Can Emre
SARDALYA KONSERVESİ
Sardalya Konservesi
Onlar, dipleri, karanlıkları, ışıksız ortamları severler. Işık ve yabancılar onlar için ölüm demektir. Mümkün oldukça derinlerde yaşamaya gayret ederler. Ama derinlerde hemcinsleri, büyükbaşlar tarafından da, tehdit altındadırlar. Yani altta, üstte tehlike…
Annesi ona Gümüş der; Gümüş gel aşağı, Gümüş git yukarı…
Sardalyalar arasında renginden dolayı, farklı çağırır annesi Gümüş’ü; akranlarına göre çok parlaktır, hemen dikkat çeker. Bu özelliği Gümüş’e farklılık kazandırsa da, farklı oluşu, tehlikeleri de beraberinde getirir. O nedenle, annesi tedirgin olup, devamlı uyarır kendisini… Gümüş’te biraz haşarı ve meraklıdır. O nedenle annesi, her defasında: “Işıklardan uzak dur, bilmediğin kimselerle arkadaşlık etme, kimseden bir şeyler alıp, yeme içme der..!
O da, masumane: “Olur anne der; ama çocuktur” işte…!
Bir gün, uzaklara gittiğinin farkına varamaz; Işık ve sesler ile irkilir… Annesi aklına gelir, ama ilk defa dışarıyı da görmek ister, yani dünyayı. Nasıl bir yerdir? Çok merak eder ve merakına yenilir. Işığa doğru süzülür, tam yukarıya çıkacaktır ki; balıkçı ağlarına takılır, göremez, daha küçüktür çünkü… Eyvah der! Sıkıştım, şimdi ne olacak? O esnada annesi, Gümüş’ün uzaklara gittiğini, hatta ışığa doğru süzüldüğünü fark eder. Peşinden gider; arar, tarar, dolanır, ama Gümüş yoktur. Ne yapağını şaşırır ve başlar ağlamaya.
O da ne? Işığın üstünde yukarıda konuşan bir adam görür… Kimdir bu adam? Neler söylüyor, acaba Gümüş’ü gördü mü? Yakalandı mı yoksa? Korkusu ve telaşı ile o da, karanlık denizlerden ışığa, yeni bir dünyaya, merhaba der. Birde ne görsün? Sabahın alaca karanlığında, sisli ve soğuk bir sabah kuşağında, sandalında saçı ve sakalı ağarmış, yaşlı bir balıkçı, hem ağlarını topluyor, hem de ağa takılan Gümüş’ü kurtarmak için uğraşıyor. Şaşırır..! Hem sevinir, hem de üzülür. Gümüş’ün annesi: “Şimdi ne olacak”? Yaşlı balıkçı o esnada Gümüş ile sohbet ediyor ve anlatıyordur: “Selam küçük balık, sen buralarda yabancısın galiba! Seni ilk defa görüyorum; ailen, annen yok mu? Neden yalnız dolaşıyorsun? Burası tekin sular değil”
Adın nedir senin?
-Gümüş efendim; başlar Gümüş ağlamaya, ama nafile yakalanmıştır bir kere… Annemin sözünden dışarı çıktım, çok merak ediyordum dünyayı, ama sizin ağlarınıza takıldım. Yani benimkisi sadece merak… Korkma der, yaşlı balıkçı, benden sana zarar gelmez; annen de seni aramaya çıkmıştır. Seni şu ağlardan kurtarayım, ait olduğun yere, denizlere ve annene göndereceğim, dediğinde yaşlı balıkçının konuşmasına şahit olan, Gümüş’ün annesi, sevinçten ne yapacağını şaşırır. Rahatlar ve Gümüş’ün ağlardan kurtarılmasını bekler…
Bu arada yine alaca karanlıkta ve sisler arasından küçük kayıkları ile diğer balıkçılar, yaşlı balıkçının ve Gümüş’ün yanına gelirler. Gümüş, her yer sis içinde olmasına rağmen, balıkçıların ağladığını fark eder. Dayanamaz ve ağlayan balıkçılara sorar;
Neden ağlıyorsunuz? Balıkçılar anlatırlar.
-Benim küçük kızım, maganda kurşunlarının hedefi oldu, daha 14 yaşındaydı; vuran kayıp… Diğerleri -Kızım okuldan eve gelirken, ara sokakta gasp edilmek istendi direndi, 8 bıçak darbesi ile bugün aramızda yok, katili bulunamadı; daha 17 yaşındaydı, nasıl yanmayayım? -Oğlum kaldırımda yürürken, hız yapan otomobili fark ettiğinde, çok geçti. 18 yaşındaydı. Katili iyi halden, 6 ay yatıp çıktı, nasıl bir adalet? -Kızım sevgilisi tarafından, ayrılmak isteyince 21 yaşında, kurşunların hedefi oldu; katili İstediğimiz cezayı almadı; İçimiz yanıyor… Adalet, adalet değil! -Oğlum arkadaşları tarafından lise ’de, kız meselesi yüzünden bıçaklandığında 16 yaşındaydı. Nasıl dayanacağım bu acıya? -Kızıma tecavüz edip parçalara ayırdılar, bavulun içinde çöpe atmışlar, 18 yaşındaydı, katilleri kayıp; Daha ömrünün baharında kim yaptı bulunamadı, adalet nerede? -Oğlumu trene bindirdim kendi ellerimle, daha 10 yaşındaydı, raylar göçen toprak nedeniyle çökünce, kazada kaybettim. Sorumluları yargılanmadı, beraat etti; Şimdi bu, hak ve hukuk mu? Nerede devlet? Ben onsuz, nasıl yaparım? Vicdanlar körelmiş… -Benimde kızım kayıp; Ölü mü? Sağ mı belli değil? Her Cumartesi Taksim’de toplanıp çare arıyoruz. Mezarı olsun istiyoruz; gidip dua edebileceğimiz, mezar taşını okşayacağımız, gözyaşı dökeceğimiz, mezarı bile yok, çaresiziz..! Hatta İstiklal ’de her Cumartesi yaptığımız “Yavrumuzu bulun” çağrılarımızı bile yasakladılar… Çocuklarımızı aramayalım mı?
Hatta bir tanesi, benim yavrum yoktu, olmadı; Ama iki kedim vardı. Geçen akşam kulaklarını kesmiş caniler, diğer bir balıkçı ise dün akşam kafası kesilmiş, köpek yavrusunu parka atıp kaçmış vicdansızlar, insanlardan sonra hayvanların canlarına kıyan paranoyaklar ile yaşıyoruz dedikten sonra; Yaşlı balıkçı Gümüş’e dönerek;
Bak Gümüş; “Merakın yüzünden canından” olacaktın. Bu gün senin karşına ben çıktım. Ama benim gibi yaşlı başlı, saçı sakalı ağarmış, vicdansızlarla karşılaşabilirsin. Onların ağına, tuzağına düşebilirsin, büyüklerini dinle. Denizler gibi dünya da tehlikeli. Unutma! bugün onların eline geçseydin, ya konserve yada dondurucuda olacaktın, Gümüş diyerek, nasırlı elleri ve merhametli yüreği ile ait olduğu denizlere ve annesi ile güzel günler geçirmek üzere Gümüş’ü denize salar…
Gümüş ve annesi artık, ait olduğu denizlerde mutludur… Bir kez daha eli nasırlı, yüreği merhametli, saçı sakalı birbirine karışsa da, vicdanlı yaşlı balıkçı sayesinde özgür ve mutludur.
Peki ya..! Kurtarılamayanlar? Yavrularına kavuşamayan, aileler…?
Kör kurşuna, kör bıçağa, tabancaya, paranoyaklara, sapıklara, psikopatlara ve onların sarıp sarmaladığı toplumda, kim vurdu ya giden, katilleri bulunamayan, veya gereken cezayı almayan, hem insanlara hem de hayvanlara eziyet çektiren, ruh hastaları? Yazık bu topluma, çok yazık…!
Siyasetçiler, psikolojik tedavi gerekli söyleminin altında, ne zaman kendileri için öz eleştiri yapacaklar? Bu toplumu biz bozduk, biz bu hale getirdik söylemini ağızlarına ne zaman alacalar? Hiç bir zaman…. Sorunda burada; Daha sonra, bir gün arkadaşlar yemeğe davet ettiler, her şey var…
Ama arkadaş bir ara yerinden kalktı, elinde balık konservesi ile geldi: “Bunu unutmuşum mutfakta.” Nedir o? -Balık konservesi; Ne balığı? Gümüş, dedi…
Neee…?!
Aklıma bizim Gümüş geldi;
Yaşadıkları inşallah ders olmuştur ona!
Çünkü buralarda, vicdan, merhamet, iyilik, dostluk, ahde vefa kalmadığı gibi; Adalet’te kalmadı… Adı üstünde hikaye… İşte… Adalet mi? Benim tanıdığım bir Adalet vardı. 40 yıl önce ailesinin yanına, Almanya’ya göç etti… Bir daha, haber alamadım kendisinden.
Görürsem bildireceğim sizlere;
Herkes Gümüş gibi şanslı olmuyor.
Esen Kalın
canemregundem.com
Can you be more specific about the content of your article? After reading it, I still have some doubts. Hope you can help me.
Hello there, I discovered your web site by means of Google whilst
searching for a comparable subject, your website came up, it appears to be like good.
I’ve bookmarked it in my google bookmarks.
Hello there, simply was alert to your blog via Google, and found that it is
truly informative. I’m gonna be careful for brussels. I will appreciate in case you continue this in future.
Lots of people will likely be benefited from your writing.
Cheers!
Zhou WJ, Zhang X, Cheng C, Wang F, Wang XK, Liang YJ, To KK, Zhou W, Huang HB, Fu LW buy priligy 60 mg Tr1 cells also had significantly higher expression of CD39, ICOS, CTLA 4, and programmed death 1 compared with naive T cells even after 4 d of activation and or after resting when the transient activation induced expression of some of these markers is diminished
Your point of view caught my eye and was very interesting. Thanks. I have a question for you.