Can Emre
TİTANİK BATARKEN
Döneminin en büyük ve ihtişamlı gemisi Titanik.
İngiltere’den Amerika’ya ilk yolculuğuna çıkarken, soyluların, zenginlerin, asillerin yanı sıra, gemide alt katlarda, zar zor gemiye binmiş, fakirlerin bile, bu devasa geminin batacağı akıllarına gelmiyordu. Soylular ve fakirler o gün; aynı gemideydi.
Paraları, şanları şöhretleri, zenginlikleri ve gösterişleri ile kendilerini farklı hissedenler ile yoksul, fakir ve Amerika’da, yeni bir yaşam kurmak için zar zor, bilet alabilenler içinde, yeni bir umuttu bu yolculuk. Birileri gezmek, görmek ve eğlence uğruna, diğerleri ise yeni bir yaşam ve gelecek uğruna gemide yer alıyorlardı.
İki farklı yaşam ve dram…
Herkes o güne kadar dünyada eşi benzeri olmayan devasa gemi karşısında büyülenmiş, o gemiden, bir bilet alabilmek için hatırlı kişiler araya koymuş; zenginliklerini, şöhretlerini öne çıkarmış ve sırf geminin büyüsüne kapılarak, yeni dünyaya yolculuk yapmak için can atmıştı. Çünkü, o büyüklükteki muhteşem gemi, zenginler ve burjuvazi için ayrıcalık, sınıfsal farklılık ve statü göstergesi idi. Fakirler için ise umut. Aslında gemi limandan ayrılıp, okyanusta rotasına doğru ilerlerken, kimsenin aklına, geminin batacağı gelmediği gibi, buna ihtimal dahi vermiyordu.
Hatta ‘Titanik’ için insanlar şöyle diyordu; ‘Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz’. Çünkü devasa boyutlardaydı, yaşanılan döneme göre; Neden batsın ki? Büyük ve devasa gemi.
Ayrıca, Kaptan köşkü ve mürettebat, kendinden emin, gemi kaptanı Edward John Smith tek tek, masaları gezerek gemiyi anlatıyor; Belfast İrlanda’da White Star Line şirketi adına, yapılan geminin büyüklüğünden, gücünden ve bu seyahatten bahsediyordu. Herkes heyecan içindeydi. Mutluydular. Tüm bunlar yaşanırken; alt kattaki fakirler ise bir an önce Amerika’ya vararak, kendilerine yenidünya düzeninde, nasıl yer bulabileceklerinin planlarını yapıyordu.
Ne acıdır ki, her türlü donanıma sahip, güçlü ve devasa gemi, kaptan köşkünün tüm ihtişamına, tedbirlerine ve kendilerine güvenmelerine rağmen, Kuzey Denizinin soğuk sularında ilerlerken, hesaba katmadıkları, buz dağını fark edemedikleri için iki saat, kırk dakika içinde, soğuk denizde batıyordu.
Şaşılacak bir şey olmuştu. Facia..!
O soğuk ve buz gibi denizde boğulmalar, soğuk suyun vücutlarında yaşattıkları şok, insanları zengin fakir ayrımı gözetmeden, gecenin karanlığında yutuyordu. Kurtulanlar da oldu tabii ki! Ama o güne kadar, dünyada eşi benzeri olmayan koca gemi ‘Titanik’ sadece, bir anlık dikkatsizlik sonucu, buz dağına çarparak batıverdi. Ne sınıfsal ayrıcalık ve statü, ne zenginlik, nede fakirlik. Kuzey Denizinin soğuk sularında, o gece geçerli değildi ‘ayrıcalık’.
Karanlık sularda Titanik kaybolurken, 1541 yolcuda soğuk sularda can verdi. Ne kadar kötü. Ne kadar hazin. Ne zengin, ne soylu ne aristokrat, nede fakir demeden, insanların kaderi aynı oldu. Kuzey Denizinde boğulmak! Çünkü hepsi, o gece aynı gemideydi…
Geceler soğuk, denizler derin ve coğrafyalar tehlikeli.
Gemiye binmeden, kimse Kaptan’ı sorgulamadı. Ehliyeti yeterli mi? Diploması var mı? Tecrübesi ne düzeyde? Gibi sorular sormadılar. Çünkü geminin ihtişamına kandılar, kapıldılar ve inandılar. Titanik için söylenen; ‘Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz söylemi’ aslında doğruydu. Gemiyi ‘Tanrı’ batırmadı, Kaptan Edward John Smith’ in kendine olan aşırı güveninin sonucunda, ‘dikkatsizliği’ batırmıştı. Masalsı yolculuk sonunda, facia ile son buldu.
Yıllarca; bizi masallarla kandırmadılar mı?
Sağcı, solcu, komünist, faşist, marksist, sosyalist, kapitalist, dinci, dinsiz, yüzü secdeye değen, değmeyen, iyi, kötü, güzel çirkin, zengin, fakir…vs.vs. diyerek, bölmeye, parçalamaya ve ayırmaya çalışarak, ‘gemiyi batırmak’ isteyenler yok muydu?
Ve unutmayın; Titanik Batarken kurtulanların haricinde; derin ve soğuk suda kaybolanlar, boğulanlar, inanın kimsenin kimseye faydası olmadı. Çünkü karanlık ve soğuk sularda, herkes kendi can derdineydi.
Unutmayın sular derin ve soğuk! Coğrafya tehlikeli.
Coğrafya demişken; evet, Coğrafyamız tehlikeli, etrafımızın üç tarafı denizlerle çevrili ama denizlerde tehlikeli. Soğuk sularda yol alıyoruz.
Siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda zorlanıyoruz. Krizler; bizi Kuzey Buz Denizindeki gibi küçücük, ‘Buz Kütlelerine’ doğru sürüklüyor. Dalgalar yüksek, hava soğuk, dalgalar pusuda, bizi bekliyorlar. En önemlisi; geminin ‘Ekonomi’ bölümü; dalgalara dayanamayarak delinmiş, artık yama tutmaz durumda ve su alıyor gemi! Nereye kadar gidebilir? Yük ağır, yük fazla ve açık denizdesin!
Düşün; şimdi sende ‘O’ gemidesin. Gece sisli, sular soğuk, batınca gemi, sende soğuk suyla tanışınca, anlayacaksın. Titanik teki yaşanan dramı. Şokları, acıları ve dramları. Ama iş işten geçmiş olacak.
Bakın; batmaz denilen ‘Titanik’ battı.
Tanrı değil, onu geminin kaptanı batırdı. Edward John Smith/Kaptan.
Karanlık ve soğuk denizde yol alırken, ekonomi ambarı kırk yerinden delinmiş, yine kırk yama yapılmasına rağmen, artık su alıyor gemi. İlerliyor ama dalgın sulara, dayanır mı? Bilinmez…!
İşin kötü tarafı, Titanik’ te; belli sayıda insan olmasına rağmen, biz gemide ülke olarak hep beraberiz. Ve bu gemi 1950’den itibaren ‘İskele ve Sancak’ tan’ darbe alıyor, darbeler deldi ve artık gemiyi tamir edecek ‘Tersanelerde’ başka ellerde.
Fabrikalar gitmiş, limanlar satılmış ve bizim dedelerimizin, babalarımızın, atalarımızın vergileriyle yapılmış, ülkeye kazandırılmış tüm kurumlar artık, yabancıların elinde. Biz artık ülkemizde yabancı.
Yerli ve Milli masalı dinlerken, büyük bir dalga geliyor, ama çok büyük.
Ve biz o geminin içinde.
Sağlıcakla kalın.
canemregundem.com
1995; 75 12 793 5 priligy 30mg tablets