacağını tahmin ettiği için bağlı olduğu yerde duramaz ve ipinin uzunluğu kadar, İvan’ a saldırmak istese de bunu başaramaz.

Önce Alba’nın yayına gider İvan. Arka cebinden katlanmış halde duran, siyah renkli kırbacını çıkarır ve onu eliyle bir güzel okşar. Alba ve Rex pür dikkat bakarlar İvan’a ne yapacak diye? Havlamaları etrafta yankılanır. Çok kızgındır Alba ve Rex, İvan’ın bu tavrına.

Aynı zamanda özellikle Rex, İvan’ın tüm hareketlerini pür dikkat izlemektedir.

Elindeki siyah kırbacı okşamayı bırakan İvan, umulmadık bir anda şimşek hızıyla Alba’ya vurmaya başlar.  Ardı ardına sert ve acımasız darbeler indirerek, Alba’nın ayaklarını yerden keser. Her tarafı, kırbacın değdiği tüm yerler, kanamaya başlar.

Vücudu kan içinde kalır. Hücrelerine kadar acı hisseder Alba. Bağlı olduğu için bir şey de yapamaz. Dayanamaz ve ağlamaya başlar. Gözyaşları adeta sel olur akar!

Kulübedeki köpeklerde Alba’nın yaşadığı acıya dayanamayarak, onlarda etrafı sesleri ile inletirler. Rex bağlı olduğu ipleri koparmak istese de, bunda başarılı olamaz. Çaresizlik içinde İvan’ın, kardeşi Alba’yı kırbaç ile dövmesine seyirci kalır.

Alba, çaresizlik içinde boynundan asılı kütüğün sağına ve soluna kaçsa da, kırbaç darbelerinden kaçamaz. Bununla yetinmez gaddar İvan, bu kez kaldığı yerden devam eder.

Dakikalarca, acımasızca, Alba’yı kırbaçlar. Kırbacı havada ıslık çalarak Alba’nın yüzüne inerken, diğer tarafta Rex sanki kırbaç ona iniyormuşçasına, kızmaya ve gök gürültüsünü andıran sesi ile İvan’ a saldırıp, onu parçalamak istese de, şimdilik bir şey yapamaz!

İçinden de; bunun hesabını sana soracağım İvan der.

Alba, Rex’e göre daha narin olduğu için kanayan yaraları ile acı içinde kıvranırken;

-İvan’da; ‘bana itaat edeceksiniz. Bana itaat edeceksiniz’ diyerek oradan uzaklaşarak, diğer köpeklerin yanına giderken, durur ve dönerek, Rex’e seslenir.

-Rex seni unuttum sanma! Sıra sana da gelecek!

İvan, terleyen yüzünü ve ellerini ilerdeki pis yalakta yıkadıktan sonra Rex’ e doğru yürür. Aynı tarifeyi Rex’ e uygulayan İvan, Rex’e itaatkar olmadığı için onun canını daha çok yakar.

Onu da kırbacı ile dakikalarca döver. Kırbacın değdiği her yer kanamaya başlar. Acısı çoktur, Rex’in ama intikamı da, acı olacaktır.

Yemin etmiştir. İplerinden ilk kurtulduğunda, İvan’ı adeta doğduğuna pişman edecektir.

Bu arada İvan;

-Bana itaat edeceksiniz. Bana itaat edeceksiniz, diyerek kırbacını havada iki üç kez döndürüp ıslık çaldırarak, onlara korku vermeye devam etmektedir.

Ama Rex bir kere yemin etmiştir! Her ne yaparsa yapsın Rex, İvan’ın gaddar, acımasız ve vahşi tavrına karşı duruşunu değiştirmeyerek, ona itaat etmez. Hırsını alamayan İvan, yine Rex’i kırbaçlar.

Her kırbaç darbesinde;

-Bana itaat edeceksiniz. Bana itaat edeceksiniz. Sizi pislikler; diyerek  onları hizaya getirmek için tüm vahşetini ortaya koyar.

Doğdukları andan itibaren gerek annesi, gerek babası hatta sahipleri bırakın kırbacı, elleriyle bile dokunmamışlardır onlara.

Güzel ve mutlu bir hayat süren iki kardeş, Hektor ve Robert ile kesişen hayatları nedeniyle şimdi İvan ile kötüden de kötü, bir dönemi yaşıyorlardı.

Ancak kafeslerde tutuklu bulunan tüm köpekler kibirli, gaddar ve pis İvan’a itaat etmediği için Rex’e saygı duyarlar. Hatta umutlanırlar. Bu güne kadar onları koruyan olmamıştır! Hatta emirlerine karşı gelen.

Rex bambaşkadır. Özgürlüğüne düşkün, çabuk pes etmeyen ve her türlü zorluğa karşı dimdik duran bir köpektir. Orada da liderlik özelliğini göstermiş, diğer köpekler için umut olmuştur.

Bu süreç iki gün böyle devam eder. Sadece su ve bir avuç dolusu lapa ile geceler sabahlara, sabahlar gecelere karışır.

Bu kötü yaşam şartları her iki kardeşi etkilerken, sosyal ve psikolojik anlamda onları da değiştirerek, yaşadıkları coğrafyanın kötü ve iğrenç kaderi, onları da adeta yaşamdan soğutur.

Onlarda yavaş yavaş bu yaşananlardan sonra ortama uyum sağlamaya başlarlar. Coğrafya sert ve hırçındır. Hatta çok kötüdür. Özellikle yaşadığı ülkede sürü lideri olan Rex, yaşananları kabullenmemek için adeta kimlik değiştirir gibi kişiliği de değişiyordu.

Daha asi daha gaddar ve daha hırçın oluyor, yaşananları kabullenemiyordu.

Rex, Alba’ya biraz daha sabretmesini söyler.

-Babamız bize ne öğretmişti?

Zorluklar karşısında pes etmek yok demişti. Sonuna kadar savaşacağız Alba, sonuna kadar. Ve biz kazanacağız.

Unutma sakın!

Gece kulübelerinde iki kardeş birbirlerine destek olurken, Alba’nın durumuna üzülen Rex;

-Yarın bende İvan’ itaat edeceğim.

-Nasıl Rex? Sen yapma. Pes etme sakın!

-Elbette etmeyeceğim Alba.

-Ama ona unutamayacağı bir ders vereceğim.

-İvan’a itaat ettiğimi söylediğimde, boynumdaki kelepçeleri çözüp beni kafese götürürken, gerekeni yapacağım sende hazır bekle.

Artık zamanı geldi. Daha fazla böyle devam edemez!

-Olur Rex.

O gece yine İvan tarafından aç bırakılan iki kardeş, gözlerini kırpmadan sabahı yaparlar. Aynı zamanda diğer kulübelerde kalan köpeklerde huysuzlaşmış, Rex’in dik duruşu ve korkusuz oluşu, onlara da moral olmuştu.

Kulübelerdeki tüm tutsak köpekler, heyecanla sabahı beklemeye başlarlar.

Sabah kapıdan yine İvan görünür.

İtici sesiyle;

-Bu gün nasılsınız sefiller… Kalkın bakalım.

-Pis yaratıklar!

-Rex ve Alba siz nasılsınız? Korkak tavuklar? Aç mısınız? Söyleyin bakalım!

-Bana itaat varsa yemek var. Yoksa yine kırbaç. Hangisini tercih ediyorsunuz sefiller?

Hadi söyleyin. Konuşun!

Elinde lapa çorbası ve su ile diğer köpekleri doyurur İvan. Daha sonra Alba ve Rex’in yanına gelir. Önce Alba’yı kafesinden çıkarır. Sonra Rex’i. Yine toprağa çakılı kütüklere, iki kardeşi bağlar.

 Alba’ya dönerek;

-Bak ne güzel, uslu uslu yemeğini yiyorsun. Şimdi anladın mı, burada patron kimmiş?

-Evet efendim. Sizsiniz.

-Bir daha Alba? Duyamadım!

-Evet, efendim patron sizsiniz.

-Aferin Alba! Bak böyle itaatkar ol. Yemeği kap.

-Ya sen Rex?

-Bak Alba, kimin patron olduğunu söylüyor.

-Patron kim?

-Dün çok dikleniyordun! Ama dayağı yedin oturdun. Peki, bugün açlıktan ve susuzluktan dilin damağın kurumuş olmalı. İtaat edecek misin bakalım bugün?

-Yoksa, halen daha diklenip dayak mı yemek istiyorsun?

Ya da iki gündür ağzına yemek girmedi, yemek mi yemek istiyorsun?

-Tercih senin Rex!

-Patron sizsiniz efendim!

-Bak sen! İtaat mi ediyorsun, yoksa bana Rex?

Yine arka ceninden kırbacını çıkarıp, hava da ıslık çaldıran İvan;

-Duyamadım Rex’ bir daha söyle!

-Kim patron?

-Patron sizsiniz efendim.

-Ha şöyle aferin sana. Akıllı bir köpeksin sen. Yeterince zaten beni çok yordunuz!

-Şimdi yemek ve suyu hak ettin Rex. Bak kırbacım elimde yemeğini önüne koyuyorum, kafesinde de su var. Yemeğini bitir daha sonra seni kafesine kilitleyeceğim, anladın mı?

-Peki efendim. Peki patron. Anladım… Siz nasıl uygun görürseniz! Sahibim sizsiniz.

-Sizin emrinizdeyim artık.

Plan tıkır tıkır işlemektedir.

Artık her iki kardeş Alba ve Rex, pis ve gaddar İvan’ a itaat etmişlerdir. Durum gayet açıktır. İvan bu durumda kazanan taraftır şimdilik!

Diğer yanda ise kulübedeki diğer köpekler Rex’in, İvan’a karşı boyun eğmesine bir anlam verememişlerdir. Bir gün önce diş gösteren ve İvan’ı parçalamak isteyen Rex’ ten, eser kalmamıştır.

Kendi aralarında;

-Alba’dan sonra Rex’te, gaddar İvan’ a pes etti diyerek konuşmaya başlarlar.

Şaşkındırlar!

Fakat plandan haberleri yoktur. Daha önce Alba için kafesin kapısını açan ve Alba’ya lapa çorbası ve su bırakan İvan, bu kez Rex’i bağlı olduğu kütükten söküp, boynundaki tasmasından tutarak kafese doğru yönelir.

Acılar hiç bir zaman unutulmaz. Yine yediğin yağmur, yediğin dayak ve yediğin kırbaçların acıları geçse de, hafızalarda kalır.

Rex içinde böyledir. Kendisi için değil, kız kardeşi Alba için çok üzülmüştür.

Onun acısını çıkartmak için yemin eden Rex, İvan kendisini kulübeye koymak için hamle yaparken, keskin dişleri ile bir anda İvan’ın tedbirsizliğinden yararlanarak, şimşek hızıyla onun elinden kurtulup, boynuna dişlerini geçirmesi ile onu üç dört metre uzağa fırlatır.

Pis ve kötü adam İvan ne olduğunu anlayamaz. Kırbacı başka bir yöne, kendi başka bir yere düşer. Her tarafı kan içindedir. Hatta şaşırmış ve düştüğü yere kafası çarpınca sersemlemiştir.

Beklenen an gelmiştir.

Ardından şimşek hızıyla, İvan’ın üzerine çullanan Rex, Alba ve kendisine yapılan insanlık dışı muameleyi karşılıksız bırakmaz. Yaşadıkları acıyı çıkarırcasına, İvan’ı adeta parçalara ayırır.

Çünkü yaptıkları cezasız kalmamalıdır. Haksız yere tutsaklık yaşamışlardır. Hem kendisinin hem de Alba’nın canını yakan İvan, cezasız kalmamalıdır.

Sadece kendilerine yapılan insanlık dışı muameleye değil, orada bulunan onlarca köpek ve yine bunun gibi değişik coğrafyalarda, kötü muameleye maruz kalan tüm sokak hayvanları hatta ‘canlı hakları kavramını’ hiçe sayanlar için bunu yapar Rex.

Bu arada üzeri paramparça ve kan içinde kalan İvan’ın yanına Alba, bir hışımda koşarak gelir. İvan’ın yan cebinden sarkan bütün anahtarları alarak, on beş adet kulübeyi açarak, bütün tutsak köpekleri serbest bırakır.

Özgürlüğe kaçış…

İvan ağır yaralı halde kıvranırken, tutsak köpekler pis ve iğrenç kulübelerinden özgürlüğe merhaba diyerek  kavuşurken, kötü muamele ve yedikleri dayaklara karşı hepsi, tek tek İvan’ın yüzüne tükürüp, bir daha sokak hayvanlarına, hatta tüm canlılara eziyet etmesin diyerek, içinde bulundukları pis ve iğrenç kulübeleri, ahırları ve demir parmaklı kötü ve pis hapishaneyi ateşe vererek, hep birlikte özgürlük yolculuğuna başlarlar.

Geriye baktıklarında, adeta kötülüklerin yandığını gören köpekler, Alba ve Rex ile arkalarına bakmadan oradan ayrılırlar.

Artık, esaret bitmiştir. İvan için de hayat bitmiştir!

Bu kez diğer köpekler, Alba ve Rex ile kesiştikleri Novgorod ‘tan ayrılırlar. Ayrılmadan önce hepsi vedalaşarak, özellikle cesareti nedeniyle Rex’e teşekkür ederler.

İçlerinden iki tanesi yaşlı olduğu için yakın köyde kalmak istediğini söylerler. Onlar orada kalırlar. Diğerleri başka bir yöne gitmek istediklerini söyleyerek, onlara veda ederler.

Veda’ dan önce hepsi Rex’e teşekkür ederek, her zaman onları iyi hatırlayacaklarını söyleyerek, gözden kaybolurlar.

Artık Rex’ in cesareti, gücü ve önderliği camia içinde duyulur.

Novgorod macerası ve İvan geride kalmış abi kardeş, artık Moskova’ya dönmek için son hazırlıklarını yaparak, o gece yakın köyde konaklayıp, sabah güneşin doğuşu ile Moskova yönüne hareket ederek, İstanbul’ a doğru yeni bir starta başlayacaklardır.

İstikamet İstanbul dur.
Neden İstanbul’dur?

Sert coğrafya ve iklim içinde bulundukları şartlar, herkesi değiştirdiği gibi onları da değiştirmiştir. Daha sert ve daha hırçın, coğrafyanın kaderi onları da değiştirmiştir.

Rex, Finlandiya’da nasıl kendi sürüsünün lideri ise artık bu coğrafyada İvan gibi gaddar, kötü ve pis birini alt ederek, orada tutsak köpekleri kurtarıp onları özgürlüklerine kavuşturduğu için artık başka bir liderlik konumundadır.

Bu liderlik onu başka bir seviyeye çıkarmış, tanınan ve güvenilen bir köpek olmuştur.

Nam-ı coğrafya ‘ya yayılmıştır artık.

Abi kardeş, tutsaklık ve bilmedikleri coğrafya ‘da geçirdikleri kötü günleri geride bırakarak, babalarını bulmak için yeni bir yöne doğru macera adına yola koyulmak üzere, hareket ederler.

Uzun yolculuklar sonunda artık limanın girişini bulmuşlar, nihayet İstanbul’a kargo götürecek gemiye ulaşmışlardı. Gemi kalkmak üzereyken, kimseye görünmeden halatlara tutunup geminin sancak tarafından atlayarak, gemide saklanılacak yer ararken, bulurlar kendilerini.

Nihayet gemi, Karadeniz’in sert dalgalarında İstanbul’ a doğru hareket halindedir.

Akşam olmuş, Alba ve Rex uzun koşulardan sonra aç, susuz ve yorgun olarak kimseye görünmeden seyahat etseler de, yemek kokularının geldiği yöne gittiklerinde, geminin aşçısı Ahmet ile karşılaşırlar. Aşçı Ahmet şaşkın ve telaşeli bir şekilde onları karşılar.

-Nereden çıktınız siz? Nasıl bindiniz gemiye?

Dediğinde; Rex biraz tedirgin bir şekilde hırıldayarak;

-Kaçak bindik, kimseye zararımız yok.

-Sadece İstanbul’ a gidiyoruz’ der.

-Anladım sizi der, aşçı Ahmet. Anladım.

-Gelin çabuk içeriye girin.

-Karnınız aç mı? Tok mu?

-Aç efendim…

Aşçı Ahmet, tıknaz yanakları tombul bir aşçıdır. Aynı zamanda merhametlidir. Onlara et suyu çorba ve köfte ikram eder. Karınlarını doyurur. Sonra onlara meşrubat ikram eder. Dostlukları bu yemek ile başlar. Tabi yeni macera da… Daha sonra Alba ve Rex’e;

-Bu gece burada kalın, yarın kaptanımız Sami Bey’e durumu rapor etmeliyim der.

Sabah Alba ve Rex’in durumu gemi kaptanına rapor edilir. Daha sonra iki kardeş, kaptanın huzuruna çıkarak orta yaşlı ve beyaz sakallı, göbekli ama babacan tavırları ile Sami Bey’in karşısındadırlar.

İki kardeş, başından geçenleri kaptana anlatırlar. Sami Bey, yaşananlara çok üzülür. Dünyada ‘canlı hakları kavramına’ inanan babacan kaptan, onlara dönerek;

-Siz benim özel misafirimizsiniz, kamaramın yanında giyinme odası var. Abi kardeş orada kalırsınız, İstanbul’ a gidene kadar der.

Alba ve Rex, Kaptan Sami Bey’e teşekkür ederek, Aşçı Ahmet ile birlikte, alt kattaki mutfağa inerler. Bu işte hallolmuş ve iki kardeş artık, Karadeniz de gemide seyahat halindedir. Kötü insanların yanında, elbette iyi insanlarda vardır. Aşçı Ahmet ve Kaptan Sami Bey gibi…

Gemide sevilen iki tayfadır Alba ve Rex. Aynı zamanda kaptanın korumasındadırlar. Her sabah ve akşam, tayfayla birlikte yemek yerler.

İyiler kadar kötülerinde olduğu bu dünyada geminin çarkçıbaşısı ile hiç anlaşamazlar. Sadece onlar mı? Hayır diğer personelde anlaşamaz.

Bir gece vardiya değişiminde mutfakta yemek yerken, çarkçıbaşı gelir. Alba ve Rex’te oradadır. Masaya oturduğunda aşçı Ahmet’e;

-Alın şunları masadan, ne işleri var. Masada köpek istemiyorum!

Ayağı ile Alba’yı iter. Rex kardeşini iten çarkçıbaşına diklenir. Bu sefer çarkçıbaşı Alba’ya sert bir tekme vurarak, onu domates ve biberlerin olduğu kasalara yapıştırır.

Aşçı Ahmet öfkelenir.

-Çarkçıbaşım sen nasıl böyle davranırsın?

-Nasıl tekme atarsın masum bir hayvana?

-Ne yaptı sana der!

Ortalık karışır. Çarkçıbaşı beklenmedik bu tepki karşısında, daha da hırçınlaşır. Rex adeta delirmiş, çarkçıbaşını parçalamak için avazı çıktığı kadar bağırmaktadır.

Alba ise savrulduğu yerden kalkar. Abi kardeş Novgorod’ ta yaşadıklarını hatırlayarak, daha da huysuz ve kızgın olarak, ortalığı birbirine katarlar.

Bu kez yine Aşçı Ahmet çarkçıbaşına;

-Bu kabul edilemez bir durum çarkçıbaşım!

-Senin canlı hakları kavramından haberin yok galiba. Masum birine vuramazsın. Korumasız ve masum hayvanlara da vuramazsın çarkçıbaşım. Onlar bizim misafirimiz. Böyle davranamazsın. Hele bu gemide böyle şeyler hiç olmaz!

-Nasıl yani?

-Şimdi sen bu iki köpeği mi kolluyorsun?

Demek bizim bu iki hayvan kadar değerimiz yok. Öyle mi aşçı Ahmet?

Dedikten sonra aşçı Ahmet’ te, yumruk atacağı esnada ne olduğunu anlayamaz ve Rex, adeta şimşek gibi çarkçıbaşının üzerine atlayarak, yaka paça onu yere indirip, her tarafını parçalar. Lime lime eder.

Rex’in elinden zor kurtarırlar çarkçıbaşını. Gemi doktoru gelir revire götürürler çarkçıbaşını. Olay kaptana intikal eder. Kaptan Sami Bey çarkçıbaşına kızar, Alba ve Rex’e karşı yaptığı insanlık dışı uygulamaya. Ona  dönerek;

-Dünyada, insan ya da hayvan hakkı değil, canlı hakkı kavramı vardır. Bir insanı yaralamak, bir hayvanı yaralamak, aslında bir canlıyı yaralamaktır. Canlıların hepsini sevmek zorunda değilsiniz. Ama onların yaşam haklarına saygı göstermek zorundasınız.

Aynı zamanda Alba ve Rex’i işaret ederek;

-Onların size bir zararı yokken, niçin tekmelersin? Neden?

Bu hakkı sana kim verdi?

Ben artık sizi gemimde görmek istemiyorum. İlk durakta, İstanbul’ da sizi gemiden indireceğim ve gerekli yerlere şikayet edeceğim, çarkçıbaşım diyerek, Alba ve Rex‘e yapılanları kabul etmez.

Aslında doğru olanda budur. Canlıların yaşam hakkına saygı.

Daha sonra Alba ve Rex’e dönerek;

-Sizde yukarıda benimle kalacaksınız. Artık aşağıya inmek yok. Aşçı Ahmet yemeğinizi buraya getirecek diyerek, konuyu kapatır. Yukarıya odasına çıkar. Konu kapanmıştır.

Gemi artık İstanbul’da dır.

Hızlıca limandan çıkarak, İstanbul sokaklarına karışarak gezmeye başlayan Alba ve Rex, yorgunluk ve susuzluğun yanında, açlık hisleri de artık tavan yapmıştır.

Kendilerini bir anda kalabalıkların arasında tarihi ‘Kapalı Çarşı’ da’ bulurlar. Gezerlerken mideleri artık guruldamaktadır. Bir şeyler yemeliler ve açlıklarını bastırmaları gerekmektedir. O arada önü kalabalık bir dükkan görürler.

İnsanlar, kuyrukta beklemektedir. Yine içeriden, nefis et kokuları gelir. Kuyrukta beklemek istemezler.

Çok acıkmışlardır!

Arka kapıdan sıvışarak, büyük salonda kendilerine zar zor yer bulurlar. Canları et çekmiştir. Aynı zamanda aç ve susuzdurlar!

Şef garsona iki adet kaburga ve iki adet soda söyleyerek siparişleri beklerken, karşılarında dev ekranda anlamadıkları dilde biri konuşmaktadır.

Esmer, kısa boylu, siyah gözlüklü uzun saçlı, saçları atkuyruğu yapmış biri ağzını yamultarak;

-Kapuçinooo… Kapuçinooo…

Diyerek görüntü tekrarlanırken, bu arada kaburgalar gelir. Açlıktan mideleri guruldayan iki kardeş, afiyetle kaburgaları mideye indirdikten sonra üzerine sodalarını içerek, karınlarını bir güzel doyururlar.

Rahatlamışlardır artık.

Yine ekranda;

-Kapuçinooo… Kapuçinooo…

Dediği anda uzun saçlı ve siyah gözlüklü adam, dükkanın reklamını yapmaktadır, ağzını yamultarak!

Bu arada Rex garsondan hesabı ister. Garson hesabı getirdiğinde, Rex faturaya bakar ve şaşırır. Anlayamaz! Alba ya, faturayı uzatır. Ona dönerek;

-Bu faturaya bir de sen bak, der.

Alba’ da şaşırır! Gözleri fal taşı gibi açılır. İki kaburga ve iki soda bu kadar mı pahalı der?

Garson;

-Evet efendim.

-Hesap doğru. Yanlışlık yok!

Rex faturanın yüksekliği karşısında, huysuzlaşır.

Bu kez şef garson gelir.

-Bir şey mi oldu arkadaşlar?

İki kardeş;

-Yediğimiz yemeğe karşılık fatura çok yüksek geldi. Nasıl böyle bir şey olabilir? Bu fiyatlar çok yüksek değil mi?

Şef garson da;

-Arkadaşlar fiyat doğru. Yanlışlık yok.

-Burası Türkiye der.

Evet doğrudur. Burası Türkiye, ‘kapitalizmin’ esir aldığı ülke.

Ekranda; Kapuçinooo… Kapuçinooo… diyen adam reklam yaparken;

Rex daha da huysuzlaşır. Doğru burası Türkiye.

Hesabı öderler.

Ayrılırken dükkandan, Kapuçinooo… Kapuçinooo… diyen gözlüklü, at kuyruklu ve kısa boylu adamın ‘Türkiye’nin tanıtım yüzü’ olduğunu duyunca daha da şaşırırlar!

Anladım şimdi neden uçuk fiyatlar?

Rex, tam da şef garsona itiraz edip saldıracakken, şiddetli bir dürtüyle uyanır. Bir bakar ki, kendisi kaptan köşkünde, Sami Bey’in koltuğunda, uyuyakalmıştır.

Alba onu uyandırır.

Şaşırır Rex. Alba Rex’e dönerek;

-Rüyanda yine kiminle kavga ediyordun Rex.

-Seninle ‘Kapalı Çarşıda’ yemek yedik. Ama fatura çok yüksek geldi. Hesaba itiraz ediyordum. Garsonlar hesap doğru, burası ‘Türkiye’ diyorlardı. Onlara sinirlendim.

Kaburga yemeği sadece rüyadır. İçinden de kıs kıs güler Rex.

-Galiba burada kaburgayı, et ve kıymayı rüyamızda göreceğiz!

-Burası Türkiye!

Gülüşürler…

Rex uykusundan uyandıktan sonra Kaptan Sami Bey, yavaş yavaş İstanbul karasularına girmek üzerine olduklarını söyler. Artık İstanbul’a yaklaşılmış, tarihi şehir tüm güzelliği ve silueti ile onları beklemektedir.

Nihayetinde gemi, Haydarpaşa limanına yanaşır. Herkes Rex ve Alba ile vedalaşır.

Kaptan Sami Bey ve aşçı Ahmet’in gözleri sulanır. Artık veda vakti gelmiştir. Finlandiya, Rusya ve Türkiye hattında Alba ve Rex ‘in hayatları kötü insanların yanında, iyi insanlar ile kesişmiş güzel bir yolculuk yapılmıştır. Artık veda vakti gelmiştir.

Her güzel şeye veda etmek zor olduğu gibi Kaptan Sami Bey ve Aşçı Ahmet’e veda etmek zordur. Ama hayat devam etmektedir.

Vedalaşıp gözleri yaşlı gemiden ayrılıp, İstanbul’un sokaklarına ayak basarak kalabalıklar arasında gözden kaybolurlar. Artık tarihi ve mistik şehir İstanbul’da dır lar.

Fantastik şehir İstanbul’da onları bekler.

Kötüler; Hektor ve Robert pis ve kaba saba gaddar insan İvan, artık geride kalmıştır.

Çarkçıbaşı mı?

Zannederim o da gereken dersi almıştır. Ama iyiler, Kaptan Sami Bey ve aşçı Ahmet her zaman Alba ve Rex’in, hatıralarında kalacaktır.

Ama coğrafya ve yaşanılanlar, iki kardeş Alba ve Rex’in hayata uyumları ve devamlılığı için biraz sertleşmiştir.

Doğdukları Finlandiya, kaybettikleri babaları George, özgürlüğüne kavuşturduğu diğer hayvanlar ile gemi seyahati ve tecrübesi onların gelecek adına hafızalarında, önemli bir anı olarak kalacaktır. Yaşanılan anlar, onlar adına adeta bir ders gibidir.

Ama babaları George ve sahipleri Esa’nın durumu hakkında, hiçbir şey bilmemektedirler. Bu duygularla İstanbul’a merhaba derler.

Coğrafya kader midir?
Yaşayarak öğreneceklerdir!

Artık İstanbul‘dadırlar.

İstanbul sokaklarında gezerlerken kendilerini kalabalıklar arasında bulurlar. İstanbul’a indikleri andan itibaren, adeta kendi memleketleri gibi duygusal ve mutluluk hissi uyanır içlerinde.

Babaları George’un, dedelerinin memleketindedirler. Ancak, Rusya ve ardından Türkiye ‘ye gelerek babaları George bulma amaçları ve istekleri, böyle büyük ve mistik bir şehirde nasıl olacaktır?

Yedi tepeli şehirde.

Bilinmez! Nereden başlayacaklardır?

Haydarpaşa limanından Üsküdar’a geçen iki kardeş, deniz yolculuğu ile boğazın dalgalarının püfür püfür esintileri ile Sirkeci’ye, yine oradan Galata Köprüsünü geçerek, tarihi ve mistik yapı Galata’ ya çıkarlar.

Daha sonra Taksim’e çıkarak dolaşırlar. Sanki daha önce bu şehire gelmişler, hatta yine bu şehirde yaşamışlar gibi duygusal ve mutlu anlar yaşarlar.

Meşhur Taksim anıtına giderler. Kalabalık ve gürültü had safhada olsa da, hemen karşılarında olan parka giderek ağaçlıklar altında oturup, dinlenmek ve serinlemek isterler.

Ancak meydandan parka geçerken, yine parkın yanında parkın etrafını çeviren demirler görürler. Büyük bir polis otosu ve birçok polis gördüklerinde şaşırırlar!

Parkta ağaçlar altında oturan diğer köpeklere sorarlar? Bu kadar çok polis ve demir parmaklı, birbirine geçmeli kafesler nedir derler?

Onlar;

-Gezi parkında, 2013 yılında ağaçları kesmek isteyenler ile kesmelerine karşı çıkanların, mücadelesi nedeniyle artık burada demirbaş olarak, 2013’ten bu yana demir parmaklıklı kafesler durmaktadır.

Dediklerinde, Alba ve Rex çok çalışır!

-Nasıl yani?

Yıllardan beri büyümüş insanların, hayvanların ve diğer canlıların ve yaşamın bir parçası olan ağaçları kesmek nedir? Kime zararları var ki? Bizde bırakın ağaç kesmeyi insan hakları, hayvan hakları, canlı hakları, çiçek, böcek ve diğer canlıların yaşam hakkını ihlal etmek, tehdit etmek mümkün değil.

Zaten eğitim gereği aileden ve daha sonra okullardan alınan eğitim ile çocuklar, yaşamın tüm paydaşlarının haklarına saygılı olarak büyürler.

Diğer köpeklerden biri gülerek;

-Dostlar sizin orası neresidir bilmem?
-Ama bizim burası Türkiye.

-Nasıl yani?

-Burada her şey yasak. Ama her şey!

Fakat hayvanlara işkence edip onları öldürmek. Kadın cinayetleri, töre cinayetleri, küçük çocuklara tacizler, tecavüzler sıradan ve önemsiz.

Sanki bir onlara yasak yok. Bunları yapanlar, gerekli cezalara çarptırılmadığı için sıradan olaylar.

-Sokak hayvanlarını yok etmek, kadın cinayetleri, töre cinayetleri taciz ve tecavüzler sıradan mı?

-Evet!

-Neden? Nasıl anlamadım?

-Bilmiyorum ama burası Türkiye!

Çok şaşırır Alba ve Rex, dinlendikten sonra Gümüşsuyu’ndan aşağıya tarihi Dolmabahçe’ye indiklerinde, havada artık kararmak üzeredir. Karınları acıkmış ve dinlenmek için kendilerine deniz kıyısında yer bulduklarında, mekanın Orta Köy olduğunu öğrenirler.

Deniz her zamanki gibi tüm kaygılarını alır götürür. Mistik şehir İstanbul’dadır lar!

Ancak, karşıdan karşıya geçmek için Dolmabahçe önündeki ışıklara geldiğinde, arabaların çok hızlı yolda uçarcasına geçtiklerini görünce şaşırırlar.

Ardından, değişik milletten insanları görünce de birbirlerine dönüp bakan Alba ve Rex, burası neresidir? Türkiye’mi?

Dedemin memleketine ne olmuş? O arada, üstü açık son model arabasında şarkı söyleyen zengin olduğu belli olan genç, elleri havada;

-Burası Türkiye… Burası Türkiye… diyerek, tempo tutup önlerinden geçerek, trafikte kaybolurlar.

Neredeyiz, kardeşim Alba?

Kötülüklerini masumiyet altında gizleyenler, cehennemin locası burası olsa gerek?

Kötülüklerin efendileri burada çünkü! Darbeler onu daha da güçlendiriyor onun adına liderlik yolu açılıyordu.

Abi kardeş birbirlerine dönerek;

Cehennemin locası burası olsa gerek…

Evet; cehennemin locası, İstanbul’da dır lar artık…

Yüzleşme vakti gelmiştir.

Coğrafya Alba ve Rex’i yeni bir serüvene doğru yönlendirecektir.

Kitabın ortasından, yeni bir hikâyeye doğru.

George, Alba, Rex ve diğerleri….?!

canemregündem.com
TEILEN
Önceki İçerikİSİMSİZ ADAM
Sonraki İçerikGİZEMLİ YABANCI
Bağımsız, özgür, hiç bir kişi yada kurum ile nakdi, ayni yardım ilişkisi içinde olmayan, sadece özgür gazetecilik ve habercilik yapan, çevreye, doğaya ve canlı haklarına saygılı, gazetecilik anlayışı ile gündeme ışık tutmak için yola çıktım. Amacım sadece gazetecilik...