EKİM DEVRİMİ ‘ BOLŞEVİK İHTİLALİ’
İhtilal
Ekim Devrimi, Bolşevik Devrimi, Rus Devrimi ya da Büyük Ekim Sosyalist Devrimi, ayrıca bilinen adı ile Ekim Ayaklanması, Rusya’da Jülyen takvimine göre 25 Ekim 1917’de, Petrograd’da geçici hükümetin devrilerek iktidarın kurulmasına yol açan, Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin eline geçmesiyle başlayan ve Sovyetler Birliğinin kurulmasına yol açan olaylar dizisidir.
Sanayi Devriminden sonra ortaya çıkan proletarya yani işçi sınıfı Avrupa ve dünyada hızla büyümekteydi ve önemli bir politik gücü de ellerinde bulundurmaktaydı. 1800’lü yılların ortalarından sonra 1830 ve 1848 halk ayaklanmaları ve sonrasında 20. yüzyılda Komünist ideoloji ve Marksizm hızla yayılmış ve dünya genelinde önemli ayaklanmalara ve devrim hareketlerine sebep olmuştur.
Bu devrimlerin ve halk ayaklanmaların ilki Rusya’da meydana gelmiş ve Ekim 1917’de Marksizm ve Leninizm taraftarı yani Bolşevik kadrolar iktidarı ele geçirmiştir. 19.yüzyıla gelindiğinde Çarlık Rusya’sında temel ekonomik faaliyet tarımdır ve proletaryaya yani işçi sınıfına oranla toprak kölesi (serflik) (kölelik 1861 yılında kaldırılmıştır) konumunda olan ve zengin aristokratların arazilerinde çalışan köylü sınıfı çoğunluktadır. Zorlu ekonomik koşullar, çetin yaşam şartları, sonu gelmeyen savaşlar, ağır ekonomik buhranlar işte bunların faturasını Çarlık Rusya’sında her zaman halk ödemiştir.
Bu ağır koşulların devam etmesi ile birlikte Avrupa’da ortaya çıkan Marksist hareket Rusya’da yayılmaya başlamıştır. Çökmeye yüz tutan Çarlık imparatorluğu 19. yüzyıldan itibaren Marksist örgütlerin propagandası ile adeta bir kaynayan kazanı andırmaktaydı. İhtilal grupları Çarlık yönetiminden memnun değildi ve onu devirmenin yollarını aramaktaydı. Avrupa’dan Rusya’ya sıçrayan sosyalist düşünceler kısa zamanda çarlıktan nefret eden gruplarca benimsenmiş ve bunun sonucunda Marksist örgütler tarafından 1881’de Çar II. Aleksandr’a karşı bir suikast düzenlenmiştir.
1900’lü yılların başlarına gelindiğinde ise Rusya’nın Japonya ile girdiği savaş, ve sonrasında patlak veren I. Dünya Savaşı, ağır ekonomik bunalım ve bunun yanı sıra Bolşevik kadroların yoğun ajitasyon ve propaganda çalışmaları Çarlık Rusya’sının sonunu hazırlamaktaydı. 1917 Bolşevik İhtilali’ne kadar Rusya’daki Çarlık idaresi kısmen feodal ve kısmen kapitalist düzende ve koyu bir Ortodoks inancı içerisinde olduğu bilinmektedir. Çarlığın dış siyaseti bu yapının uzantısı mahiyetinde idi. Dünya siyasetinde İngiltere, Fransa, Almanya vb. gibi yeni sömürgeler elde etmeye çalışmaktaydı. Feodal geleneklere uygun olarak da askeri işgallerle ele geçirdiği toprakları Rusya’nın bir parçası haline sokup bu ülkelerdeki halkın arazisini ellerinden alarak Rus feodallere vermekteydi.
Irkçı Rus karakteri icabı olarak da ele geçirdiği milletleri Ortodoks-Rus yapmaya çalışıyordu. Bu politika sonucunda Rusya, bütün iktisadi imkanları özellikle toprağı elinde tutan bir Rus asiller sınıfının tahakkümü altında inleyen kültür ve milliyetleri hor görülen müşterek bir hapishane haline gelmiştir.
İşte Lenin bu ortamdan faydalanarak ihtilali başarmıştır.
Bolşevik ihtilalini hazırlayan temel sebep korkunç boyutlara ulaşan sosyal eşitsizlik ve adaletsiz gelir dağılımıdır. Çarlık Rusya’sı, bu dönemde oldukça fazla mal varlığına sahip olan zenginler ile son derece fakir olan köylü ve proletarya olmak üzere, birbirinden keskin hatlarla ayrılmış iki kutuplu bir hal almıştı.
Bu şartlar neticesinde köylü ayaklanmaları, toplu grevler ve isyanlar Çarlık rejiminin yıkılmasının neden olurken; Bolşevikleri beklemedikleri bir anda iktidara taşımıştır. Rusya’da ilk Marksist grup 1883 yılında ortaya çıktı. Bu “Emeğin Kurtuluşu” ismindeki Marksist grubu ünlü Rus devrimci ve Marksist teorisyen Plekhanov Cenevre’de kurdu.
“Emeğin Kurtuluşu” grubu Marksizm’in Çarlık Rusya’sında yayılmasında önemli bir paya sahiptir.
Plehanov gibi sosyalist bir devrim hayaliyle Çarlık rejimine karşı amansız bir mücadeleye girişenlerden birisi de Lenin’dir. Lenin’de tıpkı abisi gibi Marksist bir devrimcidir ve Çarlık yönetiminin bir gün devrileceğine olan inancı tamdır. Bu doğrultuda hareket eden Lenin daha öğrencilik yıllarında kendini devrimci hareketlerin içerisinde bulmuştur ve hayatını Rus proletaryasını ve köylü sınıfını Çarlık rejimine karşı örgütlemekle geçirmiş, devrimci kitlelere konferanslar vermiş, makale ve kitaplar yazmış, gazete çıkarmış, yaşamı boyunca bu faaliyetlerinden dolayı birçok kez tutuklanmış ve sürgünlere gönderilmiştir.
Ancak o hayalini kurduğu “Proletarya Diktatörlüğü” için mücadelesini sürdürmüştür. Lenin’e bu mücadelesinde Stalin, Troçki, Kamanev, Zinoviyev, Kalinin, Buharin, Rikov ve Sultan Galiyev gibi isimler yoldaşlık etmiştir. Bu isimler içerisinde Lenin’e en yakın olan isim Stalin dir. Stalin (Kobe) Gürcü asıllı bir Marksist devrimcidir, Lenin’in ölümünden sonra Komünist parti genel sekreteri olmuştur.
Lenin, Stalin ve Troçki
1898 yılı Rusya’da devrimci hareketin kaderi için oldukça önemlidir. 1898 yılının Mart ayında, Minsk kentinde “Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi ”nin birinci kongresi yapıldı ve kongreye yalnızca 9 kişi katıldı.
Lenin ise kongreye katılamadı, zira o sıralar Sibirya’da sürgünde idi. Kongrenin katılımcı sayısının bu denli az olması o sıralar devrimci Marksist hareketin henüz istenilen seviyede örgütlenemediğinin bir göstergesidir. Bu dönemden sonra Çarlık rejimine karşı girişilen devrimci mücadeleye “Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi” önderlik etti, ancak parti içerisindeki devrimin nasıl gerçekleştirileceğine yönelik taktik ve yöntem tartışmaları, partinin ve devrimci grupların örgütlenmesi problemleri, Bolşevikler ve Menşevikler arasında büyük bir savaşa sebebiyet verdi.
Parti içerisindeki bu iki grubun partiye egemen olma mücadelesi 1912 yılında Prag’daki partinin 6. Kongresinde Menşeviklerin partiden atılmasıyla son buldu. 1900 yılına gelindiğinde Rusya’da devrimci gruplar örgütlenme ve propaganda çabası içindeydiler. Bu doğrultuda Iskra (Kıvılcım) gazetesi kuruldu partinin ve devrimci grupların yayın organı olan bu gazete sayesinde devrimci örgütler daha geniş kitlelere ulaşma imkanı buldular.
Bolşevik kadroların, işçileri toplu grevler için kışkırtması işe yaradı ve 3 Ocak 1905’te Petersburg’daki çeşitli fabrikalarda grevler başladı. Grev için toplanan işçiler Çarın Kışlık sarayına yürümeye karar verdiler. 9 Ocak 1905’te işçiler aileleri ile birlikte Kışlık saraya doğru yürüyüşe geçtiler ancak Çar ikinci Nikola onları düşmanca karşıladı ve silahsız işçilerin üzerine ateş edilmesi emrini verdi, tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olay sonrası binden fazla işçi öldürüldü ve iki binden fazla işçi ’de yaralandı.
Bu olay sonrasında halkın Çarlık Rejimine ve Çara karşı bir inancı kalmadı ve grevler ve gösteriler bu tarihten sonra artarak devam etti. 1 Mayıs gösterilerinde birçok yerde polis ve askerlerle halk silahlı çatışmalara girişti, işçilerin bu ayaklanmasına Rus köylüsü de katıldı. Şehirlerdeki ayaklanmalar köylere sıçradı ve Ekim ayına gelindiğinde çeşitli iş kollarında grevler artarak devam etti.
Bolşevikler işçileri daha iyi örgütleyebilmek için İşçi Temsilcileri Sovyetlerini kurdu, Kasım ve Aralık aylarında girişilen silahlı ayaklanmalar netice vermedi ve Çarlık yönetimi tarafından şiddetle bastırıldı.
Kanlı Pazar
Rus İşçi Hareketi, 1906’da çok kan kaybedip savunmaya çekilmeye zorlanmış, neredeyse tükenmiş bir durumda, demoralize olmuş ve dağılmıştır. Bu haliyle umutsuzca örgütlerinin varlığını korumaya uğraşan hareket, 1912’den sonra yeni bir kabarış yaşamaktaydı. Sıklaşan grevler ve gösteriler Temmuz 1914’te, St. Petersburg’da barikatlar dikilip Rusya yeni devrimci saldırıların eşiğine gelmiş gibi göründüğünde doruk noktasına çıkmıştı.
Tam da bu noktadan sonra patlak veren Birinci Dünya Savaşı dengeleri tekrar alt üst etmiştir ve Rusya’da Enternasyonal ve Bolşevik hareket zayıflamıştır. Birinci Dünya Savaşı’na katılan Rusya için işler hiçte iyi gitmedi. Savaş ekonomik sorunları artırmış, zorlu ve çetin koşullar halkı çileden çıkarmış, bunun neticesinde Rus halkı bu anlamsız savaşa biran önce son verilmesini istemiştir.
Rusya 1917 yılına ağır problemlerle başlamıştı. Uzayıp giden I. Dünya Savaşının ülke ekonomisine verdiği zararlar hayatın her bir alanında açıkça görülüyor, halkın Çarlığa karşı aldığı tavrı isyan kıvılcımına çevirmeye çalışan ihtilalci gruplar durmadan propaganda yürütüyorlardı. Ülkenin her tarafını grev dalgası bürümüştü. Sokaklara dökülen yüz binler savaşın derhal durmasını talep ediyordu. Fakat ne çar Nikola, ne de hükümet yetkilileri artan huzursuzluğa çare arıyordu. Şubat sonlarına doğru sokak çatışmalarının şiddetlenmesi ve ordunun bir kısmının isyancılar tarafında yer alması hükümet güçlerini zor durumda bırakmıştı.
Silahlı kalabalık kısa zamanda devlete ait önemli binaları ele geçirerek bakanların bulunduğu Marinski sarayını kuşatmıştı. İşin ciddiyetini anlayan Çar Nikola Petrograd’dan kaçmak zorunda kalmış, başkentin isyancılar eline geçmesiyle de devrim gerçekleşmişti. Ardından geçici bir hükümet kurulmuş ve başkanlığa Prens Lvov getirilmişti. Ama devrim bile her şeyin iyiye gittiğini göstermiyordu. Zira ülke ekonomisi felç olmuş durumdaydı. Fabrikalar birbiri ardınca kapanıyor, ürün fiyatları artıyor, halk açlıkla pençeleşiyordu.
Yalnız Mayıs ve Temmuz ayları arasında yaklaşık 439 fabrika kapanmıştı. Geçici hükümet ülkeyi ekonomik buhrandan kurtarmanın yollarını arıyor, fakat bulamıyordu. Dahası doğru dürüst bir politika bile üretemez hale gelmişti. Geçici Hükümetin buhranlı durumundan faydalanmaya çalışan Bolşevik Parti Merkez komitesi 10 Haziran’da tüm işçi ve askerleri Petersburg’ta, “Bütün İktidar Sovyetlere” sloganıyla büyük bir gösteri düzenlemeye çağırdı. Bu çağırış başkentin işçi ve askerleri tarafından olumlu karşılandı. Bu arada Menşevikler ve Eserler de 18 Haziranda bir gösteri yapmaya karar verdiler. 18 Haziran günü yaklaşık 500 bin işçi ve asker “Bütün İktidar Sovyetlere”, “On kapitalist bakan hemen istifa etsin!”, “Taarruz politikası kabul edilemez!” sloganlarıyla sokaklara döküldü. 18-25 Haziranda bu çeşit gösteriler ülkenin birçok şehrinde devam etti.
Bolşevikler artık devrimi başarıya ulaştıracaklarına inanıyorlardı ve mücadeleyi iyice şiddetlendirmişlerdi. Bunun neticesinde 31 Ağustos’ta Petrograd Sovyet’inin Menşeviklerden ileri gelen yönetim kurulu istifa ederek çoğunluğu Bolşeviklere verdi ve isyan sırasında hapisten kurtulan Lev Trotski’yi genel başkanlığa getirdi. Daha sonralarda ise 5 Eylül’de Moskova Sovyet’i tamamen Bolşevikler safına geçti ve sovyet’in başkanlığına Bolşevik Nogin getirildi. Daha sonra Saratov, Kiyev, İvanovo Voznesensk gibi sanayi şehirlerinde Bolşevikler Sovyetlerin çoğunluğunu ele geçirdiler. Sonrasın da ise cephedeki askerler arasında geniş bir Bolşevizm propagandası yayıldı. Bu koşullarda şartların olgunlaştığını ve devrimin kaçınılmaz olduğunu gören Lenin Menşeviklerle girmeyi planladığı uzlaşmalardan vazgeçti, yeniden “Tüm iktidar Sovyetlere” sloganıyla isyan için Bolşevik kadroları harekete geçirdi.
Bu dönemde Finlandiya’da bulunan Lenin, Bolşevik Partinin Merkez komitesine durmadan mektuplar göndererek durumdan yararlanılmasını, kısacası, silahlı bir isyan için tüm şartların oluştuğunu ve derhal bunun icra edilmesi gerektiğini vurguluyordu. Lenin’in bu radikal çıkışları parti merkezini, özellikle de yakın arkadaşları olan Kamenev ve Zinovyev’i şaşkınlığa uğratmıştı. Daha ılımlı bir adam olan Kamenev, demokratik devrim yolunu üstün tuttuğu için mektupların yakılmasını istemiş ve bu önerisi derhal kabul görmüştü. Ama Lenin’in düşünceleri Bolşevik partisine rakip olan bir sıra gazetelerde yer alınca iş çığırından çıktı. Bu nedenle Lenin, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinin Merkez komitesine gönderdiği mektuplarda Kamenev’in hareketlerini “alçaklık” diye nitelemişti.
Bolşevik Merkez Komitesinin 16 Ekim tarihinde yapılan toplantısında Lenin, silahlı isyan önerisini tekrarlamıştır. Ancak Zinovyev ve Kamenev yine bu öneriye karşı olduklarını belirtmişlerdir. Stalin ise silahlı isyan önerisini savunmuş ve Lenin’i desteklemiştir. Toplantı sonunda oylamada Lenin’in önerisi oy çokluğuyla kabul edilmiştir ve derhal harekete geçilerek Stalin başkanlığında isyanı yürütme komitesi kurulmuştur. Bolşevik partinin ve Devrimci güçlerin iplerini eline alan Lenin büyük bir iştahla ve sabırsızlıkla devrimin ve silahlı isyanın biran önce başlamasını istiyordu, nitekim yakın dostu Sverdlov’a yolladığı mektupta “Tüm gücümüzle saldırmalıyız. Ve birkaç gün içinde tam bir zafer elde etmeliyiz” diyordu. Lenin’in emirleri doğrultusunda işçiler tekrar sokaklara döküldü, yaklaşan bu isyan tehlikesini engellemek isteyen geçici hükümet başarısız oldu. Çünkü Askeri Devrim Komitesi Lenin’in emirlerini bekliyordu ve bu doğrultuda harekete geçiyor ve geçici hükümetin isyana karşı müdahalede bulunmasına engel oluyordu.
Geçici hükumete isyan eden askerlerinde Bolşeviklerin safına katılması Lenin’in elini bir hayli güçlendirmiştir. Askeri Devrim Komitesi isyanın başarılı olması için baskın yapılan silah depolarından ele geçirdiği silahları işçilere dağıtıyordu. Kızıl birlikler ve bir takım garnizonlar alarm durumundaydı. İsyan artık başlamıştı. Geçici hükümet birliklerinin ufak tefek kımıldayışları haricinde pek bir varlık gösteremedikleri açıkça görülüyordu.
Devrimin yaklaşmakta olduğunun farkına varan geçici hükümet, Devrimci Askeri Komitenin dağıtılmasını ve tüm üyelerinin tutuklanmasını emretti. Ancak otoritesini tamimiyle kaybetmiş olan geçici hükümetin emirlerini yerine getirecek olan az sayıdaki askeri birlikler Kızıl Muhafızlar tarafından püskürtüldü. Bu kalkışma sonrası Devrimci Askeri Komite yayınladığı bildiride Rus halkına devrim çağrısı yaptı. 24 Ekim (6 Kasım) 1917’de Bolşevikler başkent Petrograd’da Geçici Hükumete karşı harekete geçti. Cezaevlerindeki Bolşevik mahkumlar serbest bırakıldı. Cezaevleri baskınlarından sonra hükumete bağlı birlikler Bolşeviklere karşı koyamadı ve isyancılar ilerleyişini sürdürdü. 25 Ekim (7 Kasım)’de Kızıl Muhafızlar, güçlü bir direnişle karşılaşmadan tüm hükümet binalarını ve stratejik noktaları ele geçirdi. Bu sıralarda Smolni Enstitüsü’nde bulunan Lenin, talimatlarını buradan vermekteydi.
Bolşevik İhtilali
25 Ekim ( 7 Kasım ) gecesi hükümetin bulunduğu Kışlık Saraya saldırı başladı. Binlerce Kızıl Muhafız Kışlık Saraya yöneldi. Vladimir Antonov-Ovseyenko liderliğindeki Baltık Filosu ve Kronştad Denizcileri de saldırıya katıldı. Aurora kruvazöründen saraya top atışı yapıldı. Bu sırada Kerenski kaçmayı başarmışsa da Kazaklar, askeri öğrenciler ve muhafızlar tarafından korunan saray daha fazla direnemedi ve düştü bunun sonucunda Bolşevik İhtilali tamamlanmış oldu ve Sosyalist rejimle yönetilen Lenin’in ifade ettiği gibi “Proletarya Diktatörlüğü” kuruldu.
canemregündem.com
I newded too thanmk yoou for this wonderful read!! I certainly loved every bit oof it.
I have got you bookmarked too ook at new stuff you post…
It iis noot my first tiime to vissit thiss site, i amm
visitimg thios wsbsite daill annd taske fastidious
dsta from here every day.
Thanks for sharing. I read many of your blog posts, cool, your blog is very good.