Can Emre
TÜRKİYE PREKARYA’YA DOĞRU
Prekarya Kavramı
İnat olmayacağız..
Bu kavramı ortaya koyan, İngiliz iktisatçı Guy Standing’e göre, ‘prekarya’ halk arasındaki yeni bir sınıfı karşılıyor ve barındırıyor.
Karl Marx ve Freidrich Engels’in proletarya teorisi gibi…
Bugün içinde bulunduğumuz, konjonktür ve sistemsel aşındırmalar, hayatımıza giren ama pek çoğumuzun farkına dahi varamadığı, prekarya kavramını yaşamımıza sokarken; toplumun tüm katmanları, öğrenci, işçi, memur, emekli, bakkal, kasap…vb. gibi grupların, bu kavrama yabancı oluşu, bizi bekleyen tehlikenin büyüklüğü açısından, aslında dile getirilmesi gereken, önemli bir ‘paradigma’ olduğunu düşünüyorum.
Tehlike ve umut iki önemli kavram.
Prekarya nedir?
Bu gün; geleceğinden endişe duyarak yaşayan, belirsizlik, güvencesizlik ve geleceksizlik gibi duyguların hakim olduğu, iyi bir eğitim alsın ya da almasın, insanların mevcut ilişkiler altında, birikim yapamaz, kendine alternatif bir sığınak oluşturamaz durumu;
Aynı zamanda; toplumda, liyakatsizlik çarklarının erittiği düzensizlik içinde, gelecek kaygısı yaşayan bireyler, mevcut düzen içinde, bırakınız 5 – 10 yılı, üç gün sonrasını bile düşünemedikleri, bu nedenle güvencesizlik ve belirsizlik içinde oldukları için yeni bir sınıfın, yani prekarya ‘nın dünyada ve Türkiye’de doğmasına neden olmuştur.
Bu düzen ve rejimde artık hepimiz prekaryayız!
Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel konjonktür, aynı zamanda yıllardır emperyalizm altında ezilenler, Türkiye’de, kendi burjuvazi sınıfı yaratanların haricinde kalan tüm bireyler; dünyada olduğu gibi bizde de, artık bir prekarya dır.
Gelecek kaygısı, yaşam kaygısı ve belirsizlik, güvencesizlik tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Eskilerin, anne ve babalarımızın bu durumu anlaması, bugün çok daha zordur. Çünkü onlar, kendi dönemlerinde, bir iş sahibi olarak belirsizlik, güvencesizlik, istikrarsızlık ve gelecek kaygısı yaşamadan, düzenli çalışıp, emekli olabiliyorlardı. İşleri vardı. Çalışıyor, güven içinde, hem kendileri, hemde aileleri için gelecek kaygısı yaşamıyorlardı.
Umutları vardı.
Ama; günümüzde artık öyle değil…
Bugün prekarya kavramı;
Gelecek için belirsizlik, anlamını taşımaktadır. Bu düzende prekarya dediğimiz sınıf, bir yıl içinde, çok fazla iş değiştirebiliyor, işe girip çıkıyor ve buna zorunlu bırakılıyor.
Bu durum, onun işle, bir bağ kurmasına engel olduğu gibi, çalışma hayatında zorluklar ile karşılaşıp, iş güvencesi ve sağlığı, sendika ve toplu iş sözleşmesi gibi kavramlardan yoksun, düşük ücret, belirsizlik ve güvencesizlikle donatılmış bir hayatın, kendisini beklemesi onda yarattığı travma, şiddet, öfke ve nefret boyutlarıyla, hem toplum; hemde kişisel anlamda, öfke nöbetleri yaratarak, sisteme başkaldırı olarak vücut buluyor.
Özellikle; Atatürk sonrası, darbeler ve muhtıralar ile yeniden dizayn edilen Türkiye, 1980’den sonra ‘sol ideolojinin’ üzerinden silindir ile geçilerek, vahşi kapitalizmin taşlarının döşendiği, 2002’de değişen iktidar ile birlikte ‘yeni bir yapı ve sınıf’ oluşumunun ortaya çıkmasıyla; iktidarın elinde tuttuğu güç ile kendi burjuvazi sınıfını yaratanlar, 24 Haziran’dan sonra rejimi değiştirerek, tamamen Türkiye’yi ‘prekarya’ durumuna getirdiler.
Umutsuzluk, geleceksizlik, belirsizlik…
Bugün artık tam bir prekarya olmuş durumdayız.
Kendi, burjuvazi sınıflarını yaratanların haricinde kalan toplum, eğitimli veya eğitimsiz tüm bireyler, gelecek kaygısı yaşarken, diğer yanda bitirilen sendikalar, yok edilen sosyal haklar, iş sağlığı ve güvencesizliği ile birlikte, en kötü işlerde, ucuz, sigortasız, güvencesiz ve stres altında yaşam mücadelesi verirken, kayıt dışı ekonomi, toplanamayan vergiler, sorumsuz harcamalar, düzeni de tehdit ederek, belirsizliği derinleştirmektedir.
Bugün Orta Doğuda yaşanan savaş ile birlikte, ortaya çıkan belirsizlik, özellikle bölgesel ve coğrafi anlamda bizi etkileyerek, yanlış göçmen politikaları, ekonomik kaos ile birlikte kapanan iş yerleri ile artan işsizlik, sınıflar arası uçurumu arttırırken, Karl Marx ‘ın ‘Marksizm, Sosyalizm ve Komünizm’ tandanslı felsefesinde ortaya koyduğu, ‘Proletarya – Köle’ düzeninin bugün bir tık üst aşaması prekarya, ‘Komünizm ve Faşizm‘ teorisinden daha sert ve yıkıcıdır.
Karl Marx ‘ın teorisinde;
Köle: Efendisine kendisini bir kez satarak, yaşam, barınma, karnını doyurma garantisi elde ederek, efendisine tabi olurken, sadece onun hizmetkarı olarak yaşamını idame ettirir. İşi garantidir. Karnı doyurma kaygısı yaşamaz.
Proletarya: Saatlik, günlük, haftalık ve aylık, efendisine veya efendilerine yani patronuna emeğini satarak, karnını doyurma ve yaşamını, devam ettirme durumunda olup, köleden farklı olarak, karnını doyurma garantisi, emeğini ortaya koyduğunda gerçekleşir. Çalışırsa, üretirse…
İşte; bugünkü belirsizlik ve geleceksizlik ortamında, ortaya çıkan prekarya, ‘Köle ve Proletaryadan’ farklı olarak, güvencesizlik, belirsizlik ve geleceksizlik içinde kaybolurken, aynı zamanda sosyal, kültürel ve yaşamsal anlamda da, insan hakları normlarından uzak, günlük ve saatlik, girdi, çıktı usulü ile yabancı sermayenin ve burjuvazinin elinde köleleşmiş bir durumda, garantisiz ve sağlıksız hatta iş güvencesiz çalışması, toplumda patlamayı, öfkeyi ve kavgayı tetiklediği de, gerçektir. Kaos ve belirsizlik…
Dünyada ve Türkiye’de, son yıllarda değişen düzen, bu şekilde şişirilmeye devam ettiği müddetçe, fizik kuralları gereği genleşmeye/genişlemeye müsait yapı, sömürü düzeni ve emperyalizm, belirsizlik ve gelecek kaygısı, toplumda hızla bölünme yaratırken, gündelik yaşamda zorlanan bireyler, gelecekte balon misali, patlamaya hazır duruma geleceklerdir. Geldiler bile…
Çünkü bu gidiş sürdürülemez bir paradigmadır.
Tehlike ve umut iki kavram demiştim.
Evet, bugün prekarya olarak gelecek kaygısı ve belirsizlik yaşayarak, tehlikeli sularda yüzüyoruz. Ama bir umudumuzda var…
Birleşmek.
Sendikaların törpülendiği ve yok edildiği, çalışma barışının zedelendiği, iş hayatının tek bir gücün eline geçtiği, sistemin kilitlenerek işlemez hale geldiği, bugünkü konjonktür bu şekilde sürdürülemez.
Umut, gelecek adına bizlerin sınıf bilinci ile insan hakları normlarının yok edildiği toplumda, iç dinamiklerin, eğitimli-eğitimsiz tüm toplum katmanlarının, bir araya gelerek emperyalizmin yarattığı sisteme karşı gelmesi ve omuz omuza mücadele etmesini gerektirir. Birleşmek, birleşerek sisteme karşı başarılı olmak.
Bugün kendi burjuvazi sistemini yaratıp, onun dışında kalanlar, yine bugün yok eden, ezen, parçalayıp bölen, sistem değişmediği müddetçe, gelecek kaygısı, belirsizlik, çaresizlik yaşayarak, emeklilik hayalleri kuramadan, prekarya olarak ölüp gideceklerdir.
Hatırlayınız; Mustafa Kemal Atatürk’ün Ulusal Kurtuluş Savaşında top yekun, mücadelesi ile bu savaşı kazandığını unutmayalım…
Şimdi iyi düşünmeliyiz.
Neden eğitimli, bilgili, iyi yetişmiş, çağdaş, modern ve Atatürkçü gençlerimiz bunların kölesi olsun?
İşte, sihirli kelime burada;
Birleşmek..
Neye karşı?
Tabi ki, tek tip insan yaratmak isteyen, Prekarya ‘ya yani emperyalizme karşı…
Vahşi kapitalizme ve bize giydirilen gömleğe!
Ya, prekarya olarak, yada insan olarak yaşayacağız.
Bence birleşmek; tüm kaygılar, unvanlar, sınıflar ve madalyalar bir kenara bırakılarak, gelecek adına belirsizliği ve umutsuzluğu yıkmak adına, en önemli paradigma olup, şunu unutmamalıyız.
Birleşerek büyür ve hayatta kalırız.
Yoksa dağılır, yok oluruz.
Hayatı; belirsizlik, geleceksizlik, güvencesizlik ile dolu olarak mı yaşayacak?
Gelecek adına, daha güzel günler görmek için gelecek nesiller için mücadele ederek, onlara güzel yarınlar bırakmak için mi?
Karar size kalmış…
Ben prekarya olmak ve öyle yaşamak istemiyorum.
Peki ya siz?
İnatla, Prekarya olmayacağız.
Saygılarımla.
canemregundem.com